A point Çeviri Türkçe
17,682 parallel translation
Without motives or witnesses, we've got nothing but self defense, and Dwight's got a point.
Sebebi ve tanıklar olmadan elimizde meşru müdafaadan başka bir şey yok. Ve Dwight haklı.
He might have a point.
- Haklı olabilir.
Like he's just Hunterphobic to prove a point.
Sanki bir şey kanıtlamak için Hunter'lardan hoşlanmıyormuş gibi.
Is there a point to this babble? Your "Golden Frieza" state.
684 ) \ fs36 } Senin Golden Freeza formun çok fazla fiziksel güç tüketiyor.
- The man has a point.
- Adam haklı.
Struck a nerve while I was making a point.
Doğruları söyleyerek damarına bastım sanırım.
There was a point in my career where I wanted to quit.
Benim de kariyerimde bırakmak istediğim bir an vardır.
He's just trying to intimidate you to prove a point.
İspatlamak için korkutmaya çalışıyor. Bu bize zaman kazandırmalı.
He's got a point.
O haklı.
The kid has a point.
Çocuk haklı.
Ray has a point.
Ray haklı. Bunu daha fazla içimde tutamam.
They reach a point about eight clicks from here. Truck breaks down.
8 km. uzağımıza kadar gelebilmişler, sonra araç bozulmuş.
Maybe she's got a point.
Belki haklıdır.
I flew for 13 hours and 35 minutes, if you have a point, it's time.
13 saat 35 dakikalık bir uçuşla buraya geldim. Bir diyeceğin varsa, tam zamanı.
We could do like a... like a point / counterpoint kind of thing.
Karşılıklı atışma gibi bir şey yapabiliriz.
I was just... trying to prove a point.
Bir şey kanıtlamaya çalışıyordum sadece.
The Savior has a point.
Kurtarıcı haklı.
Yeah, I suppose you have a point.
Evet, sanırım haklı olduğun noktalar var.
Boy Scout's got a point.
İzci çocuğun hakkı var.
Do you have a point?
Bir amacınız mı var?
I'm nothing, but my dad used to drag me and my brother to St. Paul's when he wanted to make a point.
Hiçbirinden değilim ama küçükken babam, ne zaman bir şey öğretmek isterse kardeşimle beni St. Paul'e götürürdü...
I don't know your pain, but I make it a point never to look back.
Acını bilemiyorum ama asla geçmişe bakmamaya önem veririm.
I just wanted revenge and that's all I wanted and stuff, but... I mean, it's a lot harder just living your life full of hate and everything, so I just figured, at one point, I was like, " I'm kind of done with just being mad at everyone,
Başka bir arzum yoktu ama yalnızca nefretle yaşamak gitgide daha zor bir hal alıyor.
Then at some point, even a teenage boy has all the toys that they want. And they say, "i... I'm done."
Bir noktada, genç bir erkek bile tüm istediği oyuncaklara sahip olmuş olur ve "Benden... artık bu kadar" der.
Point is, I'm taking a step back... and, if you ever... change your mind, want me to step up again, let me know.
Demek istediğim, geri adım atıyorum... ve eğer... fikrini değiştirip benimle olmak istersen, bana haber ver.
Since you are so chatty, maybe you can tell us why a CIA agent is running point on a missing sailor.
Madem çok konuşkansın, o zaman belki bize neden bir CIA ajanının kayıp bir denizciyi aradığını söyleyebilirsin.
Actionable intelligence led to a specific point within the Spin Ghar.
Kayda değer bir istihbarat Sefid Dağları'ndaki spesifik bir noktayı gösterdi.
All right, gives us a starting point.
Tamam bize bir başlangıç noktası veriyor yani.
" It was registered to a Roberto Rosselini of Potts Point, Sydney.
Araç, Potts Point, Sydney'den Roberto Rosselini adlı birine aitti.
Angela, try to keep up, all right? I'm talking about the particulates that I found in the skull. That, combined with the wound's triangular shape, could actually point to a lot of things here, okay.
tamam mı ben kafatasında bulduğum partikülerle ilgili konuçcam göğsündeki yaralanmaya neden olan üçgensel nesne bir çok şey olabilir tamam mı golf sopası bahçe küreği veya çekicin arkası olabilir farkettiysen tam söylediğim şeylerin ortasındaydım tamam demek istediğin?
I mean, I can see nothing organic or problematic in any test that would point to a source for your symptoms.
Yani, testlerinde semptomlara sebep olabilecek organik ya da problemli bir şey görmedim.
That is such a good point.
Bu çok güzel bir nokta.
It'll certainly be a talking point.
- Milletin ağzına sakız olacağı kesin.
At a certain point, it stops being the vampires'fault that the town is like this... And it starts to be yours.
Bu açıdan bakarsak kasabanın bu halde olması artık vampirlerin değil senin suçun.
Protestors are taking to the street in massive numbers, and police and community leaders are at a loss as to what to do at this point, citing that...
Protestocular büyük kalabalıklar hâlinde sokaklara iniyor. Polis ve yetkililer bu noktada neler yapılacağı konusunda kararsızlar.
At this point, I think we have to accept the fact that he is a legitimate existence in your life.
Bu noktada, sanıyorum ki onun hayatında gerçekten olduğunu kabul etmeliyiz.
You continue to give up power on all these other provisions that appear to be a lot more expensive and important, all in an attempt to drop this one small point.
Sırf bu küçük noktayı bırakmak için, çok daha pahalı ve önemli görünen diğer bütün şartlardaki gücünüzden vazgeçmeye devam ediyorsunuz.
I-I got a job to do at this point, right?
Neticede bitirmem gereken bir iş var elimde, di'mi?
Sold to Mr. Feldmen for two point seven million dollars.
2,7 milyon dolara Bay Feldman'a satmış bulunuyoruz.
They're gonna come by here at some point today to tell you that she jumped off a bridge.
Buraya gelip sana köprüdeki Bir noktadan Kendini aşağıya attığını söyleyecekler.
Your friend is dead, and that's a sad thing, but at this point, the best thing that could happen would be if there's something you can tell me... names, people, any information at all
Arkadaşının ölmesi üzücü bir olay. Ama bu noktada başına gelebilecek en iyi şey bana bir şeyler anlatman. İsimler, insanlar, partiden bize verebileceğin herhangi bir bilginin faydası dokunabilir.
Regina said the rendezvous point with Robin is a half day's walk into the woods.
- Regina'ya göre Robin'le buluşma yeri ormanın içinde yarım günlük mesafede.
My point is, you're a relationship person.
Demeye çalıştığım... Sen ilişki insanısın.
Okay, can I just point out the absurdity that you ask this uncle to advise you and not this uncle, who hung a Valentine's banner outside of his office that said, "Mitchell, you're the best husband, father, and lover."
Sevgililer gününde ofisinin kapısına "Mitchell, sen muhteşem bir koca, baba ve sevgilisin" pankartı asan bu enişten dururken tavsiye almak için bu dayına başvurmanın abesliğine dikkat çekmek isterim.
Point is, I can't kill anyone with a super dog that doesn't exist.
Asıl nokta şu, ben hiçbir zaman varolmamış bir süper köpekle hiçkimseyi öldürmedim.
An operator pilots it until it acquires a visual lock on its target, at which point it can be ordered to eliminate that target without any further input.
Operatör pilot hedefin görüntüsüne kilitlenildiği anda başka bir şeye ihtiyaç duymadan hedefin yok edilmesini emredebilir.
Point is... if you're looking for a success story, it ain't Kevin.
Ana fikir şu ki ; eğer bir başarı hikayesi istiyorsan bu Kevin olamaz.
I mean, at a certain point, you're either clean-shaven - or you're Abraham Lincoln, right? - No.
Bir noktada ya sinek kaydı gibi olmalı ya da hacı sakalı gibi haksız mıyım?
Well, my point is that there's a chance Shady Grady keeps all his records non-digital as well.
- Varmak istediğim nokta Hilebaz Grady'nin tüm kayıtlarını sayısal olmayan biçimde tutma ihtimalinin varlığı.
Leaking fresh oil from a spot with a perfect vantage point of Lorraine's room.
- Lorraine'in odasını izlemek için mükemmel bir noktada sızan taze yağ.
We know that at some point at least, he owned a pair of size-11 Luzzattos.
En azından 45 numara Luzzatto ayakkabısı olduğunu biliyoruz.
point 398
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
point and shoot 18
point is 259
point made 26
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
point and shoot 18
point is 259
point made 26