Zamanların tradutor Espanhol
8,033 parallel translation
Demek istediğim, siz arabanızı geri aldınız ve... ve ben de... bütün hasarları karşılıyorum, ve... Bilirsin, hapishane zamanlarındaki tehditler gece uyumama pek yardımcı olmuyor.
Quiero decir, ustedes recuperaron el auto, y... yo estoy pagando todos los daños, y... sabes, la amenaza del tiempo en prisión, eso no me ayuda exactamente a dormir en la noche.
NYPD'nin her köşe başında pusuda beklediğini öğrenmeleri ne kadar zamanlarını alır dersiniz?
Quiero decir, ¿ cuánto crees que durará cuando descubran que la Policía está merodeando en cada esquina?
Değerli zamanlarını genellikle Kraliçeyle burada geçirirdi.
Él solía pasar tiempo de calidad aquí con la Reina.
Ama zamanlarının çoğunu ayrı geçiriyorlar.
Así es, pero se separan mucho tiempo.
Tüm zamanların en popüler bilgisayar oyunu karakteri!
¿ Es el personaje de videojuegos más popular de todos los tiempos!
İnsanlar o kimsesiz zamanlarını dedikoduyla dolduruyor işte.
La gente llena sus horas vacías con chismes.
Philip, onlar buraya öğretmek için geldi, onlardan zamanlarını boşa harcamalarını isteyemezsin.
Philip, que están aquí para enseñar, y no se puede pedir que perder su tiempo.
Bankadan gelen bu resmi rakam son zamanların en büyük soygunlarından biri.
La cuenta oficial del banco... hace de este uno de los mayores robos de la historia reciente.
Şimdi tümüyle sakin kalabilirsek bu zor zamanların üstesinden gelip birlikte çalışabileceğimizden eminim.
Ahorras si todos podemos calmarnos, estoy segura que todos podemos trabajar juntos para superar estos momentos difíciles.
Emekli olduktan sonra boş zamanlarında ne yapacaksın?
¿ Qué hará con todo su tiempo libre cuando se jubile?
Dördüncü ve son kitabının adını ki o kitap sadece son zamanların başlangıcından bahseder Leviathan'ın Kitabı koydu.
Y llamó al cuarto y último libro que solo trata del principio del fin de los tiempos... El Libro de Leviatán...
Amerikanlar zamanlarını bu şekilde harcamayı severler.
Así desperdician el tiempo los estadounidenses.
İnsanların boş zamanlarında yaptıkları şeyleri görsen şaşar kalırsın.
Te sorprendería a qué dedican algunos el tiempo libre.
Bir zamanlar kadın işlerinin lideri olduğunu hatırlıyor musun?
Oye, ¿ recuerdas cuando solías ser una especialista en mujeres?
Claire, son sekiz hafta hayatımın en iyi zamanlarıydı.
Claire, las últimas ocho semanas han sido las mejores de mi vida.
Yani, bütün o çılgın zamanları yavaş yavaş anlatmam gerek.
Quiero decir, tengo que aliviarle esa locura con el tiempo.
Sanki o zamanlar ısınıyormuş gibi.
Como si estuviera entrenándose.
O zamanlar doğru olanı yaptın.
Entonces entenderás que hacías lo correcto.
O zamanlar lakabı "mesafeli" ydi ve bunun hakkını veriyordu.
Su apodo era "témpano" en ese momento, y se lo merecía.
Ne senin ne de Deke'in yerinde gözüm var ama bazı zamanlar insanların başına bazı şeyler gelir.
No envidio tu posición, o la de Deke, pero a veces, las cosas pasan.
Paskalya'da birçok aile zamanlarını...
... y Los Ángeles, California. El día de Pascuas, cuando tantas familias pasaban...
- Hayatımın en zor zamanlarıydı.
Fue el período más difícil de mi vida.
Ve belki, belki aramıyorsunuzdur bile ama sonra birden, oradadır ve o kadar iyi uyuyordur ki size, bunu inkâr edemezsiniz ve ona kalbinizde bir yer vermeniz lazımdır sizin bile artık var olduğunu bilmediğiniz bir yer ve sonra her şey değişir bir zamanlar acının olduğu yerde şimdi rahatlık vardır.
Y quizá ni siquiera la buscaba y, de repente, aparece ella la pareja perfecta, tanto que uno no puede negarlo y debe... darle un lugar en su corazón uno que ni siquiera sabía que seguía existiendo y luego todo cambia y donde había sufrimiento hay placer.
Burada, bir zamanlar babanın yönettiği yerde huzuru bulacaksın.
Hallarás consuelo aquí, donde tu padre reinó.
Bir zamanlar Matta'nın yaptığı gibi, pişmanlık hisseden bir vergi tahsildarı.
Un recaudador de impuestos que se siente como Mateo se sintió... y lamenta lo que tiene que hacer.
Newport Ailesi buranın dokusunun bir parçası. Kötü manada olduğu zamanlar da vardı.
La familia Newport es parte del tejido de esta ciudad, y no siempre de buena forma.
Davranışlarınızın eleştirildiği zamanlar.
Un período en el que su comportamiento fue criticado.
Babam bu adamlardan bahsetmişti bu adamların doğalarından onların gösterdiği nezaketin her hâli bir zamanlar oldukları adamların kısa görüntüleri olduğunu biliyorum.
Mi padre me habló de estos hombres, sobre su carácter, así que sé que cualquier apariencia de civismo en ellos es solo un destello de los hombres que fueron una vez.
Burası biraz kaygandır, yılın bu zamanları yani.
Está un poco resbaladizo por aquí, pero... Es esa época del año.
Ondan sonra, geçen yaz, o zamanlar onun Molly'i, benim eldiven bölmeme bıraktığını, ondan sonrada tutuklandığı mı?
Y luego, el verano pasado, la vez que dejó su éxtasis en mi guantera, y después me arrestaron.
Artık şunu anlamalısın ki, Amin Kardeş senin gibi insanların bizden bir şeyler talep edebileceği zamanlar sona erdi.
Es hora que entienda, hermana Amin, que los tiempos cuando gente como usted podría exigir cosas de nosotros han terminado.
Film yıldızlarının biraz uçarı olduğu zamanları hatırlıyorum.
Es decir, recuerdo cuando las estrellas de cine eran deshonestas. Pero cuando es que fue...
Yazdığın zamanlar için.
Es para cuando escribas.
O zamanlar on yıllık bir travma sonrası unutkanlık yaşadığın bir donemdi.
Bueno, hubo como una década entera dónde estabas en una fuga PTA.
O zamanlar erkek arkadaşımdı. Vay canına. 666 Nolu Seks Partisi hikayesi değil diye hayal kırıklığına uğradın mı?
Un novio en ese momento. ¿ Estás decepcionado que no fue como
Bu bir zamanlar Mercia'nın atadan kalma tacıydı.
Esta fue alguna vez la ancestral corona de Mercia.
O zamandan beri kendimle barışmaya ikna olduğum zamanlar oldu. İngiltere'nin bir noktada bittiğini ve er ya da geç iyi adamların buna... karşı koyması gerektiğini anladığım gündü.
Desde entonces hubo ocasiones en las que fui persuadido de buscar la paz, pero ese fue el día en el que de alguna manera supe... que Inglaterra estaba dañada... y que tarde o temprano un buen hombre debía resistirse a ella.
Hayatın kötü filmlere benzediği zamanlar vardır eğer hayat gerçekten kötü bir film olsa sana ne yol gösterirdi?
Hay veces en que tu vida se parece a una película mala, pero nada te prepara si tu vida se conviene en una mala película.
O zamanlar etrafı onun için ölmeye hazır düzinelerce adamla dolu 800'e yakın ev ve çiftliği vardı.
Tenía más de 800 casas y fincas, rodeadas de decenas de sicarios dispuestos a morir por él.
Fakirlere ev yaptığın zamanlar saygı görüyordun.
Usted era respetado cuando construía hogares para los niños pobres.
O zamanlar sistem, ciddi sinemanın zorbalık anlamına geldiği yönünde bir genel kanı oluşturmuştu.
En ese momento, la opinión general, el clima preponderante que era una especie de acoso, como casi siempre, donde el poder establecido determina qué es el "cine serio, de verdad"...
Bir zamanlar bana kurtadamların gerçek olduğunu söylediğinde gülerdim.
Hubo un tiempo en el que si me dijeras que existían los hombres lobo, me hubiera reído.
O zamanlar hissettiğim kafamı taktığım sorunların olmasıydı.
Supongo que lo que siento es que yo tenía mis problemas.
Sen o zamanlar doğmamıştın bile, Piku, nereden bilebilirsin ki?
Ni siquiera habías nacido Piku. ¿ cómo lo sabes?
İnsanların düşünmek için zaman ve yerleri olduğu zamanlar vardı
Hubo un tiempo cuando la gente tenía a noción de tiempo y un lugar.
Zor olanı yaptınız ama keşke daha güzel zamanlar geçirebilseydiniz.
Hacéis un trabajo muy duro, y lamento que la salida no sea en los mejores momentos.
Eski Tanrıların dünyada kol gezdiği zamanlar.
Cuando los antiguos dioses caminaban por la Tierra.
Dikkatle bakın, bir zamanlar insandı.
He aquí lo que antes era un hombre.
Evet, o zamanlar başını belaya sokmakla meşgulmüş.
Sí, estaba ocupado metiéndose en problemas.
Bir zamanlar destek elemanlarınızdan biriydim... Üçünücü Yıldız Bölgesinde?
Yo era parte de su personal de apoyo antes... en el Tercer Stellar Región?
O zamanlar bu yaşlı adam saçmalığını sallamamıştın.
Creo que no estabas prestando mucha atención - a lo que este viejo te decía.
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanımız azalıyor 34
zamanın var 16
zamanım var 22
zaman geldi 92
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanı geldi 236
zamanı gelince 71
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanımız azalıyor 34
zamanın var 16
zamanım var 22
zaman geldi 92
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanı geldi 236
zamanı gelince 71
zamanını boşa harcıyorsun 43