Sadece bir his перевод на английский
2,503 параллельный перевод
Bir şeyler oluyor. Sabahları kalkamıyorum. Sadece bir his.
There's something about it, I can't wake up in the morning and I don't know this feeling.
Sadece bir his.
Just a feeling.
Bu sadece bir his.
It's just a feeling.
Sadece biriyle görüşmek istedim fakat o her zaman ailesi ve evlilik şartlarından bahsetti bu yüzden hep bir şeyler eksikmiş gibi hissettim.
I just wanted to date someone, but he always talks about his family and marital conditions, so I always feel like something's missing.
Bir çeşit şok olarak düşün. Sadece 21 yaşında olan anılarını hatırlıyor. Kazadan sonraki anılarını unutmuşa benziyor.
He gained his memories up until age 21, but he lost his memories since the accident to the present.
Komplocularımızın biri, ona bir zencinin gardiyanlık yapmasını reddediyor bir diğeri ise sadece annesinin yemeklerini yemekte ısrar ediyor.
One of the conspirators refuses to be guarded by a Negro, and the other insists on only eating his mother's cooking.
Bir erkek eskort o da, benim gibi. Sadece daha genç ve üstündekilerin şişmesinden göründüğü kadarıyla, daha büyük bir aleti var gibi.
He's a boy toy like me, only younger and, by the bulge in his sweats, I think he has bigger penis.
Hayır, öyle yapmayacağız. Tammy sadece- - Bu nasıl bir sevgi göstergesi anlamıyorum ve bunun için üzgünüm.
Don't know how to show his love and I'm sorry for that.
Tamam, sadece yoldan çıkarsa beni haberdar et. Eğer sana lanet okursa, dil uzatırsa, bir dakika bile geç kalırsa.
Well, you just let me know if he steps out of line... if he curses you under his breath, gives you any lip, if he's late by a single minute.
Sadece bir şampiyon.... Bu kılıcı elinde tutabilir
Only a champion man would hold the Blade of Unicorn in his hands.
Sadece ibnelerle ilgili film yapmak isteyen yeni garip bir çocuktum.
I was just the new weird kid making a movie with his fag hag.
Bana Lane'deki doktor neşterini sadece bir litre cinle kulanabiliyor gibi geldi.
The lane Doctor remind me, but can only study his scalpel with a quart of gin.
Bay Featherstonehaugh'yu martinisini yudumlayıp eski müzikler dinlerken akşam güneşi altında oturmayı seven yaşlı bir beyefendi olarak hayal etmiştim ve sadece yaşı konusunda yanılmışım.
I had imagined Mr. Featherstonehaugh - to be the kind of old gentleman who likes to sit in the evening sun - while sipping his dry martini and listening to ancient music - and I was only mistaken about Ink age.
Bir sansür yazıyı sadece temizler.
A censor does only what his work is.
Bir katil, sadece senin gördüğün, içeri giriyor, onun varlığı ispat eden tek kanıtını çalıyor.
A killer, who only you saw, breaks in here, steals the only proof you have of his existence.
Sadece onun masasından düşen kırıntıları toplayan bohem ve dejenere insanlardan oluşan bir güruh.
Bohemians and degenerates just picking up the crumbs from his table.
Çömelmiş bir kurbağa gibi bekleyen hastama sadece sorunun ne olduğunu söyleyip onu öylece bırakmak istemiyorum.
I don't want to just open a door show the patient his illness, squatting there.
Sadece bir kişi biliyor.
Where's Max? I want to speak to him. He's doing his job.
Sadece ayaklarına ve elinin bir kısmına ulaşabiliyorum, ama bir denerim tabii.
I only have access to that leg and part of his arm, but... let's give it a shot.
Yani dairesinde öldürülmeden kısa bir süre önce Jay Hixton ile birlikte olman sadece bir tesadüf?
So it's just a coincidence that you were with Jay Hixton shortly before he was shot to death in his apartment?
O size sadece, herhangi bir yeri'Allah'ın Yeri'diye adlandırırsanız inanır.
He cannot bring Himself to believe.. ... that He once called this place, His home.
Eğer Dünya altın ve gümüşlerini senden esirgiyorsa ve sen kıt kanaat geçinmek zorunda kalıyorsan sadece O'nun sözünü hatırla küçük bir kuş gibi seni nasıl beslerdi.
If the world from you withhold of its silver and its gold, And you have to get along with meager fare, Just remember, in His Word, how He feeds the little bird ;
Sadece bir makinaya atlayacağım... ve dikkatini o yöne çekicem.
I'll just jump into a machine and get his attention that way.
Bu, Doğu Teksas'ın cahil tarlalarından 23. yüzyıla götürülüp dehası sadece takdir edilmekle kalmayan aynı zamanda göklere çıkarılan genç bir adamın hikayesidir.
It's the story of a young boy who is transported from the ignorant backwoods of East Texas to the 23rd Century, where his genius is not only appreciated, but celebrated.
Sadece bir hobi.
It's just his hobby.
O sadece bizim oğlumuza çok benzeyen, hayatını kurtardığımız bir çocuk.
He's a little boy very much like our son... And we saved his life.
Onun adı, Doug ve sadece bir şeyler içeceğiz.
His name's Doug, and it's just a drink, OK?
Karlı dik yamaçlarla çevrili bir ortamdayız ve olay sadece bundan ibaret olsa sorun yok ama insanoğlu ve oyuncaklarını bu çığ üçgeninin içine soktuğumuzda çığ tehlikesiyle karşı karşıyayız demektir.
We are in an environment that has snow, steep slopes, and if that's all we had, there'd be no problem. But as soon as we introduce man and his toys into that avalanche triangle, then we have the avalanche hazard.
Polis, Lights'ın bilgisi olmadığı bir konuda yardımını istedi sadece.
The police were asking Lights for his assistance with a private matter that the champ knew nothing about.
O vakte kadar, tek yapman gereken bu tüfeği bir kovboyla savaşmaya hazır olmak için ceketinin içine koyup sadece bulunduğu tarafa doğru doğrult. 6 metre yakınına gelirse, ikiye böl.
Until then, all you have to do is just put that bad boy inside your coat, square off with some cowboy, point it in his general direction, he comes within 20 feet or so, you cut him right in half.
Sadece adamın kendi çöplüğüne gelmesini bekler ve sonra bir sürü memuruyla etrafını sarar.
He just waits for the guy to show up on his turf, and he rolls up on him with a bunch of his police officers.
- İçimde kötü bir his var sadece?
- I just got a bad feeling.
Sadece bana zarar vermen için seni gönderen caninin ismini ver ve sana asla onunla ya da onun herhangi bir şeyiyle ilgili endişelenmemeni garanti ederim.
Just give me the name of that thug who sent you to do me harm, and I guarantee you, you won't ever have to worry about him or any of his ever again.
Geda, ölmeden önce, karısının sadece bir kez onu giydiğini gördü.
Geda saw his wife wearing it just once before he died.
Sadece bir çiçek mi?
But his wife said Jim was a good husband and never had any trouble with anyone.
İyi bir polistir, sadece tarz olarak pek kibar tanınmaz.
He's a good cop, just not always known for his tact.
Yan tarafından iri bir parça kemirilmişti. Sol bacağını sadece bir lif tutuyordu. - Demek, doğal sebeplerden değil.
His throat had been torn out, there was a big chunk gnawed out of his side, and I think it was his left leg pretty much hanging by a thread.
Anlıyorum. Sadece işini yapmaya çalışıyor. ... ama onun gerçek bir pislik olduğunu biliyorsun.
He's just looking out for his job, but, you know, he's being a real jerk.
Gördüğü şey avlanma ve öldürmeden oluşan bir dünyaya sadece bir başlangıçtı.
It's his introduction into a world of hunting and killing, a necessary part of his legacy.
Sadece ona beyninin oynadığı bir oyun.
It's just his brain playing tricks.
Sakat bir adam kızına hayallerinin peşinden gitmesi için bütün parasını veriyor, sen ise dairesi için sadece öldürmekle kalmıyor, onu parçalayıp dondurucuya koyuyorsun.
A disabled man giving all his money to his daughter to pursue her dream, and you not only kill him for his apartment, you chop him up into bits and shove him into his freezer.
Bu hikayeyi doğrulayacak bir yol bulamazsak bu sadece dedikodudan ibaret olacak.
It's all hearsay unless we can find some other way to confirm his story.
Biliyorsun, şu anda ağzının suyu akıyor. Sadece bir eksik skor için değil. Ayrıca T.K. Oh'yu da aynısını yapmaya mecbur ederek uzatmadan kaçınmak için.
You know he's licking his chops right here, not only to make birdie, but to put the pressure on TKO to do the same and avoid a playoff.
Sadece bir geceliğine buradaymış.
Brian called. It was his one night in town.
Sadece silahların gücüne inanan kişi, fakir bir askerdir.
Well he who puts his faith only in weapons is a very poor soldier.
Tercümanımız var, fakat sadece bir dakikalığına, hemen işine geri dönmesi gerekiyor.
We have a translator, but only for a minute, he has to hurry back to his job.
Sadece tek bir atışın olabilir görüş alanına girerse sakın kaçırma yoksa biz onun görüş sahasına girebiliriz.
Well, you may only get one shot, so if you get him in your sights, don't miss, or else we may end up in his sights.
Ama bunun yerine, bu beyefendi, sadece eli yaralı bir şekilde mahkeme salonumuzda bulunuyor.
Instead, he appears here today in this courtroom with a wound on his hand.
Peki anne babasının birbirini, onu yaparlarken bile hiç sevmemiş olduğunu, bunun sadece daha seksi insanlarla yatabilmek için yapılmış bir çeşit anlaşma olduğunu öğrendiği zaman da iyi olacağını sanıyor musun?
But do you really think he's going to be okay later when he finds out that his parents never loved each other? Even when they had him? That it was just some, like, arrangement, so they could have sex with hotter people!
Katliam başladığında, sadece Melandri'nin kolunun, bir başkasının arka lastiğine sıkıştığını ve kolunun kopacak gibi olduğunu hatırlıyorum.
Once all the carnage started, I just remember seeing Melandri stuck up the back of somebody's rear wheel, basically trying to rip his arm off.
Kemik durumunun sadece 40 gün sonra normal bir insanın iki katı fazla iyileşmesine doktorlar çok şaşırdı.
The doctor, they were all surprised, his bone condition after just 40 days was like a normal person in double the time.
sadece bir adam 18
sadece bir gece 27
sadece biraz 87
sadece bir kere 62
sadece bir tane mi 18
sadece bir 91
sadece bir tane 124
sadece bir kez 77
sadece bir yudum 20
sadece bir fikir 24
sadece bir gece 27
sadece biraz 87
sadece bir kere 62
sadece bir tane mi 18
sadece bir 91
sadece bir tane 124
sadece bir kez 77
sadece bir yudum 20
sadece bir fikir 24