The fact remains перевод на турецкий
233 параллельный перевод
The fact remains that none of you could have committed these murders.
Bununla birlikte şu var ki hiçbiriniz bu cinayetleri işlemiş olamaz.
Well, the fact remains he didn't.
Ama hakikat şu ki kabul etmedi.
- The fact remains, people talked.
- Ama yine de insanlar konuştu.
The fact remains that tomorrow in the Catherdral of Reims the maid will crown her dancing master, the Dauphin, King of France.
Bununla birlikte şu var ki yarın, Reims Katedrali'nde Bâkire, Fransa Kralı Velihatı'na tacını giydirecek.
The fact remains, however that von Papen still anticipates every move I make.
Gerçek değişmiyor ne var ki von Papen hâlâ atacağım her adımı önceden anlıyor.
The fact remains that we are neither unique nor important to the world and it will go on without us
Dünyanın senin pek umrunda olmadığı kesin. Bizsizde dönmeye devam edecek.
The fact remains that I had no romantic interest in Miss Ordway... nor the slightest reason to suspect that she had any in me.
Gerçek şu ki benim Miss Ordway'e karşı hiç bir romantik ilgim... ne de onun bana karşı benzer bir ilgisi vardı.
The fact remains that you sell tickets from Bombay to Calcutta!
Ama şu var ki, siz Bombay'dan Kalküta'ya bilet sattınız.
The fact remains... a good part of your men never left their own trenches.
Gerçek şu ki... adamlarınızın büyük kısmı siperlerden bile çıkmadı.
But the fact remains that Juan de la Vega will be hung this very
Şartlarımı kabul etmediğiniz takdirde Juan de la Vega'nın bugün asılacağı gerçeği değişmez.
But the fact remains, she's still a pig.
Fakat gerçek değişmiyor, kız şırfıntının teki.
The fact remains that you or one of us murdered Mrs. Loren.
Siz ya da bizden birinin Bayan Loren'ı öldürdüğü gerçeği değişmiyor.
The fact remains we've been spotted.
Asıl önemli olan şey bizi görmeleri.
I haven't the foggiest. The fact remains that...
En ufak bir fikrim yok.
But the fact remains, he caught the winning fish.
Ama bu gerçekleri değiştirmez, kazanan balığı o yakaladı.
The fact remains that the fourth key is missing.
Ama dördüncü anahtar hala kayıp.
The fact remains that my magician was so good, the girls want me to handle the show next year.
Aslında benim sihir yaptığıma o kadar çok inandılar ki, gelecek yıl da benim gösteri yapmamı istediler.
But the fact remains that life can exist in that area.
Gerçek olan şu, orada yaşam olabilir.
The fact remains he's a grown man.
Gerçek olan, onun yetişkin bir adam olduğu.
The fact remains... that our bombers continue to be intercepted.
Gerçek şu ki bombardıman uçaklarımızın yolu kesilmeye devam ediyor.
Well, that may be. But the fact remains that I saw something out there.
Olabilir ama benim orada bir şey gördüğüm bir gerçek.
The fact remains, that once you're involved... you have a certain responsibility to the people around you.
Bir de şu var, bir kere içine girdin mi... etrafındaki insanlara karşı ciddi bir sorumluluğun oluyor.
The fact remains, someone wrote my name on the paper.
Birinin benim adıma gazeteye abone olduğu gerçeği hala ortada. Ama neden?
The fact remains the "J" is on the wall. Now it's up to us to explain why.
Ama duvarda J yazıyor ve bunun bir açıklaması olmalı.
The fact remains that we're Allied officers.
Ama biz Müttefik subaylarıyız.
But the fact remains, I am innocent. And I fully intend to have that proven in a court of law.
Ama ben masumum ve bu mahkemede kanıtlanacak.
The fact remains that he's a stranger.
İşin gerçeği o bir yabancı.
Withoutwishing in any senseto overstate the case orcause undue alarm, nevertheless, the fact remains...
Konuyu anlamsız yere abartmadan.. .. ya da aşırı bir telaşa sebep olmadan ama yine gerçekler önümüzde...
I understand how you feel but the fact remains, all this is yours.
Ne hissettiğini anlıyorum ama gerçek değişmedi, bunların hepsi senin.
Mrs. McFarland, the fact remains that the Will was made.
Bayan McFarland, vasiyetin hazırlanmış olduğu gerçeği ortada.
Now, look, I'm not looking for any ticker tape, Mr. Wellman but the fact remains, I found it and Lou LaSalle didn't.
Bakın bahşiş filan istediğimi sakın düşünmeyin Bay Wellman ama onu ben buldum Lou LaSalle değil.
Still, the fact remains...
Ama şöyle bir gerçek...
Whatever's happened, the fact remains that the robbery was foiled and the money was saved.
Her ne olduysa sonuçta soygun engellendi ve para kurtuldu.
Whatever may or may not be the truth of these philosophical speculations... the fact remains, it is now your turn to make a sacrifice.
Bu felsefi tahlillerinizin doğruluğu tartışılır, ama bir gerçek var ki... fedakarlık yapma sırası şimdi sizde.
But the fact remains that the defendant stole... Large sums of money from his clients.
Fakat bununla birlikte davalının müşterilerinden büyük miktarda para çaldığı görülüyor.
They say she's a flash in the pan, but whatever they say, the fact remains,
Buzda çok hızlı olduğu söyleniyor, fakat ne söylenirse söylensin işin aslı,
But the fact remains...
- Ama ortadaki gerçekler...
The fact remains that I'm in possession of evidence of the commission of a crime.
Bu konumdayken komisyonun suçlarının kanıtlarını saklıyamam.
- I know there are. - The fact remains... that we are losing our men.
Gerçek şu ki erkeklerimizi kaybediyoruz.
Well, the fact remains that the body was burned.
Peki, gerçek ortada ceset yanmıştı.
Okay, gentlemen, the fact remains you still have no proof.
Tamam, beyler, hala bir kanıtınız yok.
But the fact remains, here we are, there is no freighter.
fakat bu gerçeğe rağmen, işte buradayız ve yük gemisi yok.
The hard fact remains that your daughter, at her present stage of development... is roughly on an intellectual par with the African gorilla.
Her ne olursa olsun gerçek şu ki, kızınızın bu aşamadaki zekası Afrikalı bir gorilladan pek farklı değil.
The ugly fact remains that this fellow resident of ours was arrested and found guilty.
Çirkin gerçek şu ki bu şahıs tutuklanmış ve suçlu bulunmuş.
The fact remains that what he wrote is true.
Buraya gel aşağılık!
Even if we do not consider the question of whether it is ethical for a person to own another person, the important fact remains that once the defendant had such dreams, he should have taken steps to prevent them becoming a public nuisance.
Sorunun etik olup olmadığını göz ardı edersek, geriye bir tek mesele kalıyor. Sanığın gördüğü rüya nedeniyle meydana gelen kamusal zarara engel olunmalıydı.
But it's the Nile that remains the original fact.
Ama Nil asıl gerçek olan odur.
That somebody else put on Stafford's gym shoes... but the fact remains you can't prove that I did it.
Bir avukatla konuşma hakkına sahipsiniz...
But the critical fact remains that all we have still is just anecdote.
Ancak elimizdekilerin hala en fazla kişisel hikayeler olduğu konusundaki kritik gerçeklik devam ediyor.
The police now inform us that the remains of the body they had presumed was Santini's, are not in fact human atall.
Polis, Santini'nin olduğu var sayılan ceset kalıntılarının bir insana ait olmadığını bildirdi.
No, no, no, the fact still remains that every time I am attracted to a guy, you are on him like white on rice.
Hayır. Bir şey değişmedi. Ben bir erkekle ilgilendiğim anda sülük gibi ona yapışıyorsun.
the facts 28
the fact of the matter is 42
the fact is 486
the factory 30
the floor is yours 27
the flash 89
the first one 115
the forest 35
the first time i saw you 26
the first of many 20
the fact of the matter is 42
the fact is 486
the factory 30
the floor is yours 27
the flash 89
the first one 115
the forest 35
the first time i saw you 26
the first of many 20
the family 112
the family business 35
the floor 53
the final frontier 122
the first time we met 43
the future 293
the french 76
the first 240
the front 31
the fool 54
the family business 35
the floor 53
the final frontier 122
the first time we met 43
the future 293
the french 76
the first 240
the front 31
the fool 54
the food 120
the father 151
the first day 25
the fuck is this 18
the front door was open 16
the feds 64
the fire 114
the four 34
the funeral 36
the fuck 145
the father 151
the first day 25
the fuck is this 18
the front door was open 16
the feds 64
the fire 114
the four 34
the funeral 36
the fuck 145