Tı tradutor Português
138,604 parallel translation
Sorun olan... -... yeni tılsımda ne durumdayız?
Dito isto, onde estamos com o próximo talismã?
Tıpkı birinin ölçeğinde harap olacak gibi.
Numa escala de um a devastada.
Fakat adamın penceresine tırmandıktan sonra korkudan hareket edemedim. Korkum o kadar kudretliydi ki sanki görünmez bir el bütün bedenimi tutup beni toprağa çiviliyordu.
Mas, após trepar até à janela, estava paralisado com um medo tal que me sentia trespassado por uma mão que me pregava ao solo.
Demek ki o da bir dişli! Tıpkı amatör golfçümüz ve eşi gibi.
O que significa que ela é como o jogador de golfe e a esposa.
Onlar da tıpkı senin gibi varlıklarına hapsolmuşlar.
- Que estão presos na própria existência assim como vocês.
Koruyucu tabaka, güneşten gelen bütün elektromanyetik radyasyonu yansıtıyor.
Essa camada protectora reflecte toda a radiação do sol.
Bir mikrolitredeki suda bulunan 4000 tanecik bir watt'a 93 lümen yansıtıyor.
4 mil grãos por microlitro de água reflecte 93 lumens por watt.
İkinizin aletsiz tırmanış için Mariner Valley'ye gittiğinizi anlatırdı.
Ele contou-me que vocês os dois costumavam fazer alpinismo no Valles Marineris.
Size tırmanış kazası hakkında şu hikâyeyi anlattı mı?
Ele contou-lhe aquela história? Sobre o acidente de alpinismo?
Tanıtım elemanlarıymışız.
Éramos uma demonstração comercial.
Mars protomolekül işte şimdi, Tıpkı herkes gibi.
Marte está no negócio da protomolécula, tal como todos os outros.
Mars'a göre, bu küp olabilir Terra oluşturma çabalarımızın yüz yılını tıraş eder.
Para Marte, pode ser o cálice que poupa um século em esforços de terra-formação.
Tebasaki, yani tavuk kanadının derisi çıtır çıtır olmalıdır.
Com o tebasaki, ou asas de frango, a pele tem de ficar estaladiça.
Sıcaklık yüksekse çıtır çıtır olur.
Se for alta, fica estaladiça.
Taşra beni yansıtıyor.
Sou do campo.
Sabah çok erken saatte güneş doğana dek bütün gece dışarıda oturmanın bambaşka bir havası olur. Tıpkı yazın olduğu gibi ortam romantikleşir.
Há uma espécie de sentimento ficar sentado lá fora toda a noite até o Sol nascer extremamente cedo e torna-se, de certo modo, romântico que seja só no Verão.
Domuzu kaynar su dolu bir fıçıya koyup tüylerini tıraşlarsınız.
Põe-se o porco num barril com água a ferver e rapa-se-lhe o pelo.
Derinin çıtır çıtır olması için ilk adım kömürün doğru ısıda olmasıdır.
Para a pele ficar estaladiça, o primeiro passo é a temperatura do carvão ter de estar certa.
Isı, lechon'un diğer kısımlarına ulaşmazsa çıtır çıtır olmaz, derisi lastik gibi olur.
Se o calor não atinge todo o lechon, não vai ficar estaladiço e a pele ficará como borracha.
Burada orada olmayan... bir sürü şey var. Mesela... Özgürlük Anıtı var.
Quero dizer, há muita coisa aqui que eles não têm lá, como... a Estátua da Liberdade.
Vergi indirimini yansıtırız ve o çocuklar ebeveynlerinden ve bizim eski hâlimizden çok daha iyi bir konumda olur.
Reduzimos os impostos e os miúdos ficarão melhor do que nós ou os pais.
Bu yüzden hâlâ babasının omzuna yaslanabilen bir çocuk görmek her zaman yüreğimi ısıtıyor. Babasının dostlarını devreye sokan, kendi cesareti yerine babasının cesaretiyle hareket eden bir çocuk çünkü kendisi daha adam olamamış.
Aquece-me sempre o coração quando vejo um rapaz que ainda tem o pai para se apoiar, os contactos do pai para o ajudar, os tomates do pai em vez dos seus, que ainda não caíram.
Çürümeyen yiyecek stokları, su arındırma ekipmanı tohum bankaları, soğuk DNA deposu tıbbi gereçler ve cerrahi ekipman.
Comida não perecível, equipamento para purificar a água, sementes, armazenamento de DNA, medicamentos, equipamento cirúrgico.
Söylentiler duydum. Şirketten habersiz, kayıt dışı bir şekilde araştırdım.
Ouvi rumores e investiguei um pouco.
Karım bu yüzden başımı sürekli ağrıtıyor zaten.
A minha mulher dá-me cabo da cabeça.
- Daha sonrası için bir gerekçe. Kısa pozisyon için iyi bir sav, yapılabileceğinin kanıtı.
Justificação para depois, a prova de que é um bom negócio.
Ashley, sen Bunny'e altı dolar vereceksin oda tırnaklarını yapacak.
Ashley, vais receber 6 $ da conta Paypal da Bunny e ela vai fazer-te as unhas.
Tıpkı nöbet öncesi bir hayal gibi.
Como uma visão antes de uma convulsão.
Hükümet düşerse o çekler dağıtılamayabilir.
Se o governo encerrar, os cheques da Segurança Social podem não chegar.
Ama zaten Başkan'ı devirecek kadar kanıtımız var.
Mas já há provas suficientes para derrubar o Presidente.
- Onun tılsımımız olduğunu düşünüyorum.
Considero-o o nosso amuleto da sorte.
Artık şanstan ve tılsımlardan bahsedilmeyecek.
Vá, vá... não quero conversas sobre amuletos de sorte.
Tıpkı dayım gibi yanınızda olmak istiyorum.
Estar ao vosso lado, como o meu tio.
- Nehri tıkayacaklar.
- Eles vão estrangular o rio. Vão fazê-lo, senhor.
Yakıtı diğerleriyle beraber araçtan indiriyor.
- Foi descarregar o combustível.
Şu an nasıl hissettiğini hayal edemem ve bu tımarhanede sıkışıp kalmanın yardımı dokunmayacağını biliyorum.
Não consigo sequer imaginar aquilo que deves estar a sentir neste momento e sei que estares presa nesta casa de loucos não ajuda nada.
Sende o göt yok tıpkı sanat dünyasındaki şarlatanlar gibi.
Não tem coragem tal como todos os restantes impostores do mundo da arte por aqui.
Ben kölelik karşıtıyım, Bay Banneker.
Eu sou um abolicionista, Sr. Banneker.
Kayıt edilmiş.
- Anotado.
üç konuk daha var ve prenses yanıt verdi ; Adın Henry mi?
A princesa respondeu : "Chama-se Henry?"
Bu, tıpkı Kütüphane'nin sizi koruması gibi.
É o nosso lar, como a tua Biblioteca te protege.
Ortalık biraz karışabilir ama daha çabuk yanıt alırız. - Doktor Strickland!
Pode tornar-se um bocado complicada, mas teremos mais respostas, mais cedo.
İçinde kömür olan küçük bir kutudur, yanıcı bir kâğıt parçası da eklenmiştir.
É uma pequena caixa onde há carvão e vem com um pedaço de papel inflamável.
Karının bilgisayarından kanıt çaldın.
Chega de desculpas idiotas, estou farto deste joguinho.
- Sadece kağıt üstünde.
No papel.
Hiçbir kanıt olmadan böyle imalarda bulunursan...
Essas insinuações sem provas...
Öyle olmam şart. Al yanaklı öksüzlerin köyü denebilecek bir yerin kıt kaynaklarını sömürüyorken müsrif bir parti yapamazsın.
Não pode dar uma festa luxuosa quando está a consumir os parcos recursos de uma cidade de órfãos...
- Adamlar merdivenlerden tırmanacak.
Vão ser homens a subir escadas.
Çadırların duvarları kâğıt gibi.
As tendas são muito finas.
- Zıt kutuplar birbirini çeker denir.
- Dizem que os opostos se atraem. Claro.
Tek kanıt yeterli değidi.
Uma prova não significa culpa.