Zı перевод на португальский
1,356,681 параллельный перевод
Bir dakikamızı ayıracağız, sessiz bir dakika, çaresiz bir dakika, şüphe dolu bir dakika, Reid'in yeterince güçlü olacağını umacağımız bir dakika.
Vamos parar um momento, um momento de silêncio, um momento de desespero, um momento de dúvida, um momento de esperança que o Reid seja forte o suficiente para isto.
Bırak şu evrensel zırvaları. "Mutlu Noeller" diyeceksin.
Não comeces com essa treta politicamente correta.
Kiliseye gitmeye hazır mıyız?
Quem está pronto para ir à igreja?
Gece yarısı ayininde buluşacağımızı sanıyordum.
Julgava que iam ter connosco à Missa do Galo.
Bu arada, emekli bir futbol yıldızıyla reklam çekmek isterseniz tanıdığım biri var.
Olhe, se precisar de uma ex-estrela de futebol para fazer publicidade, conheço um tipo.
Merhaba Bay ve Bayan Phillips. Bu kız arkadaşım Mary, bu da kızı Heather.
Sr. e Sra. Phillips, esta é a minha namorada, Mary, e a filha dela, a Heather.
Mutlu anınızı bölüyor muyum?
Estou a atrapalhar a happy hour?
Bak, eğer kızına geri dönmek zorundaysan burada her şey kontrol altında.
Se tiver de ir cuidar da sua filha, está tudo controlado aqui.
Millet! Bu yeri boşaltmanızı istiyorum. Evet sen.
Atenção a todos, quero que abandonem o local.
Adınızı ve adresinizi bana Şerif verdi.
O xerife deu-me o seu nome e morada.
Birkaç ay önce onu otoyolun yukarısında aldığınızı biliyorum.
Parece que lhe deu boleia há alguns meses.
Peracchio'nun son görüldüğü bardan başlamanızı öneririm.
Sugiro que comecem pelo bar onde o Peracchio foi visto pela última vez.
Kendi kızımı oldukça iyi koruyabilirim, teşekkür ederim.
Sou perfeitamente capaz de proteger a minha filha, obrigada.
Benim küçük kızımı çalmaya çalışıyor. Ve eğer bir kazaya neden olduğumu öğrenirse...
Quer levar a minha menina, e se descobrir que eu causei um acidente...
- Ne istiyordu? Reddington'dan kurtulmamızı.
Um tiro certeiro no Reddington.
Adamı asacağız demiyorum, yaklaştığımızı söylüyorum.
Não digo que tenhamos o suficiente para tramar o tipo. Digo que estamos... Estamos perto.
Az önce tanıştığınızı sanıyordum.
Não tinham acabado de se conhecer?
O yüzden Reid'i yalnız yollamadım.
Por isso não mandei o Reid até lá sozinho.
Yapacağımız şey şu.
Portanto, isto é o que vamos fazer.
Hepiniz bir dakika ayırdınız mı?
Todos pararam um momento?
Seni yalnız bırakayım da üç hayaletinin gelmesini bekle.
Vou deixar-te a sós para seres visitado pelos teus três fantasmas.
- Bakarız.
- Veremos.
Adam dünyanın en ünlü plansız gebelik örneği.
A gravidez não planeada mais famosa do mundo.
"Yerel Yıldız, Florida State Takımına Alındı."
"Estrela Local Recrutada pela Florida State."
Birbirimize zaman tanımamız gerektiğini söylemiştin ya?
Lembras-te de teres dito que devíamos dar espaço um ao outro?
İlk torunumuz olacağı zamana sakladığımız şişe değil mi bu?
Espera, não é a garrafa que estávamos a guardar para quando tivéssemos um neto?
Üçümüz harika bir aile olacağız.
E nós os três seremos uma grande família.
Haksız değilsin.
Não estás errada.
Doktorla konuşmalısınız.
- Precisa de falar com o médico.
- İşte ziyaretçi kartınız. - Gerçekten mi?
- Aí tem o cartão de visitante.
Harika, hepiniz buradasınız.
Óptimo, estão todas aqui.
Beni ya da Keith Richards'ı değil, ama biz bu yönden kutsanmışız.
Menos eu ou o Keith Richards, nascemos com esse dom.
Tamam, Danielle, işte şöyle yapacağız.
Muito bem, Danielle, é o seguinte...
Siz iki kız orada iyi anlaşıyor musunuz?
Vocês as duas estão a dar-se bem aí?
Atlamak için iyi bir köprü arıyorsanız, en iyisini biliyorum.
E se procura uma boa ponte de onde saltar, conheço as melhores.
İş yerinde rahatsız ettiğim için özür dilerim.
Carl? Desculpe incomodá-lo.
Yalnız seyahat eden bir kadın arıyorum.
Procuro uma mulher a viajar sozinha.
- Bir kaydınız olduğunu umuyorum. - Evet.
- Talvez tenha um registo.
Düşünme ve kıçını kaldırıp buraya getir böylece sonunda başladığımız işi bitirebiliriz.
Não penses nisso, e anda já para cá para finalmente terminarmos o que começámos.
O çok tuhaftı. Gerçek bir yalnız.
Ela era peculiar, uma verdadeira solitária.
Sorun değil, beni yalnız bir gezgin olarak düşün.
Está tudo bem. Considere-me um companheiro de viagens.
İnşaat alanlarından numuneler toplamak için ERT'yi gönderin, aracı kurtardığınız yerden başlayıp oradan genişletin aramayı.
Manda uma equipa reunir amostras de locais de construção, começando por onde encontraram o carro, dispersando a partir daí. Eu trato disso.
Tanrım, bunlar yakalamaya çalıştığımız adamlar.
Credo, são pessoas que tentámos virar.
Evet, ama dünyanın Lou Capote'leriyle Reddington'ı alamayacağız.
Não vamos apanhar o Reddington com pessoas tipo o Lou Capote.
Ben... Onu terk ettim ve biz velayet savaşındayız.
Deixei-o, estamos a disputar a custódia.
Ve ihtiyacımız olanı bulana kadar inceleyeceğiz.
Vamos dissecá-la até encontrarmos o que precisamos. Isto é extremo, até para ti.
Hiçbir soru sorulmadan, borç tahakkuk etmeden, arkadaşlığımız bozulmadan devam edecek.
Sem quaisquer perguntas, sem dívidas, com a nossa amizade intacta e a florescer.
Çünkü biz, iş arkadaşı olarak değil, suç ortağı olarak keşfedeceğimiz yeni topraklara sahip olacağız.
Pois teremos novas terras para desbravar. Não como colegas de trabalho, mas como companheiros.
Kız kardeşini kullanarak onu saklandığı yerden çıkarmaya çalışıyor.
Está a atraí-lo usando a irmã dele. Estamos a ir a casa dela.
O güvende olunca kız kardeşini görürsün.
Quando estiver seguro, vão ver a irmã.
Kendine bir araba çarptıracak olursan, kız kardeşimden daha iyisini bulamazsın.
Se vai ser atingida por um carro, a minha irmã é a melhor pessoa.