Şansın yok tradutor Inglês
2,541 parallel translation
- Kullanmama şansın yok.
You can't not use it.
Başka bir seçim şansın yok, Sam.
You don't have a choice anyway, Sam.
Pek de şansın yok ama.
Well, you don't really have choice.
Hiç şansın yok yabancı. Vaya con Dios kancıklar.
You have no chance, gringo.
Hiç şansın yok!
Fat chance.
Sen, minik, hiç şansın yok.
You, tiny, you wouldn't stand a chance.
Onunla çıkmak için hiç şansın yok.
You don't have a chance with her.
Seçme şansın yok.
This isn't a choice.
Bu konuda seçme şansın yok.
You don't have a choice in the matter.
O konuda pek şansın yok, adamım.
You're shit out of luck on that one, man.
Öyle bir şansın yok.
You don't stand a chance.
"E" satmadığın ya da sakso çekmediğin sürece,... hiçbir şansın yok, annecik.
So, unless you're packing E or blow, you're shit out of luck, Mommy.
Artie, tam olarak neredeydi... Hiç şansın yok.
Oh, hey, Artie, what aisle is- - not a chance.
Bu masada pek şansın yok. İkimiz de biliyoruz bunu. Sana engel olmayayım.
I'm just saying we both know you're not getting lucky at this table, so don't let me stop you.
Başka şansın yok.
Poof! You have no choice.
- Artık hiç şansın yok.
You got no choice now.
- Hiç şansın yok. - Kevin, ne diyorsa onu yap.
No other option here, Kevin, do what he says.
Seçme şansın yok.
There isn't a choice here.
Başka bir şansın yok.
You don't have a choice.
Başka şansın yok. Buldok'la konuşmalısın.
- The Bulldog is your only option.
Yaptığın şeyden daha önemli bir şeye ihtiyacım var. Tatlım, başka şansın yok.
Honey, there's no other way.
Şansın yok şef, diğer kamera kapıya bakıyor.
No such luck, head Hotcho. The other camera faces the door.
Başka şansın yok Nikita çünkü Bölüm'den öylece içeri girip panzehiri alamazsın ve panzehiri sıfırdan yapacak vaktin de yok yani yaşamanın tek yolu oyunu düzgünce oynamak ve itaat etmek.
You don't have a choice, Nikita, Because you can't just walk in to Division And grab the antitoxin, and you don't have enough time to get it manufactured.
Hiç şansın yok.
you got no shot.
- Başka şansın yok, Merlin.
You don't have a choice, Merlin.
- Hiç şansın yok.
No chance.
Yani, polisler eğer sen gerçekten seksi bir kızsan beğenirler, bundan dolayı, hiç şansın yok.
I mean, cops like you if you're a really sexy girl, and apart from that, you have no chance.
Amanın, demek mavi takımın şansını yok edeceğiz, ha?
Oh boy! We're ruin blue teams chances, huh?
Hiç şansın yok.
Not a chance.
Sizin böyle bir şansınız yok!
You don't have a tab!
Bazılarımızın hayallerine sahip olma şansı yok.
Are you crazy? What some of us wouldn't give to be living our dream.
Beals'ın yiyebileceği üç öğünü kaldı diye onu yeni bir duruşmaya götürebilecek kadar kuralları değiştirmeye yetecek şansımız yok.
they didn't. Just because Beals only has three meals left doesn't mean we get to change the rules in order to grant him a new trial.
Hiç şansınız yok.
Not a chance in hell.
Kendini teselli edebilirsin ; zaten bunu değiştirme şansın yok.
And you can take solace in the fact that you don't have a choice.
Ayrıca kirli çamaşırlarını bildiğimiz için, bize kulak vermekten başka şansı da yok.
The guy is powerful, and we got enough dirt on him, he's got to listen to us.
Hiç şansınız yok.
You assholes don't stand a chance.
Şansın yok!
Agh! No chance!
Objeleri bulun, onlar sizi evinize getirecek ve korkarım ki Sarah Jane bu konuda seçme şansınız yok!
Find the objects, and they will bring you home, and I'm afraid, Sarah Jane, there is no choice in the matter!
Başka şansın yok.
You have no choice.
Etrafta o kadar güzel genç kız varken sizin gibi içi geçmiş şaşkınların hiç şansı yok.
You know, with all these pretty young girls around, you last-call connies don't stand a chance.
Başka bir şans yakalamadan kocanın veya eşinin tamamen iyileşebileceğini sanmıyorum. Öyle olsa bile, bunun garantisi yok.
I'm not sure if that husband or that wife are ever gonna be able to heal completely until they get another chance, and even then, there are no guarantees.
üzgün olmak gibi bir şansın yok Sam! onun da özür dilemek gibi bir şansı yok Bu çok... bu o adam. lütfen, onu geri getirmek için herşeymi verirdim ama yapamam hayır!
Please, I could give anything to take it back, but I can't.
Şansın var hayati tehlike yok.
You're lucky noone was seriously injured.
Hiç şansınız yok.
Not a chance.
Görünüşe göre kürsüye kızını çağırmaktan başka şansımız yok şimdilik.
Looks like we have to prove it by calling his daughter.
Hiç şansınız yok. Karl. Boşversene.
Fuck no... no chance.
Hele bir haritanın hiç şansı yok! Tamam.
Certainly not some map!
Şansın bununla alakası yok.
Luck has nothing to do with it.
Hiç ama hiç şansınız yok!
You have no chance No chance at all!
Bu modelde Afrika antiloplarının hiçbir şansı yok.
NARRATOR : In this model, the wildebeest do not stand a chance.
Hayatının 15-20 yılını verme şansı yok.
He's got no chance of coming that and coming out alive if he does 15 or 20 years.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yok bişey 18
yoksa ne olur 26
yok oldu 57
yoktu 131
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yok bişey 18
yoksa ne olur 26
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65