Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / английский → турецкий / [ S ] / Stand to

Stand to перевод на турецкий

15,533 параллельный перевод
I quit the team because I couldn't stand to work with Oliver, but--but now that I'm out, I look at life from a different perspective.
Oliver'la çalışmaya dayanamadığım için takımdan ayrıldım ama ayrıldıktan sonra hayata bambaşka bir açıdan bakıyorum.
He says that he could hardly stand to touch her, that she repulsed him.
Ona dokunmaya çok zor dayanıyormuş. Ondan tiksiniyormuş.
I've long dreamt of this moment, to stand at your side, close enough to touch, to smell, to feel.
Bu anı o kadar uzun zamandır hayal ediyordum ki. Dokunacak, koklayacak, hissedecek kadar yakınında olmayı.
Those men stand between us and that demon that seeks to corrupt Ethan's soul.
O adamlar, Ethan'ın ruhunu kötü yola sokmaya çalışan iblisle aramıza girmiş durumdalar.
What has she to stand alongside me?
Benim yanımda o kim ki?
Trust me, honey, when you kill your husband with a cleaver and then stand trial for it in New York City, you know what it is to be alone.
İnan bana tatlım, kocanı satırla öldürüp bunun için New York City mahkemelerinde yargılanınca yalnız kalmanın ne demek olduğunu anlıyorsun.
How long will you be able to stand the solitude?
Yalnızlığa daha ne kadar dayanabileceksin?
I hope you know I care for you very deeply, and I would stand so lucky to be with a woman of your... beauty and character.
Sana çok önem verdiğimi bilmeni isterim, senin güzelliğinde ve karakterindeki bir kadınla... tanıştığım için çok şanslıyım.
Well, if Radcliffe's our only way to cure Tremors, you know where I stand.
Tremors'u tedavi edebilmemizin tek yolu bu adam. Görüşümü biliyorsunuz.
Technically, yes, but I'm starting to think they stand for something much bigger now.
Teknik olarak evet ama daha büyük bir şey ifade ettiklerini düşünmeye başlıyorum.
Granny, I'm gonna have to kindly ask you set that knife down and stand over here by the table, please.
Büyükanne senden kibarca o bıçağı bırakıp şu masanın orada durmanı rica edeceğim. Lütfen bayan.
I'm going to have to ask you all to stand here together by the table.
Hepinizin şurada masanın yanında durmasını istiyorum.
Better to stand with him and fight to live than stand with you.
Onunla olup onun yanında savaşmak, senin yanında olmaktan iyidir.
We don't stand a chance to take down those guards last night- seeing visions...
Dün gece o adamları yardım olmadan almamız...
I'm trying to put some distance between us in case Darhk is after me because I can't stand the idea of anything happening to her, Felicity.
Darhk'ın peşime düşme ihtimaline karşın aramıza mesafe koyuyorum çünkü ona bir şey olmasına dayanamam Felicity.
Even if you fall on your face, Oliver, she needs to know where you stand.
Başarısız da olsan neyi düşündüğünü bilmesi gerekiyor.
Well, I told you there's one guy willing to take the stand.
Tanıklık etmek isteyen bir adam olduğunu sana söylemiştim.
I told you to stand down!
Sana yerinde kalmanı söylemiştim.
Can't just stand around here waiting for something to happen.
Burada böyle durup bir şeyler olmasını bekleyemezsiniz.
We will cling to each other for strength, and if we do that, no matter what happens, then we can all stand here united.
Güç için sarılacağız birbirimize ve bunu yaparsak ne olursa olsun hepimiz burada, birlikte olacağız.
Don't worry, she's safe, but I had to come back to stand with my city, because this Oliver Queen guy gives a hell of a speech.
Endişelenme, güvende o. Ama şehrimle beraber direnmek için geri döndüm ben. Çünkü Oliver Queen denen bir adam acayip bir konuşma yaptı.
Nothing can be permitted to stand in the way of Genesis.
Genesis'i engelleyecek hiçbir şeye izin veremeyiz.
Every day we stand side by side to protect this city, and no matter how dark or how hopeless, you always keep fighting.
Her gün bu şehri korumak için sırt sırta savaşıyoruz. Ve durum ne kadar karanlık ve umutsuz olursa olsun sen hep mücadele etmeye devam edersin.
Are you really going to stand here- - Heh--and tell me that you've changed?
Ciddi ciddi karşıma çıkıp değiştiğini mi söyleyeceksin bana?
I'm just going to stand here wearing a shirt that appears to be a jacket.
Ben de ceket görünümlü bir gömleği giyinik hâlde burada öylece dikileceğim.
I prefer to stand.
- Böyle iyiyim.
I do remember going to a Ford engine test stand.
Ford motor test istasyonuna gittiğini hatırlıyorum.
When good people begin to... doubt and run the other way instead of stand up and fight, you see it everywhere.
İyi insanlar şüphe etmeye ve savaşmak yerine diğer tarafa kaçmaya başladığında. Bunu her yerde görürsün.
I don't know, but I'm ready to stand and fight.
Bilmiyorum. Ama kalıp savaşmaya hazırım.
How long will you be able to stand the solitude?
Bu yalnızlığa daha ne kadar dayanabilirsin?
Somebody else who had to... stand by and watch as their..... fellow officers... .. were gunned down..... and set alight.
Keşke başkası durup polis memurlarının vurulmalarını ve yakılmalarını izlemek zorunda kalsa.
If they do, we go to Mere, stand with them and fight.
Ayaklanmışlarsa, Mere'e gideriz. Yanlarında olup savaşırız.
I know your men stand ready to kill me.
Adamlarının beni öldürmek için hazır bulunduğunu biliyorum.
I also taught you that a good man should have the courage to stand by what he believes.
Ayrıca sana iyi bir adamın inandığı şeye arka çıkacak cesaretinin olması gerektiğini de öğretmiştim.
We need them to stand with us.
Bizimle aynı safta durmalılar.
Tell the smelters to stand ready.
Dökümcülere söyle hazır bulunsunlar.
- Did you want to stand, Frankie?
- Ayakta kalmak ister misin Frankie?
I'm about to stand you up.
Seni ekiyorum.
He paid my psychiatrist to get up on the stand and say that my condition could lead to violent behavior.
Psikiyatristime mahkemeye gelip durumumun şiddete yol açabileceğini söylemesi için para verdi.
He paid off our nanny, Joey's teacher, all of these people, to get up on the stand and testify against me.
Dadımıza, Joey'in öğretmenlerine, herkese mahkemede aleyhime tanıklık etmeleri için para verdi.
Tell Agent Shawn to stand down.
Ajan Shawn'a söyle hiçbir şey yapmasın.
He wants me to stand up in front of God and everyone, and... and say, " I love this man so much.
Tanrı'nın ve diğer herkesin karşısında durup... "Bu adamı seviyorum ona kocam demekten gurur duyuyorum." dememi istiyor.
And the longer we stand here talking about it, the less time we have to save him and ourselves.
Burada durup ne kadar çok konuşursak onu ve kendimizi kurtarmak için daha az zamanımız kalır.
Look, if Morgan can stand up to his mother, I can certainly stand up to mine.
Morgan annesine karşı çıkabiliyorsa, ben de benimkine karşı çıkabilirim.
Unlike us, he's finally going to find out the way things stand.
Bizim aksimize nihayet neyin ne olduğunu öğrenecek.
We have been on our knees for too long, and it's time to stand up,
Uzun zamandır dizlerimizin üstündeydik. Artık ayağa kalkma zamanı.
FERREIRA would stand up to him.
FERREIRA onunla mücadele ederdi.
Stand by to breach.
İçeri girmeye hazır olun.
- Stand by to breach.
- Girmeye hazırız.
I'm not just gonna stand back and let you raise her to be just like you, Klaus.
Öylece geride durup kızımın senin gibi yetişmesine izin vermeyeceğim, Klaus.
He wants you to come back here and stand trial for your sins.
Buraya gelip günahların için yargınlanmanı istiyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]