Acıklı перевод на английский
13,447 параллельный перевод
Çok acıklı.
It's just so sad.
Acıklı sahneler, aşırı gerçekçilik
The human drama. The gritty realism.
Pardon, kimin hayatı daha acıklı yarışması yapıyorsak, daha güçlü olduğumu düşünüyorum.
Excuse me, if we're playing "whose life is more pathetic," I believe I am solidly on the board.
Seni acıklı bir hikaye anlatman için mi gönderdi?
He sent you here to give me the sob story?
Acıklı hikâyeler hoşuna gidiyor değil mi?
You just love a sob story, don't you?
Bu acıklı hikâyenin ana fikri her duyduğunuza inanmayın.
The moral of this sad-ass story is don't believe what you hear.
- Evet, bu süeterini açıklıyor.
Well, that explains the sweater vest.
Bugün Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı için Demokratik adaylık adına adaylığımı açıklıyorum!
today I'm announcing my candidacy for the Democratic nomination for the President of the United States of America!
Bu muhaliflerini ortadan kaldırmak için Amerika'ya casus yerleştirmesini açıklıyor.
So, it makes sense that he'd use these sleeper agents to take down dissenters in the United States.
Bu... Duruma açıklık getirecek olursak sadece benim bileceğim bir yere gönderilmek üzere uçağa bindirilmene saatler kaldı.
Just... so that there is clarity in, uh, in this situation, you are hours away from being put on a plane and sent down a dark hole that only I will know about.
Açıklığa kavuşturmak için söylüyorum, bir katili gizliyorsun.
Just to be clear, you are covering for a killer.
Bu Jane'de dövmesinin olmasını açıklıyor.
That would explain how it got onto Jane's body.
Şimdi her şey açıklığa kavuştu.
That's all cleared up. Okay, I'm gonna go to the bank.
Konuyu açıklığa kavuşturmana yardımcı oldu mu?
Does that help clarify things?
Bununla bir şey açıklığa kavuşmuş oldu.
- Sure enough. Well, there's one thing that's become crystal clear in all this.
Mantıklı tek açıklaması bu.
It's the only thing that makes sense.
Bu nörolojik dengesizliğini açıklıyor.
Well, that could be the result of a neurological imbalance.
Bay Jay benim için bir şeyi açıklığa kavuşturabilir misiniz?
Could you clarify something for me, Mr. Jay?
Bu amatör numaranın mantıklı bir açıklaması olması lazım.
There must be a logical explanation for this amateur trick.
Açıklığa kavuşturmayı düşünüyordum.
I think I've made that clear.
Açıklığınızı yakaladınız.
You've got your opening.
Şunu açıklığa kavuşturalım.
Let's get this clear. You're guests here.
Bir şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum.
Let me just make one thing perfectly clear.
Şuna açıklık getirelim, anne benim.
Just so we're clear, I am the parent.
Chumhum çeşitliliği ve açıklığıyla gurur duymaktadır.
Chumhum is very proud of its diversity and openness.
Mo ve altı piç köpek davasının sonucunu açıklıyorum.
Now, here are the results in the case of Mo and the bastard puppies.
Albatros, en uzun kanat açıklığına sahip kuş türüdür ve bu da Güney Kutup Denizi rüzgarlarının gücünden istifade etmesine olanak tanır.
Albatross have the longest wingspan of any bird and that enables them to exploit the power of the Southern Ocean winds.
Sorun bu boruların kabaca 73 kat fazla çapa sahip olması, tıpkı... -... kol açıklığım gibi.
Problem is these pipes are roughly 73 times the diameter, like... the length of my wingspan.
Dr. Portnow tıbbi cihaz firma temsilcilerinin sıklıkla ona numuneler verdiğini ve onun da bunları arabasına attığını açıklamasına rağmen mi?
Even though Dr. Portnow explained how medical device company reps often give him samples and he just tosses them in his car?
- Ama suç olması için,... düşünceler de eylemlerle çiftleştirilmeli ve jüri de bunda açıklığa kavuşmalı.
- But to be criminal, thoughts have to be coupled with actions, and the jury needs to be clear on that.
İki metre kanat açıklığıyla sessizce avlanır ve maymun ve tembel hayvanlara karşı tetiktedir.
It has a two-metre wing-span, and it hunts silently, on the lookout for monkeys and sloths.
Şunu açıklığa kavuşturmak istiyorum.
Uh, I want to be clear.
- Biraz açıklık getirebilir misiniz?
- [laughs] Can you clarify that?
Buna açıklık getiremem.
I can't clarify that.
Yeni başlayan iki arkadaşıma eğitim veriyordum. Bir taraftan düzeneği hazırlarken bir taraftan da ne yaptığımı açıklıyordum.
I was training two newer analysts, so I was explaining to them what I was doing as I was setting it up.
- Bu konuyu açıklığa kavuşturduğunuzu düşünüyor musunuz yani?
- Do you feel you cleared that up then?
Jerry, şunu açıklığa kavuşturmak istiyorum :
Jerry, let me get this straight.
Şimdi birkaç şeyi açıklığa kavuşturmak için şu kurşuna biraz gelelim.
Let's go to the bullet for a minute just to clear up a couple of things.
Orada oturan 12 kişi durumun açıklığa kavuşup kavuşmadığını değerlendirecek.
I know you feel that's clear, but it's up to the jury, you know, 12 people sitting in that box, to see whether it's, whether or not it's clear.
Bu testin artık bu meseleye açıklık getirdiğini ve soru işaretlerini kesin olarak ortadan kaldırdığını düşünüyorum.
And I think that this testing, uh, cleared that issue up and, um, cleared it up in a very, very strong powerful way.
"Bu talebin amacı, kan tüpünde EDTA'nın varlığı konusuna açıklık getirilerek bu tüpteki kanın delil yerleştirmede kullanıldığı iddiasının bertaraf edilmesi."
"The purpose of this request is to establish the presence of EDTA in the vial of blood, thereby eliminating the allegation that this vial was used to plant evidence."
Pek mantıklı gelmedi açıkçası.
You know, it's kind of counterintuitive. Uh...
Ancak kendi adıma, böylesine alenen birbiriyle çelişen kararlar çıkmış olmasına bir açıklık getiremiyorum.
Um, but... I can't explain how one would arrive at, um, what clearly seemed to be inconsistent verdicts.
Ancak katil balinalar akıllı ve inatçı yırtıcılardır ve baharın etkisiyle çözülen buzlar,... su kanalları ve açıklıklardan oluşan bir labirente dönüşmüş durumda.
But killer whales are intelligent and persistent predators and the spring melt has turned the ice-edge into a maze of gullies and openings.
Hâlâ durumu çözmeye çalışıyoruz. Ama eminim mantıklı bir açıklaması vardır.
We're still trying to figure out exactly what the situation is, but I'm certain there's a rational explanation.
Ama sonuçta maddi açıdan mantıklı.
But in the end, it might make financial sense.
Neden bu kadar kötü olduğumu da açıklıyor.
Which explains why I'm feeling so bad.
Kızınız Jane'den çok etkilendiğimi açıklıyorum.
I declare that I am enchanted by your daughter, Jane.
İştahları açık olunca şu soyluların ne kadar mantıklı olduğunu görelim.
Let's see how reasonable his aristocrats are after their appetites have been whet.
Rahim açıklığını kontrol edeyim.
I just need to check your cervix.
Aslında, özellikle herkes burdayken bu konuyu açıklığa kavuşturmak için en doğru zamanda olduğumuzu düşünüyorum.
As a matter of fact, this is a perfect time for us to clear this up especially in the middle of this standoff. I shouldn't be here!