English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ A ] / Aynı zamanda

Aynı zamanda tradutor Português

11,644 parallel translation
- Aynı zamanda öksüzüm.
Eu também sou órfão.
Evet ama aynı zamanda basın önünde hava atmayı seven bir gösterişçi.
Pois, mas... também é um exibicionista que adora aparecer perante a comunicação social.
Aynı zamanda engelleyicilerin yok edildiğini söylemiştin.
Disse-me que os inibidores tinham sido destruídos. Mentiu-me!
Ve aynı zamanda, babana da söz vermiştim kızını koruyacağıma dair.
Mas, também fiz uma promessa ao teu pai. Que tomaria conta da filha dele.
Aynı zamanda da hiçbir yerde.
E, ao mesmo tempo, não estamos em lado nenhum.
Aynı zamanda sinemaları da finanse ediyor.
O banqueiro. Também financia filmes.
Aynı zamanda Macau'da gazino işletiyor, bunu bilmediğine kalıbımı basarım.
Também gere um casino em Macau. Aposto que não sabias isso.
Oradan öğrendiğime göre sadece kartel patronuna değil aynı zamanda narkotik, asker ve polis için de sınırın iki tarafına şoförlük yapıyormuş.
Pelo que soube, ele não foi apenas motorista do responsável pelo cartel mas, às vezes, foi de cada um destes homens, o soldado, o narcotraficante e o polícia, em ambos os lados da fronteira.
Burada uzmanlık alanınızın sözleşme hukuku olduğu yazıyor. Burada aynı zamanda davacı olduğunuzu biliyor musunuz?
É especialista em contratos, não sabia que também era litigante.
Meth yapmak için kullanılan kimyasallar aynı zamanda patlayıcı yapmak için de kullanılabilir.
Os químicos usados para sintetizar anfetaminas também podem ser usados para fazer explosivos.
Ben seviyorum. Oğlumu en tepede görmek harika. Ama aynı zamanda sıkıntıyı da görüyorsunuz.
Eu gosto, pois é bestial ver o meu filho chegar ao topo, mas também sofro.
Kumarbazları memnun tutmak zorundayım aynı zamanda düzende de tutmalıyım.
E embora deva deixar os jogadores felizes, também devo mantê-los na linha.
- Ailem askeri ama aynı zamanda politik olarak Çin'le bağlantıları var. Kızları olduğum için de birinin bana yakınlaşıp bir şeyler için kullanmasından korkuyorlar.
A minha família, são militares, mas, também têm contactos políticos na China, e, então, como filha deles, ficaram preocupados que alguém se tentasse aproximar de mim... para me usar de alguma forma.
Bu olurken aynı zamanda babamın danışmanlığını yaptığı küresel bir enerji firması otelin yakınlarında bir rüzgâr çiftliği kurmak istiyor.
Ao mesmo tempo que é construída, a empresa global de energia de que o meu pai é consultor quer construir um parque eólico ali perto.
Kappa Rho Pi'a Howard'la aynı zamanda girdiniz. Ama o kaybolduktan sonra, okul kardeşliğin şubesini kapattı. Yani kardeşliğe katılamadınız.
Entrou na Kappa Rho Pi no mesmo ano que o Howard, mas a escola suspendeu a república e nunca chegou a entrar.
O adam aynı zamanda iç terörü destekliyordu.
O tipo também financiava o terrorismo nacional.
Kazada kırılacak kadar küçük olmalı ve aynı zamanda bir Jeep'in yakıt kapağından sığabilmeli.
Tinha de ser suficientemente pequena para se desintegrar com o embate, mas também tinha de caber na válvula de retenção do jipe.
Arthur'un parmak izleri Paul Wilkerman'ın cinayet mahallinin her yerindeymiş ama aynı zamanda başka birinin de DNA'sı varmış orada.
As impressões digitais do Arthur estavam por toda a cena do crime. Mas também encontraram o ADN de outra pessoa.
İki gece önce olanlar bir trajediydi, ama aynı zamanda 6 yıldır görülen ilk şiddet suçuydu.
O que aconteceu há duas noites foi uma tragédia, mas foi também o primeiro crime violento em 6 anos.
Mekan aynı zamanda şüpheli sayısını da azaltıyor.
A localização também reduz o número de suspeitos.
Sheldon'ın acayip birisi olduğunu biliyorum ama aynı zamanda zeki ve anlayışlıdır da.
Sei que o Sheldon é difícil, mas ele é brilhante e perceptivo.
Bu arada onlar sadece akışkan çikolatalı değil, aynı zamanda kuru meyveli.
Digo, não são encontros mas são frutas secas pelo sol.
Yani aynı zamanda bir yapımcı demek sitedim.
Quero dizer, ele também é um produtor.
Sadece site kapanmadı, aynı zamanda Keen güvende.. .. ve bilmediğimiz dört suikastçı hakkında ipucumuz var. Öfkelenirsin diye düşünmüştüm..
Não só a Keen está segura, como o site foi deitado abaixo e temos pistas de 4 assassinos que não conhecíamos.
Aynı zamanda güç ve kondisyon koçunuz da olacağım.
E também serei o vosso preparador físico.
Muhtemelen onu almak için onunla bir anlaşma yaptı.. Bu da Reddington'ın orada olacağı anlamına gelir, aynı zamanda Keen'inde.
Provavelmente vai negociar para chegar a ele, o que significa que o Reddington vai lá estar.
Sparkle bir tek boynuzlu ve aynı zamanda bir adam mı? - Evet.
Então o Sparkle é um unicórnio e também um homem?
Başkan pişmanlığını ama aynı zamanda da..... hayatına devam etmek zorunda olduğunu belirtmek istiyordu. Ve bana kalırsa bunu başardı.
O Presidente quer mostrar que está arrependido, mas que também está a seguir em frente, e acho que o seu discurso foi perfeito.
Olabilir, ama aynı zamanda işlevsel.
Talvez, mas é também funcional.
Aynı zamanda büyük bir işin altında giriyorum.
Sim, mas também é uma grande responsabilidade.
Onunla aynı zamanda orada olan herkesin dosyasını okudum.
Li os processos de toda a gente que esteve lá naquela altura.
Bu bir Petoskey taşı. Aynı zamanda Michigan eyaletinin de simgesi.
É uma pedra fóssil, que por acaso é a pedra oficial do estado de Michigan.
Ama aynı zamanda müvekkillerimiz için.
Mas também é sobre os nossos clientes.
Aynı zamanda ilgilendiriyor da.
E, no entanto, é.
Buradaydım. Ve aynı zamanda değildim.
Eu estava aqui... e não estava aqui, ao mesmo tempo.
Ama aynı zamanda kovboydur.
Mas também se arma em cowboy.
Ama aynı zamanda insanlara bazı şeyleri gelişigüzel değiştirme gücünü de verir.
Porém, também dá o poder às pessoas de fazerem alterações por razões mais supérfluas.
Hükümetin dördüncü kolu gibisin. Aynı zamanda etkilisin.
Vocês são uma espécie de quarto ramo do governo, mas eficazes.
Aksilik şu ki aynı zamanda sana aşık oldum.
O problema é que também me apaixonei por ti.
- Aynı zamanda muhteşemdi.
- Também foi incrível.
- Kardeşimi kaybettim. Dostumu ve kralımı aynı zamanda.
Perdi o meu irmão, o meu amigo e o meu rei.
Fakat o aynı zamanda, çocuklarımızı sınırsız seven şefkatli bir babaydı.
Mas era também um pai amoroso que amava as nossas crianças, incessantemente!
Ulu Önder, Amerikan uçaklarını vurup düşürdüğü cephede öylesine yoğun savaşırken, aynı zamanda geride kalanları da düşünüyordu.
Embora o Grande Líder estivesse muito ocupado com a frente da batalha onde estava a abater aviões americanos, ele também cuidou dos que estavam na retaguarda.
Aynı zamanda en büyük partileri.
E também a maior festa.
Aynı zamanda patronum.
E ele é meu chefe.
Buritan'a mali yardım yollamak sadece politik bir gereklilik değil aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur.
Enviar ajuda financeira a Buritan não é só uma necessidade política, é sim uma responsabilidade moral.
Ellen Kang'in aynı zamanda BlackFlagBaby ismini kullanan bir hacker ve Everywhere'in bir parçası olduğuna ve radikal inançları olduğuna iddiaya girerim.
Aposto que ela também é uma hacker que atende pelo nome BlackFlagBaby. Ela faz parte da Everywhere, e tem algumas crenças radicais.
Ama aynı zamanda dünyadaki sosyal anlamda en kısıtlayıcı yerlerden de birisi. Bu da ülkeden atılmayı kolay hale getiriyor.
Mas também é um dos lugares mais restritivos do mundo... daí ser fácil de sermos expulsos.
Sizden sadece solucan jelibon getirmenizi istemeyeceğim aynı zamanda size eğitimli ajanlar gibi davranacağım ki zaten öylesiniz.
E não é "só" por isso, também vou tratá-los como Agentes treinados que são.
Evet, ama bunu yapmak aynı zamanda Toby'i de öldürmez mi? Sistem şu anda solucan nedeniyle çalışmıyor.
Mas fazer isso não vai matar o Toby?
Haklısın ve aynı zamanda yanılıyorsun.
Tens razão e não.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]