Sakın ha tradutor Espanhol
595 parallel translation
- Sakın ha. Seni gördüğü anda vurur.
No entres, te disparará cuando te vea.
Sakın ha!
No te atrevas.
Sakın, sakın ha Ann.
No. No, Ann.
Sakın ha!
No debiste.
- Sakın ha!
- ¡ No!
- Sakın ha!
- De ningún modo.
- Gider önlerim gelmelerini, hazır değilsiniz diye. - Sakın ha!
Les diré que no estáis bien.
- Sakın ha geleyim deme. Junior ansızın gelip gidiyor.
Junior podría hacerme una visita sorpresa.
Kendi hayatın ve onun ruhunun selameti namına bunu yapma. Sakın ha! Kendine hakim ol evladım.
No.. por su bien, y su alma.. no lo haga.
Öyle mi! Sakın ha anneni üzme, biliyorsun çok hassas bir kadın.
Es tu culpa que se enoje, aprende a tratarla un poco mejor.
Sakın ha! Kolay kolay ikna olacağımı zannetmeyin.
Pero os advierto que no soy fácil de convencer
Sen de sakın ha endişelenme.
Y no te preocupes.
Sakın ha!
Ni hablar.
Sakın ha, şimdi ağlayayım deme.
Vámonos. No llores ahora.
Sakın bu mucizeyi Doktor Carmichael'ın telkinlerinin sağladığını söyleme.
No querrá decirme que la elocuencia del Sr. Carmichael ha obrado este milagro.
Sakın benim yüzümden kaçırdığınızı söylemeyin.
No me diga que ha sido por mi culpa.
Sakın şüpheye teslim olma. Çektiğin acıyı hatırla.
No lo ponga en duda, recuerde lo que ha sufrido.
Bana sapan pazarını unuttuğunu söyleme sakın baba.
Papá, no me digas que se te ha olvidado el mercado de los tirachinas.
- Sakın beni gördüğünü söyleme.
- No diga que me ha visto. - ¿ Por qué?
Sakın aynı otelde kaldıklarını..
¿ La ha Ilevado al mismo hotel donde...?
Fark ettiniz mi, bilmiyorum ama eğer sizce bir sakıncası yoksa..... benim niyetim, Bayan Harrington'a..... yani kızınıza... evlenme teklif etmek.
No sé si se ha dado cuenta, pero si no se opone, era era mi intención pedirle a la señorita Harrington, quiero decir a su hija, que se case conmigo.
- Sakın inanma, ha?
No lo creas.
Ondan sonra da "Sakın ölme büyükanne" dedi.
Luego ha dicho, "no te mueras, abuela".
O geveze ağzıyla Kahire'ye gittiğini söyleme sakın.
No me diga que se ha ido a El Cairo temblando de miedo.
Tek başına içtiğini söyleme sakın?
¿ Ha estado bebiendo solo?
Şimdiden terk ettiğini söyleme sakın.
No me digas que ya te ha abandonado.
- Adımı duyduğunu söyleme sakın.
- No me diga que ha oído hablar de mí.
Sakın ha.
No te atrevas.
Peki ya aklın, cesaretin, demin sana yemek veren kız, görmedin mi senden sakınmayan gözlerini?
pero ¿ y vuestro ingenio y valor? Recuerda esa muchacha que te ha ofrecido la cena. sus ojos no os evitaron.
Deneme sakın, bunu kimse başaramadı.
No, mire, conmigo no hay manera, porque nadie lo ha conseguido.
Durup bunları pişirdiğini söyleme sakın.
No me diga que se ha parado a cocinarlos.
Ama eski okul bağlantıların yokmuş. Sakın ayrımcı olduğumu söyleme.
Pero no ha vivido las relaciones de la vieja escuela.
İnsanlar arasında elektrik yaratan tek şeyin kuru rüzgar, sürtünme ve kalın bir halı olduğunu söyleme sakın.
No me diga que no ha aprendido que el viento seco, la fricción y una alfombra... no son los únicos medios de crear electricidad entre seres humanos.
Hiç ders vermedim deme sakın.
No me diga que no les ha dado ni una sola conferencia.
Sakın bunun bir...
No piense que no ha sido absolutamente...
Sakın ha!
- iNo, que es para pagar el viaje!
Orada çakma kavga çıkaracağız. Ama kardeşimin aklına daha iyi bir fikir geldi. Bülbül gibi şakıdığını söyledi.
Íbamos a fingir una pelea, pero mi hermano me ha dicho que cantas como un pájaro y que te conocen por eso :
Sakın denemeden yargılamayın, tamam mı?
No diga nada si no lo ha probado.
Gravis? Ne oldu? - Sakın sorma.
- Gravis, ¿ qué ha pasado?
Sen benim işime karıştığına göre, benim de senin işine karışmamın sakıncası yoktur herhalde.
Pensé que, como se ha metido en los míos, no le importaría que me metiera en los suyos.
Sakın korkma, sadece rüzgar.
No se asuste. Sólo ha sido el viento, querida.
Sakın bana sabahın bu saatinde konuşmak için geldiğini söyleme.
No me diga que ha venido a estas horas intempestivas para hablar de algo.
Sakın asaya dokunma
Nunca me ha dado por eso.
"Tanrı'nın sana bahşettiklerinin kıymetini bil onların ellerinden kaçıp gitmesine sakın göz yumma."
"Guarda bien el tesoro que Dios te ha entregado, y no lo dejes escapar".
Sakın kullanılmış olmayasınız.
Usted ha sido utilizado.
Bu müşteri değil. Sakın ha!
¡ Lo que la clienta quiera, eso tendrá!
Tanrı'nın yasakladığı, baştan çıkarıcı herşeyden sakının.
Y cuídate de toda tentación, cuando el Señor ha levantado Su Mano.
Sakın ola sanmayın ; alnıma henüz yazılmamış ecel yüzünden ben ölmek üzereyim.
No vayan a creer que estoy a punto de morir, la vejez aún no se ha pegado a mi frente.
Asla, sakın ha, asla!
- ¡ No, jamás!
Ya da diğer bir deyişle güneşteki Almanlarda sakınma saldırıları kanal konvoylarımızla sınırlamıştır.
O, en otras palabras, cuidado con los alemanes en el sol... quien, por dos razones que él sabe... ha dirigido sus ataques a nuestros convoys en el canal.
Evet, ama seni kışkırtıp, yanlış bir harekette bulundurmasına izin verme sakın. Peki.
No se ha metido contigo para que te enojes.