English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Espanhol / [ Z ] / Zamanınız

Zamanınız tradutor Espanhol

19,372 parallel translation
Zamanınızı boşa harcıyorsunuz.
Piénsenlo. Están perdiendo el tiempo.
Zamanınızı aldım ama fikir değiştirirseniz içinde kartım var.
Gracias por su tiempo, si cambia de opinión, adentro está mi tarjeta.
Şafak vaktine kadar zamanınız var.
Tiene hasta el amanecer.
- Zamanınız var mı?
¿ Tienes un momento?
- Bayan Frost, zamanınız var mı?
Señorita Frost, ¿ tienes un minuto?
Zamanınızı aşırı çalan bölgeniz, cemaatiniz ve tapınaklarınız olduğunu biliyorum fakat eminim insanoğlunun büyük çoğunluğunun bilgi, ruhsal haz ve elbette eğlence için film izlediğini biliyorsunuz.
Sé que sus parroquias, congregaciones y templos exigen mucho de su tiempo. Pero estoy seguro de que pueden apreciar que las grandes masas ven películas buscando inspiración e información y, sí, entretenimiento.
Fazla zamanınızı almayacağız.
Intentaremos sacarlo de aquí lo más pronto posible.
Biliyorsunuz,... üzerinde "Lütfen Yahudileri öldürün" yazan bir parça kağıt bulamazsanız,... bu Hitler onların ölmesini hiçbir zaman istemedi demek oluyor.
Saben, si no puede encontrar un pedazo de papel... donde diga, ya saben, "por favor, asesinen a los Judíos". Significa que Hitler nunca quiso que murieran en primer lugar.
Hayatımızın önemli günlerinde her zaman kartpostal veya başka bir şey gönderdin.
Los días importantes de nuestras vidas. Siempre una postal, siempre algo.
Kendinizle zevk almanızın zamanı gelince sezon içindeyken bile bir haftasonu sadece arkadaşlarımla eğleniyorum.
A veces llega el momento de divertirte. Incluso durante la temporada tomo tiempo para salir a divertirme con mis amigos.
Onun yaşadığını, bir şeyler yaptığını, boş zamanında ne yaptığını gördüğünüzde kesinlikle yeni nesil Jamaika'yı görüyorsunuz. Yine de olduğunuz gibi, benliğinizi kaybetmeden kendiniz olabiliyor ve ihtiyacınız olan şeye ulaşabiliyorsunuz.
Cuando ves cómo vive, lo que hace y lo que hace en su tiempo libre, definitivamente es la nueva generación de jamaiquinos, que aún pueden ser ellos mismo y lograr lo que tengan que lograr sin perderte a ti mismo, sin perder tu identidad.
Zamanında St. John'a ya da tropik bir adaya taşınmaktan, bir dalış dükkanı açmaktan hayatımızın geri kalanını cennette geçirmekten bahsederdik.
Hubo una época en la que hablábamos de mudamos a Saint John o a alguna otra isla tropical, abrir una tienda de buceo y vivir en el paraíso el resto de nuestras vidas.
Ardından sayısız akşam yemeğinden sonra ortaya çıkmayan hamile bir eski sevgili ve kimsenin bize ateş etmediğini varsayarsak tabii bir de hiç yalanını yakalamadığımı düşünürsek bütün bunları bir şekilde başarabilirsen o zaman belki, ama sadece belki diyorum sana ışıklar açıkken seks yapabilme imkânı veririm.
Y luego, después de una cantidad no especificada de salidas a cenar y suponiendo que no aparezcan ex-novias embarazadas, que nadie nos dispare y que no te atrape en ninguna otra mentira, si te las ingenias para lograr todo eso, entonces tal vez, solo tal vez, te dé razón para follar con la luz encendida.
Düzinelerce cesedimiz var ve sen de kaza davalarını cinayet davalarına dönüştürüp zamanımızı boşa harcamak mı istiyorsun?
Tenemos una docena de casos abiertos, ¿ y quieres que perdamos el tiempo convirtiendo accidentes en asesinatos?
O zaman Credence'in zulasını kurtaracağız.
Vale, pues tenemos que recuperar el alijo de Credence,
Bu form kendi isteğinizle tedavi olmaya gelmenize rağmen, psikiyatrik tedaviyi istediğiniz zaman bırakamayacağınızı anlatıyor.
Este formulario avisa de que, aunque ingresa voluntariamente, no es libre de dejar el tratamiento psiquiátrico.
Hayır, bir küçük kutu bira açmaya ne zaman ihtiyacımız olacağını bilemeyiz.
- No. Jamás se sabe cuándo necesitas abrir una botella de cerveza.
Bakın, buraya bir amaç uğruna geldiyseniz, ve ne yapmaya geldiyseniz onu yapacaksanız, o zaman kaderinizi kabullenip desteğinizi gösterin, ve o mantarları Mario gibi silip süpürün.
Miren, si vinieron aquí con un juego del mismo costal, muy bien y están aquí para lo que vinieron hacer, aprovechen su destino y muestren apoyo y traguen ese hongo como Mario Brother.
Çünkü ben seni hiçbir zaman anne ve babanın para göndermediği zaman eline baktığı bir kız olarak görmedim.
Porque nunca pensé que eras el tipo de chica heredera... que iría arrastrándose de vuelta a mami y papi... tan pronto como amenazaran con dejar de enviar la masa.
her zaman başarılı olmamızın nedeni bu.
Y, saben, por eso tenemos siempre éxito.
Ve gelecekten geldiğimizi Açığa çıkaramayız. Ve zaman akışının bozulmasına.
Y no podemos dejarle saber que somos del futuro, o corremos el riesgo de dañar la corriente del tiempo.
Çocuklar dedenize sürpriz bir doğum günü partisi düzenleyeceğimiz... -... zaman bu bir sırdı hatırladınız mı?
Ahora, ¿ recuerdan cuando le hicimos una fiesta de cumpleaños sorpresa al abuelo y todos tuvimos que guardar el secreto?
Henüz tam bir zaman çizelgesi oluşturmadık fakat planımız kasabada bir konsorsiyum kurup toprakları satın almak ve daha sonra Çinlilerle pazarlıkları yürütmek şeklinde.
Un consorcio negociará con los chinos y comprará los terrenos.
Kayınpederime göre Hjörtur her zaman kızını öldüren canavar olarak kalacak.
Para mi suegro, siempre será el monstruo que mató a su hija.
Her zaman doğru olanı yapacağımızın sözünü veremem.
No puedo prometerte que lo que hagamos será siempre lo correcto.
Korkarım fazla zamanımız yok. Samaritan'ın yedek server'ları kasa dairesinde ama ağır şekilde korunuyor.
Me temo que no tenemos mucho tiempo, servidores de copia de seguridad de los samaritanos se encuentran en la bóveda, pero van a ser fuertemente vigilados,
Ne zaman başlarsınız?
¿ Cuándo empezarías?
Sen her zaman sıra dışı bir şey başarmak için her şeyi riske atan kız olacaksın.
Siempre serás la chica dispuesta a arriesgarlo todo por la oportunidad de lograr algo extraordinario.
ve sen her zaman benim küçük kızım olacaksın.
Y siempre se le mi pequeña.
Evet, siz her zaman buradaydınız.
Sí, estabas aquí todo el tiempo.
Bu eylemden sorumlu olanlar eskiden bizimle bağlantılıydı. Ancak uzaklaştırıldılar. Bizden farklı dünya görüşüne sahip olduklarını anladığımız zaman.
La gente responsable por esa acción solía estar asociada con nosotros pero se separaron cuando descubrimos que teníamos una diferencia de filosofía.
Güçlü insanları kızıştırmaktan o kadar çok korkuyorsun ki her zaman yaptığın şeyi yapıyorsun.
Estás tanto miedo de erizando las plumas de gran alcance que usted está haciendo lo que siempre haces...
O zaman Blindr tam ihtiyacınız olan şey.
Entonces Blindr es justamente lo que necesitas.
Her rodeo boğasının belli bir zaman geçtikten sonra artık işe yaramayan ve değersiz bir et parçasından farksız olduğunu kabul etmesi gereken bir zaman gelir.
Llega un momento en la vida de todo toro de rodeo en el que se da cuenta de que es una inútil porción sin valor de comida para perros.
Biz uzun zamandır imkanlarımızın ötesinde yaşıyor ve ve borçlarını ödemek zamanı yoksa hepimiz kaldıracaktır
Hemos estado viviendo más allá de nuestros medios por un largo tiempo ya y ha llegado el momento de pagar las deudas o nos quitarán todo
O zaman kendisinin provoke olmayacağından emin olmalısınız öyle değil mi, albay?
Entonces debes asegurarte de que no esté provocado, ¿ No es así, coronel?
Görevlerinizden bize zaman ayırdığınız için çok memnun olduk sevgili eşinizin bu ziyarete katılamamasından üzüntü duyduk.
Estamos encantados de que usted podría ahorrar el tiempo de sus deberes Y sentimos que tu querida esposa no pueda estar contigo en esta ocasión.
Muhbirlerden nasıl yararlanacağınızı öğrenme zamanı.
Es hora de que aprenda a los informantes de origen.
Sahada her zaman sizden bir adım önde düşmanlarla karşılaşacaksınız.
En el terreno, se enfrentarán... a enemigos que van siempre un paso por delante de ustedes.
hızını ayarlarsan, zamanı geldiğinde sen de böyle yapabilirsin....
Entonces no gastes tus energías para que puedas hacer esto... cuando llegue el momento.
Kızını yetiştirecek zamanın bile yok, kaltak!
Ni siquiera la has educado. ¡ Eres una puta!
İnsanın evi, harekete geçme zamanımız geldi.
La casa del humano, es hora de hacer nuestra movida.
Kliniğimizde zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız.
Verá que el tiempo pasa volando aquí en el instituto.
Eğer indirmezlerse, verilen bu zamanı sıradaki saldırılarını planlamak için kullanırlarsa. Şimdi saldırmalıyız Kumandan.
Si no lo hacen, si en cambio utilizan este tiempo para planear su próximo ataque, debemos actuar ahora, Heda.
- Ne haltsınız o zaman?
- Entonces ¿ Quién coño es usted?
100 sene sonra hayatlarınız kayıt edilmiş zaman çizgisini asgari düzeyde değiştiriyor.
Dentro de 100 años, sus vidas tendrán un efecto mínimo en la línea temporal.
Onu takip ederiz ve Zogu onu, Wi-Fi'ını çaldığı ya da artık her ne için öldürdüğü zaman, belki adli muayenede şansımız döner.
Lo vigilaremos, y cuando Zogu lo mate por robarle la conexión wifi o algo, quizá tengamos suerte con el forense.
Babamın evine gittiğimde, istediğim zaman bilgisayar oyunu oynamama izin veriyor ve kız arkadaşıyla özel vakit geçiriyor ama annem oyunların beyni çürüttüğünü ve babamın sevgilisinin kötü örnek olduğunu çünkü direk dansı yaparak geçindiğini söylüyor.
Mi papé me deja jugar videojuegos siempre que quiero cuando estoy en su casa y él tiene un momento especial con su novia. Mamá dice que los videojuegos hacen daño y que la novia de papá es una mala influencia porque trabaja bailando en unos palos.
- O zaman Acil'i aramalısınız.
Entonces debería llamar a urgencias...
Şimdi onu ve büroyu tehlikeye attın ve tüm zamanımızı boşa harcadın amına koyayım!
Bueno, ahora lo has comprometido y comprometiste al Buró, y perdiste todo mi maldito tiempo.
Ve oyuna başladığımız zaman ansızın gelip duracaksın çünkü kumkurdu gelmiş ve saldırıyor olacak. Tamam mı?
Cuando estás por comenzar... te detienes... porque sale un gusano de arena y te ataca.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]