English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ B ] / Başaramadık

Başaramadık tradutor Francês

365 parallel translation
- Başaramadık.
- On n'y est pas arrivés.
Başaramadık.
Il est mort avant.
Ailesinden kimseye ulaşmayı başaramadık.
Né de parents inconnus.
Yörüngeye döndüklerinde de iletişim kurmayı başaramadık.
On n'a jamais récupéré le contact.
Sanırım başaramadık.
Je crois bien que c'est foutu.
" Şu ana kadar Shogun ile temas kurmayı başaramadık.
" Jusqu ´ ici il m ´ a été impossible de prendre contact avec le Shogun.
İkimiz de bir şey başaramadık daha.
Ni toi ni moi n'avons jamais réussi.
Sanırım tamir etmeyi asla başaramadık.
Ils n'ont jamais pu la régler!
Biz başaramadık her şeyi berbat ettik.
Nous avons échoué. Nous avons tout raté.
Yardım aramaya çıkmıştım ama başaramadık ve herkes öldü.
"Je suis parti avec ce navire afin de chercher de l'aide. " Mais je n'ai pas réussi et ai péri en mer.
Pek bir şey başaramadık ama yine de geldiğin için sağol.
Ça n'a pas servi à grand-chose... mais merci d'être venu.
Hiçbirimiz onunla bir görüşme yapmayı başaramadık.
Personne n'a réussi à obtenir une entrevue avec elle.
Hayır daha başaramadık. Önce köprünün karşısına geçmeliyiz.
Il y a le pont à traverser.
Görünüşe göre şehirde düzeni sağlamayı başaramadık.
Nous semblons avoir échoué à rétablir l'ordre.
- Başaramadık mı?
- Nous avons échoué?
Yapay gezegenle temas kurmayı başaramadık.
Nous n'avons pas réussi à contacter le planétoïde.
Ama başaramadık.
- Nous avons échoué.
Wang, başaramadık.
Wang, nous avons échoué.
Joe? Başaramadık.
Joe?
Başaramadık, hepsi bu işte.
C'était impossible, c'est tout.
Bu kadar yaklaştık ama başaramadık.
Échouer, si près du but!
Bu kez başaramadık, değil mi?
On n'y est pas arrivés cette fois.
Telsiz bağlantısı kurmak istedik, ama uzay aracı ile bağlantı kurmayı başaramadık.
Nous avons essayé d'établir le contact radio avec le vaisseau, mais sans succès.
Başaramadık.
On n'a pas réussi.
Ama başaramadık. Başaramadık.
Nous avons tout bonnement échoué.
Bir kez riske girdik ama başaramadık.
On a essayé, on n'y est pas arrivé.
Başaramadık.
C'est raté, d'accord?
Denedik ama başaramadık.
On a essayé, et c'est raté.
Denedik, ama başaramadık.
On a essayé. Ça n'a pas marché.
- Başaramadık. Planı değiştirelim. Bir kediyi yakalamanın birden çok yolu vardır.
- Il va falloir modifier notre plan mais on a plus d'une corde à notre arc.
Başaramadık.
On a échoué.
Ama başaramadık, çünkü bir süre önce karahumma patlak verdiğinden kampta işler durgundu.
Alors qu'en 1943... 42... à Birkenau, en décembre et janvier, un total de 400 morts par jour était habituel,
Çıkarmaya çalıştık ama başaramadık.
On a essayé de l'enlever sans y parvenir.
Dosyasının büyük kısmını kurtarmayı başaramadık.
Une grande partie de son fichier n'a pu être récupérée.
- Sayın Başkan biliyorum U-2'yi durdurmayı başaramadık fakat tarihi değiştirdik.
- Monsieur le Président... je sais qu'on n'a pas pu arrêter le U-2, mais le Dr Beckett... - a changé le cours de l'histoire. - Amiral, je vous en prie.
Başka bir deyişle, binlerce yıllık çabaya rağmen, Hâlâ tam anlamıyla sevecen bir Tanrı imajı oluşturmayı başaramadık.
Entre d'autres termes, en dépit de millénaires d'efforts, nous n'avons pas réussi à créer l'image d'un Dieu... qui est entièrement bon et miséricordieux.
Ona ulaşmayı başaramadık.
Nous n'avons pas pu communiquer avec lui.
EVA'ya pilot olduğumdan beri hiçbir şey başaramadım! Artık yeter!
Rien de bien n'arrive quand je pilote l'Eva!
Sergilediğiniz boşboğazlık, akıl yoksulluğu vermem istenen dersi çoğunuza öğretmeyi başaramadığımı gösterdi.
Les ragots colportés, l'étroitesse d'esprit dont vous avez fait preuve, montrent que je n'ai pas réussi à transmettre la leçon que je devais vous enseigner.
İç sıkıntılarınızın köklerine inerek ciddi bir rahatsızlığı giderebileceğime umutlanmıştım. Görünen o ki başaramadım.
J'espérais avoir traité votre anxiété pour éviter une crise, mais j'ai échoué.
Fort Belvoir yakınlarından gelen mühendisler robotu kımıldatmayı başaramadılar. Ayrıca metallurji uzmanları penetre edilemez bir gövdesi olduğunu keşfettiler..
Les ingénieurs de Fort Belvoir n'ont pu le déplacer, et les experts en métallurgie n'ont pu entamer ce corps géant.
Diyelim başaramadım, kızkardeşim, pazarlık gücümüz güçlenir.
Ne t'y trompe pas, notre marché n'engage que le pouvoir...
Bizim saflarımızı kırmayı başaramadılar. Saflarımızı kırdırtmadık.
Mais ils n'ont jamais réussi à rompre notre marche.
Kimse çölün bu kısmında yağmur yağdırmayı başaramadı.
Pas assez pour donner de la pluie.
Ne yazık ki Roger da başaramadı.
Roger a eu le même sort.
Fung, iki kılıcı olduğu halde beni yenmeği başaramadı ama sen tek kolun olduğu halde başardın... sen.. sen...?
Fung avait besoin de ses deux mains pour manier ses sabres. Mais tu en manies trois avec une seule!
Bugüne kadar hiçbir deney bir parçacığı ışık kadar hızlı hareket ettirmeyi başaramadı.
Aucune expérience n'a pu pousser une particule à se déplacer aussi vite que la lumière.
Bu inanılmaz bir şekilde, Arthur'un Islington'da, güzel yemekler yediği, güzel içkiler içtiği, iyi arkadaşlar edindiği, ve beraber çıkmayı başaramadığı güzel bir kızla tanıştığı bir partinin ev sahibinin telefon numarasıdır,
Par une coïncidence proprement ahurissante, ce chiffre est le numéro de téléphone d'un appartement d'Islington, où Arthur fut invité à une soirée, où la nourriture et les boissons étaient bonnes, où il rencontra de très bons amis et fit la connaissance d'une fort charmante jeune fille qu'il fut infoutu de raccompagner.
Denedik ama başaramadık.
Nous avons essayé et échoué.
Sonra biraz küstahlaşarak şu kız ve bu kız başaramadı dedi bana.
"Oui tu as réussi!" Satisfait, il a commencé à énumérer ceux qui avaient échoué.
- Dr. Templeton. Küçük kızım iki haftadır komada ve siz çıkarmayı başaramadınız.
Ma petite fille est dans le coma depuis deux semaines... et vous n'avez pas été capable de l'en sortir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]