Hayatta kal перевод на французский
1,271 параллельный перевод
- Ve diğerleri hayatta kalır.
Et les autres survivent.
Benim aklım sayesinde hayatta kalıyorsunuz.
Mon jugement vous permet de rester en vie!
Burada kalırsak hayatta kalamayabiliriz.
- Plus on reste, moins on a de chance.
Hayatta kalıp mücadeleye devam etmeliyim.
Continuer à se battre, continuer à vivre.
"Kesshi" diye bağırdığımızda "Kanto" diye cevap gelmezse el bombasını ilk atan hayatta kalırdı.
Si on criait "Kesshi" et qu'ils ne répondaient pas "Kanto", le premier à jeter la grenade serait celui qui vivrait.
Hapse girmeden bir gece önce elimin üzerine "Hayatta Kal" yazan bir dövme çizdim.
Je me suis fait tatouer "survivre" sur la main la nuit précédant mon entrée en prison.
Kolaylıkla! Eğer oğlun hayatta kalırsa...
Oui, si ton fils survivra.
Her geçen gün..... hayatta kalışımızın zaferiydi.
Chaque jour était une victoire sur la mort.
Böyle mi hayatta kalıyorlar?
Comme ça, ils vont survivre?
- Ama geceleyin... biz uyurken, ya da buradan ayrıldığımızda... nasıl hayatta kalındığını öğrenmiş olurlar!
Et la nuit, quand on dort? Ou quand on partira d'ici? Ils doivent apprendre à s'en sortir seuls.
Ya 1 numaralı kız 3 dövüşten sonra hayatta kalırsa?
Et si la 1ère fille survit aux 3 premiers rounds?
Eğer hayatta kalırsa, son dört kızla savaşmak zorunda kalacak.
Si elle survit, elle fera face aux 4 dernières.
Benimle gelirse hayatta kalır.
Avec moi, il vivra.
Birşey yapma, ama hayatta kal. Adamım, seni önemsediğini düşünüyorsan, yanılıyorsun.
Si vous pensez que vous l'intéressez vous vous trompez.
O zaman en azından, ikimizden biri hayatta kalır.
Un de nous pourrait... survivre.
Hayatta kalıp kalamayacağını anlamak için yapılan bir çeşit test olmalı. Eğer başaramazsa,
C'était un test pour voir s'il survivrait.
Bu halde ne kadar hayatta kalır?
Combien de temps, il peut tenir comme ça?
O zamana dek hayatta kalır mıyım bilmiyorum.
Je ne sais pas si j'en serai capable. Mais si.
Ben sadece savaşta hayatta kalıyorum.
J'essaie juste de survivre à la guerre.
Böyle hayatta kalırsın.
C'est comme ça qu'on survit.
Eğer, ışıkta kalırsak, hayatta kalırız.
Si on reste dans la lumière, on reste en vie.
Tüm dünya yok oluyor, sadece sen hayatta kalıyorsun.
Le monde disparaît, tu es le seul survivant.
- Zayıflar ölür, güçlüler hayatta kalır.
les forts survivront.
Tek başıma doğada kalırsam, hayatta kalabileceğimden emin olmalıyım.
Je dois savoir que si je suis seul dans la brousse, je pourrai survivre.
Siz ölüm müptelâlarına katılamadığım için üzgünüm siz onun çirkin ölümü karşısında kendi hayatta kalışınızı şeytanî bir zevkle seyrederken.
Nous non. Les pédés. Nous sommes juste un mauvais rêve que fait le véritable monde... et le véritable monde se réveille.
Cevap verirse onu göz altına alırız. Hayatta kalır.
Il se met à table, on le met en détention, et il survit.
Ben hayatta kalırım Sharon.
- Ah ouais? Je suis un battant, Sharon!
Eğer o hayatta kalırsa,... sistemimizi yok etmeye devam edecek.
Si nous le laissons en vie, il continuera à détruire notre système
Bu kasabada nasıl hayatta kalınır...
Ce qu'il faut faire pour survivre...
Doktorun söylediğine göre ; hayatta kalsa bile, beynindeki hasar kalıcı olacak.
Le docteur dit que même s'il survit son cerveau a subi des dommages irrémédiables.
Hayatta kal ve yaşamaya devam et.
Survivre et continuer d'exister.
İyi olan hayatta kalır bebeğim.
La survie du plus fort, bébé
Madem suç işledin, öyleyse ölme! Hayatta kal ve borcunu öde!
Si vous avez commis un crime, vivez pour l'assumer!
Hayatta kalırsan lanet herif, seni ben geberteceğim!
Toi, pédé, si tu survis, je te bute!
" İşini yap, hayatta kal.
" Faites votre travail et vous vivrez.
"İşinizi yapın hayatta kalın."
On doit continuer à bosser.
- En uyumlu olanın hayatta kalışı.
- La survie du plus fort.
Adamların gerçekten efsanevi şövalyelerse belki bazıları hayatta kalır.
Si vos hommes sont des chevaliers de légende, certains survivront peut-être. Si Dieu le veut.
- Hayatta kal.
- Reste en vie.
Benim için tek bir şey yap... sadece benim için... hayatta kal.
Fais une chose pour moi, Claus. Que pour moi. Ne meurs pas, s'il te plaît.
Ölmekte olan sovyetler de hayatta kalma içgüdülerine başvurmak zorunda kalıyorlar.
Pour ne pas mourir, le Soviétique fait appel à l'instinct de survie.
Eğer bu gece hayatta kalırsak, geriye atlatmamız gereken kaç gece kalıyor?
Combien de nuits devrons-nous passer, si on survit à celle-là?
Dişli Vajina bir kadının vajinasına tutunarak hayatta kalır ve içeride yaşamını devam ettirir.
Le Vagina Dentata survit en entrant dans le vagin d'une femme pour y vivre.
Hayatta büyük değişimlerle karşı karşıya kalındığında bu çok önemlidir.
C'est très important face au grand changement dans une vie.
- Hayatta mı kalıyoruz?
On survit?
Bende ona nasıl hayatta kalınacağını söylüyorum.
Je tente de définir des règles de survie.
Hayatta en güzel şeylerden mahrum kalıyorsun kızım.
Tu connais pas les bonnes choses de la vie!
Hayatta esas önemli olanlardan yoksun kalırsın.
Tu passerais à côté de ce qui est important.
İçerde kal, hala hayatta olabilir.
Reste à l'intérieur, il est peut-être encore vivant.
Eğer hayatta kalırsam.
Si on s'en sort déjà aujourd'hui...
İnsan hayatta bazen istemediği şeyleri yapmak zorunda kalır.
Dans la vie, on fait tout un tas de choses qu'on n'a pas envie de faire.
hayatta kalmak için 17
hayatta kalmak 22
kalbim 98
kale 60
kalın 63
kalbi 31
kali 34
kalem 67
kalsın 231
kaltak 362
hayatta kalmak 22
kalbim 98
kale 60
kalın 63
kalbi 31
kali 34
kalem 67
kalsın 231
kaltak 362
kalıyor 28
kaldırın 181
kalıp 21
kalabalık 41
kalmamış 19
kalbimi kırdın 25
kaldır beni 31
kalkıyorum 26
kalktım 52
kalmak istiyorum 46
kaldırın 181
kalıp 21
kalabalık 41
kalmamış 19
kalbimi kırdın 25
kaldır beni 31
kalkıyorum 26
kalktım 52
kalmak istiyorum 46