That good перевод на турецкий
86,244 параллельный перевод
Well, if history's taught me anything, it's that good intentions don't translate into action without a steady hand to guide them.
Tarihin bana öğrettiği bir şey varsa o da iyi niyetlerin, onları yönlendirecek bir el yoksa eyleme dönüşmediğidir.
You wouldn't think meat cooked in the dirt could be that good.
Toprakta pişen et güzel olmaz sanırsın...
Is that good? Are you sure?
- Böyle iyi mi?
She doesn't see other factors... that good people can step wrong.
Diğer faktörleri görmez. İyi insanların da yanlış adım atabileceğini.
And I have it on good authority that someone was hiding this inhuman.
Ayrıca, birinin onu sakladığına dair sağlam bir kaynaktan bilgi aldım.
And Fitz and agent may and all the good that we have done!
Fitz'i ve Ajan May'i ve başardığımız onca iyi şeyi de öyle!
That's not good.
Bu hiç iyi değil.
Now, the man who made that promise is gone, so you got to talk to them and let them know - - we'll make good on it, i know.
O sözü veren adam öldüğüne göre onlarla konuşup durumu - Sözümüzü tutacağız, biliyorum.
Simmons just came back with some intel that could help us take out Madame Hydra for good.
Simmons, Madam Hydra'yı saf dışı bırakabileceğimiz bir bilgiyle geldi az önce.
That's not all they're good for.
Sadece arkasına saklanmaya yaramıyorlar.
A pain that... feels good, - if that makes sense. - Yeah.
Tıpkı bir acının iyi hissettirmesi gibi, mantıklı geldiyse yani.
That's good.
Bu iyi.
Is that a good-news face or a bad-news face?
Bu iyi haber bakışı mı yoksa kötü haber bakışı mı?
and that's good.
Bu iyi bir şey.
That is good.
Öyle.
The good news is, is that Talbot is alive.
İyi haber, Talbot yaşıyor.
Oh, that's a good one.
Güzel bir kitaptır.
That's good. You got anythin'you wanna say to me?
Bana söyleyeceğin bir şey var mı?
So good to find out who shot that bloody gun.
O kahrolası silahı ateşleyen eli bulsak iyi olurdu. - Evet.
I used to be good at that, talking to people about their dead.
Eskiden bunda iyiydim, yakınlarının ölümünü anlatmada.
Do you think that's a good idea?
İşte geldi.
I imagine that she's pretty good at this.
Bu oyunda iyi olduğunu hatırlıyorum.
That's not going to be good for anybody.
Kızımı görmek istiyorum!
That's not good for the baby.
Bebek için iyi değil.
But do it by yourself and encourage Joel to find something that he's good at.
Ama kendi başına yap ve Joel'ı, iyi olduğu bir şey bulmaya teşvik et.
Jesus Christ, Ed, that's such fucking good news.
Yüce İsa aşkına Ed. Mükemmel bir haber bu anasını satayım.
Because that's what you're good at.
Çünkü iyi olduğun şey bu.
- That's good.
- Güzel.
That's a good girl.
Güzel kızım.
Does that feel good?
Bu iyi geliyor mu?
I keep thinking about how good that waiter would taste right now.
O garsonun ne kadar lezzetli olabileceği aklımdan çıkmıyor.
That looks good to you?
Bu sana güzel mi geldi?
No, but that would've been a good explanation.
Hayır ama bu iyi bir açıklama olurdu.
That guy's pot was really good.
Adamın malı sağlamdı.
- [waves crashing, faint] - We ate that pork, it was so good.
O domuzu yedik, o kadar güzeldi ki...
You're good at that.
Bu işte iyisin.
Oh, good, that's not gonna be a thing.
Ne güzel, unuttuk gitti demek.
- That's certainly... a good thing. - [ Marian Hill's "Got It" playing ]
Bu kesinlikle... iyi bir şey.
I know that, but we've got a good cop / bad cop strategy to get the offer up.
Biliyorum ama teklifi artırmak için iyi polis kötü polis stratejisi uyguluyoruz.
That's not good enough.
- Bu yetmez.
That's good'cause I wasn't sure you would.
Buna sevindim çünkü hoşuna gittiğinden emin olamıyordum.
I think that's a good place for us to pick up next week.
Sonunda bir yerlere varıyoruz. Önümüzdeki hafta buradan devam edebiliriz. - Bu da ne demek şimdi?
Good, because, in order to do that, we need to make Alex Williams a name partner.
Güzel çünkü bunu yapabilmek için Alex Williams'ı isim ortağı yapmamız gerek.
"It is good for a man that he bear the yoke in his youth."
"Gençliğinde zorluğu yaşamak bir erkek için iyidir."
I think about it, and I see there's a lot of good that comes from having a baby with you.
Düşünüyorum ve seninle bebek sahibi olduğumuzda gelecek olan birçok güzel şeyi görüyorum.
Some good that comes with it.
Onunla gelecek bazı güzel şeyleri de.
That's not really... That's not good for me. That's not good?
Bu aslında... bana uygun değil.
That's good,'cause I have a conference call at 4 : 00.
Bu iyi cunku konferansim saat 4 : 00 te.
That's good.
- Bu güzel.
That's a good answer.
Bu güzel bir cevap.
I think it's that you didn't like that it put the two things that really fucking matter to you... winning and being thought of as good... in direct conflict.
Bence senin için önemli olan iki şeyin çakışması hoşuna gitmedi. Kazanmak ve iyi olduğunun bilinmesi.
good 48980
good night 12775
good morning 12476
goodbye 8643
good luck 6133
good evening 5411
goodnight 1676
goody 261
good morning to you 106
goodness 671
good night 12775
good morning 12476
goodbye 8643
good luck 6133
good evening 5411
goodnight 1676
goody 261
good morning to you 106
goodness 671
good job 2434
goodspeed 27
goodweather 34
goodie 48
good boy 1464
good luck tomorrow 38
goodwin 111
good afternoon 2327
good morning to you too 27
good to see you 2547
goodspeed 27
goodweather 34
goodie 48
good boy 1464
good luck tomorrow 38
goodwin 111
good afternoon 2327
good morning to you too 27
good to see you 2547
good for you 2168
good to hear from you 16
good girl 941
good to know 481
good call 326
good work 1533
good day 1886
good one 705
good luck to you all 17
good work today 50
good to hear from you 16
good girl 941
good to know 481
good call 326
good work 1533
good day 1886
good one 705
good luck to you all 17
good work today 50