Don't have to перевод на турецкий
68,498 параллельный перевод
- And I got to be honest with you. I don't have enough bullets in the gun to handle this mission.
Ayrıca açık konuşayım, bunu yapacak kadar mermim de kalmadı.
I hope we don't have to find out. - What's her story, anyway?
Umarım öğrenmek zorunda kalmam.
Okay, you don't have to talk if you don't want to.
Tamam, istemiyorsan konuşmak zorunda değilsin.
I don't wanna have to hurt you so bad.
Canını öyle kötü yakmak zorunda kalmak istemiyorum.
I don't wanna have to hurt you.
Canını yakmak zorunda kalmak istemiyorum.
You don't have anything going to Jacksonville or somewhere up north?
Jacksonville'e veya kuzeye giden başka aracınız yok mu?
You don't have to do this for me.
Bunu yapmak zorunda değilsin.
So instead of picking a fight with me that I'm not in the mood to have, why don't you do what you said you were going to and hire a new class of associates?
O yüzden, benimle kavga edeceğine ki hiç havamda değilim yeni çalışan alımlarına başlama fikrini niye uygulamıyorsun?
Gretchen, I'm sorry to put you in this position, but I have to ask you to please don't tell anyone.
Gretchen, seni bu duruma soktuğum için üzgünüm ama bunu kimseye söylememeni isteyeceğim.
You don't have to ask me anything.
Bir şey istemene gerek yok.
But if Tweedledee and Tweedledum don't get it together, you may not have to make that decision at all.
Eğer Edi ile Büdü anlaşamazsa belki de bu kararı vermene gerek kalmaz.
You don't have to say it.
Söylemene gerek yok. Biliyorum.
You don't have the money anymore. I had to buy blankets, space heaters.
Battaniye ve ısıtıcı almak zorundaydım.
I don't know, but for what it's worth, I wouldn't have said anything whether Nathan told me to or not.
Bilmiyorum ama sonucu ne olursa olsun Nathan benden istemese bile hiçbir şey söylemezdim.
You have no idea what it's like to have a child who acts like you don't even exist.
Sanki hiç var olmamış gibi davranan bir çocuğunun olması nasıl bir şey bilemezsin.
You don't know what it's like to have a mother who asks you to lie to his own father for her.
Asıl sen, babasına kendisi için yalan söylemesini isteyen bir anneye sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu bilemezsin.
We are requesting permission to evict if we don't have a check by 10 : 00 a.m. tomorrow.
Eğer yarın sabah 10 : 00'a kadar çeki alamazsak, tahliye için izin istiyorum.
But you don't have to do it tonight.
Ama bu gece yapmanıza gerek yok.
- We are requesting permission to evict if we don't have a check by 10 : 00 A.M. tomorrow.
Yarın saat 10 : 00'a kadar ödeme yapılmazsa tahliye için izin talep ediyoruz.
- I came to apologize for yelling at you - You don't have to do that.
Gibbs'e gitmen konusunda sana bağırdığım için özür dilemeye geldim.
You don't have to be worried about that.
Bu konuda endişelenmene gerek yok.
- You don't have to do that, Oliver.
Bunu yapmana gerek yok, Oliver.
But we don't have time to find anyone else.
Ama başka birini arayacak zamanımız yok.
You don't have to listen to this.
Hadi John. Bunları dinlemek zorunda değilsin.
You don't have to suck it up all alone.
İçine atmana gerek yok.
I mean, you don't have to tell me what you said.
Ne konuştuğunuzu merak ettiğimden değil.
We don't have to go back, though. - they just said.
Geri dönmemize gerek kalmadı dediklerini duymadın mı!
But you don't have to go to Mexico for one, Cassidy.
Ama illa Mexico'ya gitmen gerekmez Cassidy.
The thousands of young men and women in this country who have no other future, because they actually don't want any other future than to go over there and lay down their lives for their country.
Ülkede başka geleceği olmayan bir sürü genç erkek ve kadın var. Çünkü ülkeleri adına oraya gidip gelecekleri için canlarını vermekten başka bir şey istemiyorlar.
You don't have to be tensed about that at all
Bu konuda sıkılmana gerek yok.
What I was saying is that, you don't have to be scared about this Dybbuk
Demek istediğim, Dibbuk konusunda korkmak zorunda değilsin.
You don't have to thank me, Courtney.
Tesekkur etmene gerek yok.
You don't have to think about nothing but smacking that ball.
O topa vurmaktan baska hicbir sey dusunmezsin.
Tell me I don't have to go, Sandy.
Gitmem gerekmedigini soyle.
- Now, you don't have to.
- Bu sart degil.
I don't have much to say to you about that.
O konuda bir şey söyleyemem.
I have a lot of creative energy, and I don't know how to channel it.
Çok fazla yaratıcı enerjim var ve bunu nasıl yönlendireceğimi bilmiyorum.
You don't have to do the Britney thing because everyone else is.
Herkes öyle diye, sen de Britney gibi olmak zorunda değilsin.
We don't have anywhere to stay.
Kalacak bir yerimiz yok.
What I don't have time for is letting my soul die in the most boring job known to man.
Zamanım olmayan şey ise, ruhumun, insan türünün bildiği en sıkıcı işte ölmesine izin vermek.
You don't agree that we have to agree to disagree?
Anlaşamayacağımızı kabul etmeyi kabul etmiyor musun?
And I don't have time to feel any of those things right now.
Ve şu an bunların hiçbirini hissetmeye vaktim yok.
Yes, I would like catering for 20 to 200 people, and we don't have much money.
20 ile 200 arasında insan için yemek istiyorum ve çok fazla paramız yok.
And no, you don't have to reimburse me immediately.
Hemen ödeme yapman gerekmiyor.
You don't have to pay me for that.
Onun için ödeme yapmana gerek yok.
We'll get shitty gas mileage, bugs in our teeth, and I don't wanna have to yell when I try to explain how agribusiness is crushing the small farmer.
Fazla benzin harcarız, dişlerimizde böcek olur ve tarım ticaretinin küçük üreticiyi nasıl ezdiğini açıklarken bağırmak istemiyorum.
But you don't have to be a trial lawyer to be a great lawyer.
Ama iyi bir avukat olabilmen için mahkemeye çıkman gerekmiyor. - Demeye çalıştığım şey diğer avukatlarda olmayan yeteneklerin var ve bunları doğru şekilde kullanacağız. - Ne demeye çalışıyorsun?
- I'm saying that you have skills that other lawyers don't have and I'm gonna put those skills to use right now. - What are you saying? - What do you need?
- Ne yapmamı istiyorsun?
It isn't something we do because we don't have the time or the man power to take on a giant like Velocity.
Bu yaptığımız bir şey değil çünkü Velocity gibi dev bir şirketi alt etmek için ne zamanımız ne de yeterli çalışanımız var.
I didn't work in Silicon Valley was that I didn't want to, but the truth is, I don't have what it takes.
Asıl neden bunun için yeterli kapasiteye sahip olmamam.
Look, I don't even know James Palmer, so whatever he said- - He didn't have to say anything, all he had to do was point.
James Palmer'ı tanımıyorum bile o yüzden ne dediyse... Bir şey demesine gerek kalmadı küçük bir işaret yeterli oldu.
don't have it 23
don't have one 28
have to 68
have to go 40
tomas 217
touche 95
toto 177
toes 106
to infinity and beyond 21
toma 39
don't have one 28
have to 68
have to go 40
tomas 217
touche 95
toto 177
toes 106
to infinity and beyond 21
toma 39