Anlayacağınız tradutor Francês
730 parallel translation
Albay Bishop, anlayacağınız üzere bu mühim bir konu.
C'est très grave.
Bunu anlayacağınızı biliyordum.
Je savais que vous diriez ça.
Yani sizin anlayacağınız, bütün mikropları uzlaştırmak için savaşmazsak herkes kendi sınıfının hastalığından ölür.
En somme, chacun mourrait de sa maladie de classe... Si nous n'avions la guerre pour réconcilier tous les microbes.
- Anlayacağınız üzere, bayım kitabı benim tarafımdan yayımlanmadı.
Ce n'est pas moi qui ai édité son livre.
Anlayacağınız, bu ev artık bizim değil.
Voyez-vous, la maison n'est plus à nous.
Anlayacağınız, kemer felan görmedim
Je n'avais pas vu la ceinture.
Anlayacağınız, arabada bırakıp sigara almaya gitmiştim
Je l'avais laissé dans ma voiture.
Evet, efendim aynen böyle dedi. Bunu anlayacağınızı söyledi.
C'est ce qu'il a dit, il a dit aussi que vous comprendriez.
Üzgünüm, ama anlayacağınızı sanıyorum.
Je crois...
- Anlayacağınız...
- Vous voyez- -
O yüzden anlayacağınız fena haldeyim.
Je n'ai donc pas grand-chose, tu vois.
Biliyorsunuz, Beecham nehrin öteki kıyısı. Ve her zaman Brender County olarak bilinmektedir. Ama anlayacağınız, Brender County, Idaho'ya bağlı.
Beecham est sur l'autre rive et fait partie du comté de Brender en Idaho.
Yani aslında evlisiniz ve bu doğru. Ama küçük bir teknik sorun var. Anlayacağınız, bu çok normal bir durum.
En fait, vous l'êtes, mais il y a un vice de forme.
Anlayacağınız üzere, politikamız evli kadınları işe almamaktır.
Nous n'employons jamais de femmes mariées.
- Galiba öyle. Anlayacağınız...
- Oui, vous voyez, c'est que...
Sizin için kolay anlayacağınız bir tane seçmeme izin verin.
Je vais vous choisir quelque chose d'approprié. Quelque chose de facile à comprendre.
Anlayacağınız, İskenderiye ile Bingazi arasındaki tek otel burası.
Nous sommes le seul hôtel entre Alexandrie et Bengazi.
İnanıyorum ki bu korkunç eylemin çözümü ruhani olayı anlamakta yatıyor. Buna karşın sizin bunu anlayacağınızı ummuyorum Bay Holmes.
Je suis sûr que la clé de ce mystère atroce demeurera introuvable même si vous ne pouvez l'admettre.
Anlayacağınız üzere bugün benim görüşme günüm değil ama onun bunları almasını istiyorum.
Ce n'est pas mon jour d'entretien, mais je veux lui offrir ça.
Anlayacağınız gibi benim bir dinim yok ; yani dinen Yahudi değilim.
Voyez-vous, je ne suis pas religieux donc pas Juif de religion.
Anlayacağınız benim ailem İskoç'tu ve çoğu İskoç'a eski insanların "kehanet" dediği güçler bahşedilir.
Ma famille était écossaise. Les Ecossais sont souvent doués de seconde vue.
Anlayacağınızı umarım, Bayan Harper.
J'espère que vous comprenez, Mme Harper.
Anlayacağınız üzere, bizler işbirliği yaptığımız için huzursuzuz.
Aussi, nous sommes plus que disposés à coopérer.
Anlayacağınız üzere bir üstü yok.
Vous pouvez donc le considérer comme seul maître à bord.
Beni anlayacağınızı sanmıyorum ama insanların hayatına karşılık para alamam.
Vous ne pouvez pas comprendre, je ne peux pas monnayer des vies.
10 yıl birliktelik ve 2 çocuktan sonra anlayacağınız üzere beni daha mutlu eden genç bir adamla tanışınca kocamla boşanmıştık.
Après 10 ans de vie commune et 2 enfants, on a divorcé quand j'ai rencontré ce jeune homme. Quel bonheur!
Sizin anlayacağınız, nehrin bu yanında doğmuş birisiyle ve bir dağın diğer tarafında doğmuş birisini ayırmak için Tanrı'nın nehirleri ve dağları onları ayrı tutması için oraya koymadığına inanıyorum.
Je pense que si les hommes sont nés de part et d'autre d'une montagne, cela ne signifie pas qu'ils ont été divisés par Dieu.
Anlayacağınız gibi ; Efendim ve ben yolculuğumuza yanımıza kıyafet almadan çıktık.
Voyez-vous, mon maître et moi-même sommes venus sans bagages.
Uzayın keşfindeki liderliğinizden dolayı en iyi sizin anlayacağınızı sandık :
Comme vous explorez l'espace... nous vous confions notre secret.
Anlayacağınız, iyi bir ajan sürekli hayatını tehlikeye atar.
Un bon agent joue sa vie à tout instant.
Anlayacağınız, vücut ağırlığı omurlara ve eklemlere baskı yapar.
Le poids comprime les disques, les articulations, etc.
Anlayacağınızı umuyorum.
J'espérais que vous comprendriez.
Anlayacağınız mezarına toprağı nezaketle atın.
Jetez doucement la terre sur sa tombe.
Anlatsam bile anlayacağınızı düşünmüyorum.
À quoi bon? Tu ne comprendrais pas.
Bayanlar baylar, sizin de birazdan anlayacağınız sebeplerden ötürü bu filmin yapımcıları, görmek üzere olduklarınızı yaşayan hiç kimseye anlatmamanızı rica eder.
Mesdames, Messieurs... Pour raison de secret d'Etat... vous êtes priés de ne rien divulguer de ce que vous allez voir.
- Anlayacağınızı biliyordum.
Vous comprenez.
- Anlayacağınızı biliyordum.
- Je m'en doutais.
Anlayacağınız, yazmayı bırakmak benim için çok zor bir şey.
Ça ne m'a pas été facile de ne plus écrire.
Anlayacağınız, Paul ile aranızdaki...
Voyez-vous, je n'ai pas l'intention d'empiéter sur...
Anlayacağınız ben de bay Beaumont ile bir ya da iki kez karşılaştım.
Mais
Tanıklar fotoğrafı gördükten sonra Oakley'in o adam olup olmadığını anlayacağız.
Dès qu'ils verront la photo, on saura si Oakley est notre homme.
Anlayacağın, sizinkiler sana, sen de sizinkilere alışacaksınız.
Ils s'habitueront à toi et vice-versa.
Bu da 140 kere. - Anlayacağınızı söyledi.
Il a dit que vous comprendriez.
Roketleri ters bayıra koyacaklarını anlayacağımızı düşündüler.
Ils pensaient que nous chercherions sur la contre-pente.
-... her şeyi anlayacağız. - O zaman ne yapacaksınız?
Mais dès qu'il aura ouvert la porte, nous serons fixés.
Şu an bizim anlayacağımızın ötesinde bir şey.
Quelque chose que nous ne pouvons pas encore comprendre.
Buluşmamız ikimizin de kârına olur diye düşündüm anlayacağın.
J'ai trouvé judicieux de se rencontrer.
Dünyada senin gibi bir kızın var olduğunu sanmıyordum. Anlayacağın gibi, bu, benim için, peri masallarına inanmak gibi bir şey.
Qu'il existe encore des filles comme vous, c'est comme me demander de croire encore aux contes.
Anlayacağınızı umuyordum.
C'est ce qu'il faut considérer.
Dinle Krugger, korkutucu bir şey değil. Kendimizi hafife almayalım. Tarzan öntaraftan gelecek bizi vurmak için orada bekleyecek aptal olup olmadığını anlayacağız.
personne n'a peur kruger, mais ne croit pas que nous lui faisons peur tarzan va nous affronter en face il va se tapir et nous prendre un par un si on est assez idiots pour lui en donner l'occasion
Ne kadar namuslu olduğunu adamın birini peşinde dolaşmaya başlayınca anlayacağız
On verra ça, quand un homme essayera de t'embrasser!