Para değil tradutor Português
46,174 parallel translation
Hileli para değil mi?
Truques com moedas?
Ben onun için çalışırken bu mümkün değil.
Enquanto eu trabalhar para ela, não.
Ve bunu sana vermeden önce söylemeliyim ki bence bu kadın senin kalemin değil.
E antes que eu partilhe isto, não me parece que ela seja para ti.
Arden'ın büyük annesine ulaşmak için beni kullandın değil mi?
Então estavas a usar-me para chegar até à avó da Arden, certo?
Bugün doğruca derse gidecekler. Değil mi?
Agora vão directos para as aulas, não é?
Biliyor musun, bu Chloe için adil değil.
Isso não é justo para a Chloe.
Baahubali için doğru kişi değil. - Başka gelin arayın.
Ela não é a escolha certa para Baahubali.
Prenses... 2 değil 4. Bileğin dışa dönük olsun.
Sua alteza prenda usando os 4 dedos gire o pulso voltado para fora.
Duygusal ergenleri bir araya getirmek için değil.
Não para reunir adolescentes sentimentais.
Lüks ya da övünebilecek bir şey değil, sadece...
Nada demais nem nada para me gabar, mas apenas... Sempre imaginei que quando eu a conhecesse eu seria... Não sei.
Normalde, Doğu dilinin meyvesini aktaracak bir çırağı olurdu, ama sen bütün bunlara bir son verdin, değil mi?
Normalmente, a Este teria tido um aprendiz para transmitir o seu legado, mas acabaste com tudo isso, não foi?
Geride kal o bir tehdit değil!
Para trás, ela não é uma ameaça!
Sancak topları kaleye yaklaşmak için yeterli değil.
Os canhões a estibordo não conseguem elevar-se o suficiente para chegarem suficientemente perto daquele Forte.
Yani Uzun John Silver'ın yokluğunda adamlar beni izleyecek, seni değil. Bundan sonra ne olacağı konusunda da onlara cevap verecek kişi ben olacağım, sen değil.
Portanto, na ausência de Long John Silver, os homens procurarão em mim, não em ti, as respostas para o que será feito a seguir e serei eu a fornecer-lhes essas respostas, não tu.
Bunu ödemek için para bile çalmış olabilirsin ama kast ettiğim şey bu değil ve bunu biliyorsun.
Se calhar também roubastes o dinheiro para pagardes para isso, mas não é disso que estou a falar e vós sabeis.
Senin telefonundan onunkine gönderilen çük fotoğrafları da mı senin suçun değil?
Então, não tens culpa das fotos da tua pila enviadas para ela?
Şahsen alamam. Param yetmez ama federallerin parası sende, değil mi?
Não tenho dinheiro para isso, mas tu tens dinheiro do FBI, certo?
Ne yani, Disney işine davetli değil miyim?
Então e eu não fui convidado para essa coisa da Disney?
Bekleyip göreceksin, değil mi?
- Terás de esperar para ver.
- İki yumruk sallamana fırsat vermek değil.
- Não para lhe mandares um soco.
Yani tabii ki bazı iletişimsel araçlar önerebilirim. Ama bence sorun kocanızla nasıl konuşacağınız değil. Niye ondan korktuğunuz.
Posso sugerir-lhe algumas ferramentas de comunicação mas, para mim, a questão não está em como dizer ao seu marido, mas sim na razão porque tem medo.
- Ben sadece... Silahlarla aram iyi değil benim.
- Para começar, não gosto de armas.
San Luis Obispo'ya gitmek için iyi bir hafta değil bence.
Acho que não é uma boa semana para irmos a San Luis Obispo.
Artık bana değil.
Já não é para mim.
Doğru ama İsa Mesih için değil.
Certo, mas não para Jesus.
Senin için öyle değil.
Não, nem para ti.
Sanırım artık suçlayacak başka biri var, değil mi?
Parece que, agora, tenho alguém para culpar.
Parçaları birleştirmeye başladım, şöyle bir şey çıktı ortaya muhtemelen siyahları kaçırıp beyinlerini yıkıyorlar köle yapıyorlar, seks kölesi ama normal köle mantığı değil seks kölesi falan yapıyorlar.
Comecei a juntar as peças e foi isso que concluí. Sequestram negros e fazem lavagem cerebral para os fazerem de escravos... Ou escravos sexuais, ou merdas do tipo.
Zorya Vechernyaya sizi akşam yemeğine davet etmişti değil mi?
Zorya Vechernyaya convidou-te para jantar, certo?
Evet, kafatasını kıracak güçte kolların olması lazım ama amaç bu değil.
Sim, precisas de braços para partir o crânio mas não é esse o objectivo.
Evet ama sizce de keşfiniz dünyayla paylaşmak için fazla tehlikeli değil miydi?
Certo, mas não acha que a sua descoberta foi demasiado perigosa para partilhar com o mundo?
Daha iyi bir yere gidebilmeyi umduğu için değil.
Não foi por ter esperança de talvez ir para um sítio melhor.
Deneyimlerimizi, başlangıcı ve sonu olan şeyler olarak algılamaya programlanmışız ama gerçekte öyle değil.
Estamos programados para processar as nossas experiências como tendo um início e um fim, que na realidade não existem.
Onlar sizin hayranınız ve bunu yapmamak hoş değil. Artık bir fikirleri var.
Se não fizermos isso para eles e eles forem nossos fãs, podem formar uma opinião.
Bana baktığında, göz göze gelmemiz, tüm o anları hatırlaması, inanılmaz bir his, bir adrenalin fırtınası bu bir şey yani değil mi?
Quando ele olha para mim, quando estabelecemos contacto visual, quando surge aquele brilho e ele se lembra daqueles momentos, é uma emoção. É um surto de adrenalina. É especial.
İşte bu yüzden, bu övgüleri almak için çok çalıştım ve çok iyi bir sanatçı olarak kendimi markalaştırdım. Nihayetinde, kendime ait modellik ajansımı kurabildim, gir ve çık, değil mi?
Posto isto, foi por isso que trabalhei tanto para conseguir o reconhecimento público e ser capaz de me promover como artista de topo e, eventualmente, conseguir criar a minha agência de modelos e...
Kötü bir şey yaptığımdan değil ama hayatımın başka bir evresine geçiyordum.
Não é que houvesse algo de mau naquilo que eu fiz, mas estava a seguir para outra fase da minha vida.
Muhtemelen bunu yaptığımı daha ileride göreceksiniz ama henüz değil.
Por isso, é provável que me vejam a fazê-lo mais tarde, mas não é para já.
Ama bana göre değil pek ve şehirden çok uzak Oradaki para bölüşümünü sevmiyorum.
Mas não é para mim, porque fica muito longe e não gosto da divisão do dinheiro.
Ne derse desin, umurumda değil.
Estou a cagar-me para o que ela diz.
Yarım saat son hız giden iki tren için çok uzun bir süre değil mi?
Trinta minutos parece muito tempo para dois comboios a todo o vapor.
Tarih içindi, değil mi?
Para História, certo?
Ortalığı kızıştırmanın vakti değil.
Não é altura para agitar as coisas.
Bence şu sinema işi senin için pek sağlıklı değil.
Sabes, aquele emprego no cinema... Não acho que seja saudável para ti.
"Aşkı ne zaman bulacağım" türünde bir yalnızlık değil ya da "popüler çocuklar bana acımasız davranıyor" türünde de.
E não é do tipo : "Quando vou encontrar o amor?" Nem : "Os miúdos populares são maus para mim."
Ayda 430 dolar, yanlış alarmlar dâhil değil, onlardan da para kesiyorlar.
Quatrocentos e trinta por mês antes dos alarmes falsos que cobram, mesmo sendo culpa deles.
Sana yer tutmak için, Em ve Üfle oynayan bir değil, tam üç sarhoş ergeni savuşturmam gerekti.
Para te guardar o lugar, tive de o defender de não um, mas três adolescentes bêbados a jogar ao Chupa e Sopra.
Çünkü senin için kolay, değil mi?
Porque é fácil para ti, não é?
Herhâlde bana, değil mi?
Deve ser para mim, não acham?
Hapse girmeyeceksin, değil mi?
Não vais para a cadeia, pois não?
Kapüşonlu eşofman Clay Jensen için pek uygun bir kamuflaj değil, söyleyeyim.
Olha que o disfarce perfeito para o Clay Jensen não é um capuz.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi anne 66
değil mi ya 25
değil mi çocuklar 56
değil mi efendim 66
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi anne 66
değil mi ya 25
değil mi çocuklar 56
değil mi efendim 66