Had to перевод на турецкий
153,036 параллельный перевод
And we had to drop out.
Bırakmak zorundaydık.
We had to because, one :
Bırakmak zorundaydık çünkü birincisi :
- I had to address the situation.
- Duruma yorum yapmam gerekiyordu.
And as activists, we had to do something about it.
Aktivist olarak bu konuda bir şey yapmamız gerekiyordu.
Stan had to get rid of me, right?
Stan benden kurtulmak istedi tamam mı?
It had to be'88.
88 yılıydı galiba.
But Stan, I owed him big, and I had to pay up.
Ama Stan'e karşı büyük borcum vardı ve ödemem lazımdı.
I just hate that it was you that had to take the hit.
Sadece senin zarar görmen beni üzdü.
I just had to pick up a few things.
Birkaç şey almam gerekiyordu.
I did what I had to do.
Bunu yapmak zorundaydım.
I had to unseal records from the internal investigation.
İç soruşturma kayıtlarını açmak zorunda kaldım.
Look, banishing Reynard had to take an insane amount of energy.
Reynard'ı sürgün etmek inanılmaz bir enerji gerektirmiş olmalı.
We had to dump that last glass in another world, you know.
Son bardağı başka bir dünyada bırakmamız gerekti.
It's probably, you know, the simplest thing I've had to deal with in months.
Muhtemelen aylardır uğraştığım en basit şey olabilir.
I lied to the guys and said i had to yak up last night's purple drink.
Çocuklara dün geceki mor içeceği kusmam gerektiği yalanını söyledim.
Rumor is, the show had to cough up beaucoup settlement money to Kong's family.
Söylentiye göre gösteri hasılatının önemli bir kısmının Kong'un ailesine verilmesi gerekiyormuş.
Oh, uh, we had to flee the country.
ÜIkeden kaçmak zorunda kaldık. Ne?
Eh, mom and dad had to pay for the drainage fee.
Annemler drenaj ücretini ödemişti.
You still had to find a way to get rid of me.
Benden kurtulmanın bir yolunu aradın.
Yeah, I just missed you all so much, I had to come back home.
Sizi o kadar özledim ki eve dönmeliydim.
Obviously I had to leave LA.
Los Angeles'tan dönmem gerekirdi.
And the bottom line is, I did who I had to do to get to Elle.
Sonuç olarak, Elle'e ulaşmak için kimle yatmam gerekiyorsa yattım.
I had to meet him.
Onunla tanışmam geekiyordu.
That's why you had to keep the pieces separated.
- Kendi kendine iyileşiyor. - O yüzden parçaları ayrı tuttun.
We had to restore time. Although I suppose it doesn't really much matter now that reality itself is threatened.
Gerçi artık zamanın pek önemi yok, tüm gerçeklik tehlikede.
We tried to hand him the 40, and he hit it out of our hands, and he showed us his cardboard cutout, and it had a note on it.
Likörü vermeye çalışırken elimize vurup düşürdü. Karton figürünü gösterdi ve üzerinde not vardı.
Had a chance to put him on tape, to bury him, and you tipped him off.
Onu kaydetme şansım vardı onu yok edebilirdim ama sen uyardın.
Same address we had been to three times before.
Daha önce üç defa bulunduğumuz bir adresten geliyordu.
I had a chance to save him.
Onu kurtarma şansım vardı.
If I had all the ingredients to break the protection spell, do you really think I wouldn't have done it already?
Eğer koruma büyüsünü bozmak için gereken bütün malzemeleri bulsaydım... sence bunu daha önce yapmaz mıydım?
If he had... I fear he would already be lost to us.
O yapmış olsaydı... korkarım onu çoktan kaybetmiştik.
But I expect guilt had something to do with it.
Ancak suçluluk duygusunun onunla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum.
The clever part was getting Grimes to think that he had uploaded it.
En zekice kısım, Grimes'e onu yüklediğini düşündürmek oldu.
Uh-huh. I tried to do it like Kai, but they all treated me like I had freakin'AIDS.
Kai gibi yapmayı denedim ama hepsi bana AIDS'li bir ucubeymişim gibi davrandı.
Thanks to me, we had all our best players expelled.
Sayemde en iyi oyuncularımız ihraç edildi.
- Jackie Gilford had her housekeeper deported because she didn't want to fire her.
Jackie Gilford. Temizlikçisini sınır dışı ettirdi çünkü onu kovmak istemiyordu.
I never had a chance to be father to my son.
Oğlumun babası olma şansım hiç olmadı.
Every supernatural encounter we've had leads back to Dreyfuss.
Karşılaştığımız her doğaüstü olayda Dreyfuss'un izini bulabiliriz.
Dreyfuss Enterprises had a contract to restore the statue before Lincoln's head went missing.
Dreyfuss girişimcilik Lincoln'un başı kaybolmadan önce heykeli restore etmek için sözleşme yapmış.
Dreyfuss had applied for permits to drain the swamplands around it.
Dreyfuss etrafındaki bataklığı kurutmak için izin almış.
Plus he had the Banneker folio, which led us to J Street, where the Despair creature was trapped.
Bir de Umut katilin hapis olduğu J sokağının Banneker haritası.
Every supernatural encounter we've had leads back to Dreyfuss.
Karşılaştığımız her doğaüstü olay bizi Dreyfuss'a götürdü.
I have no doubt my commanding officer had very good reason to keep me in the dark.
Eminim ki kumandanımın açıklama yapmamak için geçerli nedenleri vardı.
They had a contract to restore the Lincoln Memorial, right? -
Lincoln heykelini restore etmek için bir kontrat yapmışlardı değil mi?
Well, I meant to, but it would have been super awkward after we just had sex.
Söylemek istedim ama seks yaptıktan sonra bunu söylemek çok tuhaf olurdu.
- At least I had the decency to time-scatter you all first. - Decency?
En azından önce hepinizi zamana dağıtma nezaketi göstermiştim.
Now, the paper went on to theorize that Gawain had a vial of this precious substance on him up to his death and was buried with it somewhere in the North of France.
- Kesinlikle. Teori şöyle devam ediyordu. Sör Gawain öldüğü güne kadar bu değerli maddeden ufak bir şişede taşımış.
Nate used to be able to steel up, and I had a robotic exoskeleton that allowed me to shrink.
- Bazılarımız sizinle gelmemiş. Gelecekte bize ne oldu?
If we had used the Spear when we had the chance... I might have been tempted to use it to change my own future.
Ben seni çelikten sanıyordum.
Did you already turn it on? I-I had specific instructions from Mr. Thawne to do so.
Tıpa koptu ama sanırım kurtarmayı başardım.
When your resident advisor told me what had happened, I was at pains to understand what you were thinking, Xanthippe.
Yurt sorumlunuz olanları anlattığında, ne düşündüğünü anlamakta çok zorlandım Xanthippe.