Elbette yok перевод на английский
924 параллельный перевод
Hayır, elbette yok.
No. Certainly not.
Hayır, elbette yok.
No, of course not.
- Elbette yok.
- No, not at all.
Elbette yok.
Sure.
- Hayır, elbette yok.
- No, of course I don't mind.
Elbette yok.
Of course there isn't.
Hayır elbette yok.
No! Of course not!
Elbette yok!
I should say not!
Elbette yok.
Of course not.
- Elbette yok.
- Certainly.
Hayır elbette yok.
No, of course not.
- Başka bir erkek yok, değil mi? - Elbette yok.
It ain't another man, is it?
- Elbette yok Lon.
- Of course not, Lon.
Elbette yok Bay Dowd.
No, not at all, Mr. Dowd. Not at all.
Hayır, elbette yok.
Oh, no, of course not.
Elbette yok, peder.
Well, of course it didn't, Father.
Elbette yok. - Bodrumda vardır.
There's probably one in the basement.
Elbette yok, ilgi duyduğunuz için minnettarım.
Certainly not. I'm most grateful for your interest.
Lakin elbette, mahkemede hayal gücüne yer yok, değil mi?
But of course, the court lacks imagination, right?
O zaman, elbette, bir sorun yok.
In that case, of course, we'll say no more about it.
Bir sorun mu var? Elbette bir sorun yok.
is anything wrong?
Elbette, hiç şüphem yok.
Yes, I don't doubt it.
Elbette ama kaygım yok.
Sure, but I'm not worrying.
Elbette içinde pek bir şey yok.
Of course, there ain't much in it.
Roy, elbette kimse yok.
Oh, Roy, of course there isn't anyone else.
Elbette, görünmez mürekkep yok.
Of course, no invisible ink.
Elbette "biranız" yok.
Of course you have no "beer".
Kendine has tuhaf huyları yok değil elbette. - Ama onları da hoşgörü ile karşılamalıyız.
Well, he has his little peculiarities of temper, of course... but then, allowances should be made.
Elbette. Sizi rahatsız etmeye hakkı yok.
He shouldn't embarrass you.
Elbette yanıIıyor olabilirim, elimde hiç kanıt yok fakat bana öyle geliyor ki, bu adamlardan birinin ötekileri teker teker öldürmeyi planlamış olması ve bütün poliçelerdeki tutarı toplaması pekala mümkün.
I have no proof but it seems to me to be just possible that one of these men plans to murder the others one by one. And collect on all the policies.
Önyargıyla ilgisi yok elbette, ama iş de yok.
No prejudice, of course. But no job either.
Elbette yok.
Sure not.
Sizin itibarınıza sahip bir erkeği ziyaret etmekte elbette bir sakınca yok.
Surely it is safe for a woman to visit a man of your reputation.
Elbette. Herkesin onunla bir derdi var ama bay Flusky aleyhine bir şey yok.
Everyone has problems with it, but not say anything to the contrary.
Elbette ona karşı derdim yok ama, onunda mutfağımdan uzak durması gerekiyor.
I have nothing against it, but not my goal in kitchen.
Elbette bunun bir zararı yok.
Are noble.
- Oh, elbette, sorun yok.
- Oh, sure, that's all right.
Elbette kendine has ufak gariplikleri de yok değil.
Of course, he's got his own little peculiarities.
- Elbette yok.
- Of course not.
Casuslar ve nasıl çalıştıkları hakkında bir bilgim yok elbette ancak Kontes'in önemli insanların güvenini kazanma konusunda hatırı sayılır bir maharete sahip olduğunu hatırlıyorum.
I know nothing about spies and the way they function but I can remember that the Countess had a remarkable talent for receiving confidences from important people.
Oradan gemiyi geçirmenin imkânı yok, parçalayıp götürmezsen elbette.
No way of getting the boat past, unless you take it apart and carry it.
Kaptana saygısızlık kastı yok, elbette.
Meaning no disrespect to the Skipper, of course.
Elbette, mesele çıkaracak bir şey yok.
Naturally it doesn't do to be fussy.
Yok elbette.
Of course not.
- Elbette anne, benim için sakıncası yok.
- Well, sure, Ma. It's OK with me.
Elbette bugünlerde unvan yok. Fakat, sizinki asil bir soydu.
No titles nowadays, of course, but yours was a noble line.
- Elbette yok.
In the Army, we used to call it enemy pressure.
Elbette, ortada olağan bir dürtü yok.
Of course, there weren't any of the usual motives.
Kimsenin beni kovduğu yok elbette.
Boy, howdy, nobody's firing me.
Elbette burada Hindistan'da olduğu gibi fil mil yok, koyunlarımız var, kargalarımız var kuşlarımız, dağlarımız ve keçilerimiz.
Cause we don't have any elephants here, the way that you do in India, but... we have marmots, we have birds, montensas and goats.
Terzihane var elbette, ama neydi adı... kozmopolitan kabini de yok.
Of course we have a fashion house but... there's no cosmopolitan cabinet in it.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65