Işık yok перевод на английский
4,735 параллельный перевод
O heriflerin kaçırdıkları o üç kızla ortaya çıkmalarına imkan yok.
You know, there is no way these guys show up here with three kidnapped girls.
Temiz iş, tanık yok, görüntü yok.
Clean job- - no witnesses, no footage.
Zayıflık falan yok bayım.
Tenuous, it is not, sir.
Belgelerde bir sıkıntı yok.
The paperwork is in order.
Sıkıcı, ihtiyar oyuncularla bir ilgisi yok, değil mi?
Nothing to do with the boring old actors, is it?
Artık kimsenin umursadığı yok.
No one is involved.
Büyük bir hazırlık ya da plan yok.
There is no comprehensive plan. - Exactly.
Kaynaklarına ödeme yapıldığı ortaya çıkmış, bu sayede Andrew'ün hikayesi artık yok.
Turns out their source was being paid off, so the story on Andrew is dead.
Sadece bu işte onun kadar iyi olan üst düzey bir kadın pek fazla yok, kadın en iyisi, sence potansiyel bir akıl hocam hakkında sana yardım ederek onu kızdırmak ister miyim?
There just aren't that many women as high up in our business as she is, and she is the best, so am I willing to piss off a potential mentor just to help you out?
İyi haber kırık yok.
Good news is nothing is broken.
Ama başka bir gemi yok, bizim tuttuğumuz ışık var.
But there is no other ship, just our false light.
Biz, "bu kadarının yeterli olduğunu" düşündüğümüz için yas tutan ailelere, kızlarının veya oğullarının öldüğünü nasıl açıklayacağımla ilgili hiçbir fikrim yok.
'Cause I got no idea in hell how to explain to some grieving parents their son or daughter is dead because we thought enough was enough.
BM diğer kuruluşlarla birlikte rapor Hayvancılık oyun yoktu, sadece Küresel ısınmanın önemli bir rol O da önde gelen nedenidir kaynak tüketimi Ve çevresel bozulma Bugün gezegeni yok.
The U.N. along with otheragencies reported not only did livestock play amajorrole in global warming it is alsothe leading cause of resource consumption and environmental degradation destroying the planet today.
Ülkeyle hiçbir irtibatımız yok. Ve artık Amerikan hükümeti diye bir şey olmadığına inanmak için yeterli sebebim var.
We have no contact with home, and I have good reason to believe that the American government is no longer functioning.
- Tanık da yok. Kesin olarak bildiğimiz tek şey arabanın modeli ve üretim yılı.
The only thing we know for sure is the make and the year of the car.
Bu yüzden onları gözümüzü kırpmadan yok ediyoruz.
Indeed, which is why we terminate them with extreme prejudice.
Kızımdan haberim yok ve doğrusu bu yaraya tuz basmanız- -
I haven't heard from my daughter, and the fact that - you people keep opening this wound is...
Yok artık. Bu adamların hiçbirinde Lobos'la doğrudan iş yapacak göt yok.
Shit, none of these guys got the stones to fuck with Lobos directly.
Artık onlar için yapılacak bir şey yok.
It is too late for them.
Uzun lafın kısası, burada inşa etmeye çalıştığım şeyi yok etmeye kalkacak olanı anasının karnından doğduğuna pişman ederim.
Yes, it certainly is. So much so, in fact, that if anyone threatened to dismantle what I'm building here, I'd destroy everything they hold dear.
Rebekah, bazı konularda anlaşamasak da kızımın canını emanet edecek kadar güvenebileceğim başka kimse yok.
In spite of our differences, Rebekah, there is no one I would trust more with my daughter's life.
Baban yok artık.
Your dad is gone.
Hayır, sizin Dişi Hulk'unuz artık yok.
No, your She-Hulk is no more.
Asıl olan şu ki orijinal Eş-Patronlar burada ve artık hizmetinize ihtiyacımız yok.
So, what it comes down to is, the original bosses of Boss Co. are here, and your services are no longer required.
- Doğrusunu söylemek gerekirse, onun hayat tarzının ne olduğuna dair artık hiç bir fikrim yok.
In all honesty, I don't know what his lifestyle is anymore.
Tümörüm artık yok ama bunu sana o postayı gönderdikten sonra öğrendim.
Okay, my tumor is gone, but I only found out after I sent the email.
Bu Amy olayının hiçbir yere varacağı yok. Ama belli ki senden çok hoşlanan bir kız var.
Now this whole Amy thing is going nowhere... but it sounds like you have a girl that really likes you.
Artık emperyalizme karşı bir savaş yok.
There is no war against imperialism.
Artık Monroe Cumhuriyeti diye bir şey yok.
There is no more Monroe Republic.
Asgard'a kraliyet ailesinden olmanın bu dünyada önemi yok. Belirtmek isterim ki, artık bir prenses olmadığıma göre, işe gidiyorum.
Because being royalty in Asgard is kind of irrelevant in this world.
Kızım beni yok etmeyi kafasına koymuş.
My daughter is determined to destroy me.
- Pamela Lansbury artık yok.
! Pamela Lansbury is dead.
Bizim mi? Artık öyle bir şey yok Archer.
There is no we anymore, Archer!
Hatta Kıta Ordusu'nun trajik durumu göz önüne alındığında bir silah arkadaşımızın "konuşmamızdan" sonra hiçbir şekilde gözaltına alınmadığını ve bunun beni yok etmek anlamına geldiğini biliyorum.
Even given the tragic state of the Continental Army, this is no way to detain a fellow officer, which is how I know that after our "word," you mean to extinguish me.
- Sıkıntı yok.
The new job is fine.
Sevişmemizde sıkıntı yok.
The sex is good.
Bu ilişkide senin olan senin olarak kalsın benim olanı da sana veriyorum. Çünkü artık'biz'diye bir şey yok.
You can keep what was yours in this relationship... I've given up what was mine there is no'US'anymore.
Ve kötüyken, çıkış yok.
And when it's bad, there is no getting out.
Işık yok.
No lights.
Ayrıca o çocukların hepsi birer yetişkin, bunda hiçbir yanlışlık yok.
And every one of those boys is of legal age now, so it's not even wrong.
Tam bir işin ortasındayken Birden zihnimi kaybediyorum Ve yaşadığım sıkıntıyı tanımlayabilecek hiçbir şey yok.
And so when I am in the middle of something and suddenly my mind just leaves the premises, there are no words to describe how distressing it is.
Offa'nın oğlu ve varisi bizzat öz kız kardeşi tarafından öldürüldü ve oradaki kaosun ve şiddetin biteceği yok gibi duruyor.
Of fa's son and heir has been murdered by his own sister, and it seems there is no end to the violence and the chaos there.
Bunu durduracak bir şey yok artık.
There is nothing that will stop it now.
Artık peşinde kimse yok.
There is no one after you anymore.
Artık belki senin için yok ama benim için var.
Not for you, maybe, not anymore, but for me it is.
Bu onur kırıcı, saçma bir şey ve benim o karakterle alakam yok.
That is insulting and ridiculous and I am nothing like that character.
- Kız falan yok.
- There is no "she."
Lordum, her yeri aradık ancak en ufak bir iz yok.
My lord, there is no sign of her, and we searched far.
Artık siz ve biz diye bir şey yok!
There is no them and us!
Tümör yok, ve küçük radyoaktif vardır tohumlar... ( Nefes alıp derin ) tür aşağı döşeme gibi ekmek kırıntısı bir yolu.
There is the tumor, and there are the tiny radioactive seeds... ( exhales deeply ) kind of like laying down a path of bread crumbs.
Kırığın yok, Charlie, ama bir süre ağrıyacaktır.
Nothing's broken, Charlie, but that is going to hurt for a while.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65