Mesele yok перевод на английский
310 параллельный перевод
Mesele yok.
I'm all right.
O zaman mesele yok.
Oh, then that's all right.
- O zaman mesele yok.
- That makes it all right then.
Ters takla atmadığın sürece, mesele yok.
As long as you don't do a back flip-flop.
Keyif aldığı sürece mesele yok.
As long as she's having fun.
Gazete bayilerini dolaşıyordum ve gazete istiyordum. ... bana "The Observer" i uzatırsa, mesele yok.
You see, I used to go around the different newsstands and I'd ask for a paper if the guy'd hand me The Observer, that was okay.
Yürümez. Duygusallık var olduğu sürece mesele yok. Ama sonra duygusallık kaybolur ve yerini bir tür zehir alır.
Oh, it's all right as long as the stardust is still there... but then the stardust blows away and a kind of poison sets in.
Doğru kızı bulursan mesele yok.
If you find the right girl, it's okay.
- Cemaat hoşnutsa mesele yok.
- I can stand it if the parish can.
- Mesele yok.
I'm sorry.
Mesele yok.
It's all right.
O halde mesele yok! Daha ne kadar şanslı olabilir ki, aptal şey!
Lucky for him, then.
Birbirimize bakmadığımız sürece mesele yok.
Just so long as we don't look, it won't matter, huh?
Eğer Bob'u, beni kızdırmak için kullanıyorsan, mesele yok.
If you're using Bob to put me over the jumps, all right.
Mesele yok, peder. Bay Larrue'ye uygunum demiştim.
It's all right, Father, I told Mr. Larrue I'd be available.
Yanılıyorsam, mesele yok.
If I'm wrong, no harm has been done.
- Mesele yok.
- It's all right.
Gördüğüm kadarıyla sıhhatinizde mesele yok.
As far as I can see you're in perfect health.
Hepsi buysa, mesele yok...
If that is all, then it is easy for me to do.
Capri'de mesele yok.
Here on Capri, it's all right.
Eğlendinizse mesele yok.
As long you as had a good time.
Eğer o seni seviyorsa, mesele yok.
If he loves you, that's all that matters.
Ağırlık boruları ve uçları oradaysa mesele yok.
If the drill collar and bits are there, I'm fine.
Sonu iyi bittiğine göre mesele yok.
Well, all's well that ends well.
Ondan hoşlanıyorsan mesele yok.
As long as you're fond of him.
Onunla ben konuşurum, aramazsa mesele yok.
And if he doesn't, I won't :
Mesele yok.
It's cool.
Pinkertonlar'la aramda bir mesele yok.
I ain't got no quarrel with them Pinkertons.
Bir mesele yok.
There's no problem.
Bu kişisel bir mesele, toplumsal fikirlerle ya da politikayla bir ilgisi yok.
It's a personal matter that has no relation to social philosophies or politics.
Çok zamanımız yok, ve mesele, benim düşünceme göre gecikmeye izin vermiyor.
We have not much time, and the matter, in my opinion, permits no delay.
Mesele çıkaracak bir şey yok.
It doesn't do to make a fuss.
Elbette, mesele çıkaracak bir şey yok.
Naturally it doesn't do to be fussy.
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
The point is we don't have much time!
Çünkü bu mesele çözülmedikçe... ve kraliçeler koloniler kurup... üremeye başlamadan bulunup yok edilmedikçe... daha kaç kraliçe karınca üreyeceğini tanrı bilir. Dünyada hakim tür olan insanın soyu... bir yıl içinde... tükenir, değil mi doktor?
Because unless you solve it unless these queens are located and destroyed before they've established thriving colonies and can produce heaven alone knows how many more queen ants man, as the dominant species of life on Earth will probably be extinct within a year, Doc?
Şey... bu gerçekten mesele işte, kalacak yerim yok.
Uh... as a matter of fact, I have no accommodation. You'll find it impossible to get a hotel room.
Mesele şu ki, askerlik hayatınız boyunca akli dengenizin bozulduğuna dair bir şey yok.
The point is that during your service there was never a record of mental disturbance.
Mesele Kit hariç bu adamı duyan hiç kimse yok.
The trouble is that no one but Kit has heard this man.
Yok, hayır, mesele o değildi.
Oh, no, it wasn't that.
Hiçbirinizin Paris'i terketme izni yok... Bu mesele çözülene kadar.
None of you will be permitted to leave Paris... until this matter is cleared up.
- Aması filan yok. Mesele kapanmıştır.
- No "buts." The matter's settled.
Mesele falan yok.
No deal.
Nerede bilmiyorum, önemi de yok zaten. Asıl mesele şu. Amerikan filmi olduğu için saldırıyorlar, halbuki çok iyi filmdir.
But they attack the film because it's American, even if it's good.
Altı üstü bir numara, mesele yapmaya gerek yok.
A number is a number, no need to make a fuss.
Bu özel bir mesele! hileye asla izin yok!
This is your family affair, and none of my concern
Mesele şu : Bunun hiçbir anlamı yok.
The thing is, it don't mean nothing.
Şu köpeğin böyle yapmasına'neden olan davranışına karşı cesaretin var ve Verringer gibi ufak bir salakla konuşmaya... - Hayır, Verringer mesele değil Roger yüzünden. -... cesaretin yok mu?
You got the guts to make that dog behave, but not to talk to a jerk like Verringer?
- Haydi gel. - Cüzdanlarımız ne olacak? - Zararı yok, cüzdanlar mesele değil.
- What about our wallets?
Bay Poirot'nun buna hakkı yok, bu özel bir mesele.
Poirot has no right, he's out of order. This is a private matter.
Mesele, bizim quarterback'e ihtiyacımız yok.
The point is we don't need a quarterback.
- Mesele falan yok, anlaşıldı mı?
- There's no scene, all right?
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65