Istemiyorsun tradutor Português
4,433 parallel translation
- Benimle evlenmek istemiyorsun.
- Não te queres casar comigo.
Biliyorum bunun hakkında konuşmak istemiyorsun. ama orada konuştuğun o dil..
Sei que não queres falar disso, mas a língua que...
Aslında beni öldürmek istemiyorsun Elena.
Tu não me queres matar, Elena.
Elmasların değerini sormak istemiyorsun yani?
Não queres saber quanto valem os diamantes?
Hastalığımı merak ediyorsun ama sormak istemiyorsun.
Queres saber o que me está a matar mas não queres perguntar.
Onun gitmesinden korkuyorsun, çünkü bir başına kalmak istemiyorsun.
Estás assustado porque ele se vai embora e não queres ficar sozinho, pois não?
Eve elin boş dönmek istemiyorsun. Ama gerçeklerle yüzleşmemiz gerek.
Sei que não queres voltar para casa de mãos a abanar, mas temos de encarar os factos.
Gerçekten devlet üniversitesine gitmek istemiyorsun bence.
Faculdades públicas para as quais não queres ir.
Bekle. Hem partiye beni çağırmıyorsun hem de başkasıyla gitmemi istemiyorsun.
Então, não queres que venha à festa contigo, mas também não queres que venha com mais ninguém?
Sanırım konuşmak istemiyorsun.
Não queres falar comigo, pois não?
Sadece yardıma geldin yani. Karşılığında bir şey istemiyorsun.
Então, vens apenas ajudar-me e não queres nada em troca.
Kavgalarına senin yerine karışmamı istemiyorsun ben de yapmadım.
Sei que não queres que trave as tuas batalhas, e não o fiz.
Dur, o bir yumruk atacak ve ve benim de ona karşılık vermemi istemiyorsun öyle mi?
Ela deu-me um soco e não queres que eu devolva?
Onun yerine beni tuttuğun ilk kez bile benim yanımda savaşmayı istemiyorsun.
Mas foi única vez que me apoiaste e não estás disposta a lutar por isso.
Dur bir saniye. Onlarla bu akşam mı tanışmamı istemiyorsun hiç mi?
Tu não queres que eu os conheça hoje ou de todo?
Bildiğim tek şey Stanford ile görüşmemi istemediğin çünkü Stanford'a gitmemi istemiyorsun.
O que eu sei é que tu não queres que eu vá visitar Stanford porque não queres que eu vá para Stanford.
Ama başvurdum ve şimdi de bana zorluk çıkarıyorsun çünkü gitmemi istemiyorsun ve bunu itiraf bile edemiyorsun.
Já contei e agora estás a agir assim porque não queres que eu vá e nem sequer és capaz de admitir.
Neden bu konuda konuşmak istemiyorsun?
Porque não queres conversar sobre isso?
Cidden benimle konuşmak istemiyorsun.
Na verdade, não queres falar comigo.
Bunu yapmak istemiyorsun.
Você não quer fazer isso.
Neden bunu kabul etmek istemiyorsun?
- Porque é que estás a ignorar isto?
Daha önce canın yandı, daha fazla risk almak istemiyorsun.
- Mas já antes foste magoada... e não queres correr mais riscos.
O evlenmek istiyor ama sen istemiyorsun.
Ela quer casar-se e tu não queres.
Konuşmak istemiyorsun.
Não queres falar.
El'i de olduğundan daha fazla endişelendirmek istemiyorsun.
E não queres preocupar mais a El para além do que já está.
Duymak istemiyorsun ama evren sana karşı çalışıyor.
Não o queres ouvir, mas o universo está a trabalhar contra ti.
Peki, neden anneme söylememi istemiyorsun?
Porque é que tu não queres que eu fale com a minha mãe?
Bunun ne kadar ciddi olduğunu kabullenmek istemiyorsun.
Não queres admitir como isto é sério!
Bu şekilde öğrenmesini istemiyorsun, değil mi?
Não quero que descobra assim, tu queres?
Çünkü zayıf noktalarını kimsenin görmesini istemiyorsun.
Porque não quer que ninguém veja as suas vulnerabilidades.
Mucizenin tekrarlanmasını istemiyorsun.
Não quer repetir o "Milagre no Gelo".
Neden hâlâ hayatta olduğunu bilmelerini istemiyorsun?
Porque é que não queres que saibam que estás viva?
Neden bu Ursula'dan biraz daha zaman istemiyorsun?
Porque não pedes à Úrsula um pouco mais de tempo?
Ona seçim mi yaptıramazsın yoksa yaptırmak mı istemiyorsun?
Não podes obrigá-lo a escolher... ou não queres que ele escolha?
O bellekte olanları bilmelerini istemiyorsun.
Não quer que saibam sobre a pendrive.
- Peki ama neden karışmasını istemiyorsun?
- E ele não pode participar.
Beni orada istemiyorsun.
- Tu não me queres lá.
Senin Red John'u öldürmeni engelleyecegimi düsündügün için beni orada istemiyorsun.
Não me queres lá, porque achas que vou tentar impedir-te de matar o Red John.
Ama bunu duymak istemiyorsun, değil mi?
Mas não queres saber isso, não é?
Onunla konuşmak istemiyorsun çünkü gözlerine bakıp onu yüz üstü bırakacağını söylemek istemiyorsun.
Não queres falar com ele porque não queres encará-lo e dizer que estás a saltar fora.
Onu neden yüz üstü bıraktığını da söylemek istemiyorsun.
Não queres dizer-lhe porque estás a saltar fora.
Yani partiden eksik kalmak istemiyorsun?
- Então, quer ir à festa?
- Benim kendi güvenliğim var. - Yani partiden eksik kalmak istemiyorsun?
- Eu tenho segurança.
Eve geldin, kimseyle konuşmak istemiyorsun.
Chegas a casa, não queres falar com ninguém.
- Çünkü yerini almamı istemiyorsun.
Porque não quer ser substituída por mim.
Daha fazla araştırabilirdim ama tüm hafta sonu hapishanede oturmak istemiyorsun.
Eu podia investigar mais, mas não vais querer ficar numa cela o fim de semana todo.
Benimle evlenmek istemiyorsun.
Tu não queres casar-te comigo.
- İstemiyorsun.
- Não queres.
Beni orada istemiyorsun.
É claro que quero.
Neden geri dönmek istemiyorsun?
Porquê que não queres voltar?
Bunların hiçbirini istemiyorsun.
Não queres mesmo.
istemiyorum 1125
istemem 270
istemiyor 51
istemiyorsan 36
istemez 58
istemezdim 19
istemeden oldu 60
istemiyor musun 270
istemedim 58
istemiyor musunuz 34
istemem 270
istemiyor 51
istemiyorsan 36
istemez 58
istemezdim 19
istemeden oldu 60
istemiyor musun 270
istemedim 58
istemiyor musunuz 34