English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ A ] / And at that time

And at that time Çeviri Türkçe

2,901 parallel translation
And at that time, we'll have the medallion.
Ve o zaman, madalyon bizim olacak.
And at that time South Africa was very conservative.
O zamanlar Güney Afrika çok muhafazakardı.
Please forgive our revelries, but we cannot believe our good luck. That being able, at one time, to rid the world of an Akkadian and, at the same time, erase the memory of your legendary failures.
lutfen affedin kralim, ama iyi sansa inanmiyoruz olme vakti geldi artik hicbirsey ayni degil akad, dunyayı kurtarmak icin ve aynı zamanda, hafızalarını silmek efsanevi hatalari.
- Both his driver and spotboy were with him at that time.
Şoförü ve ayakçısı o sırada yanındaymış.
Me, and some other guys who were hanging around at that time.
Ben ve o sırada oralarda olan birkaç eleman.
And look at that time on the board... 107 and 42 / 100, an incredible time for this colt making the first start in his career.
Şu zamanlama sonuçlarına bakın. 107'ye 42 / 100. Böyle bir tay için ilk yarışında inanılmaz bir skor.
And all of a sudden you show up here... this time of night... because you heard that I made tamales at the house?
Şimdi birden karşıma çıkıyorsun hem de bu saatte. Evde tamale yaptığımı duydun diye mi?
You come to that launch site at 5 : 00 p.m., you take my hand and I'll show you who can't time travel.
5'te kalkış alanına gel, elimi tut ve zamanda yolculuk yapılıyor muymuş gör.
- Because we didn't know at that time, and headlines like this would have guaranteed a mass panic.
- Çünkü o zaman bunu bilmiyorduk ve böyle manşetlerin toplu paniğe yol açması garantiydi.
The last time I checked, I think it's the Kid and I's reputation... that's "making the big move" for you, isn't it?
Son baktığımda büyük atıIımın için itibarını yükseltenler bizdik.
Now, it is accepted that the accused's rivals in this case provoked the incident but, at the same time, the severity and viciousness of the accused's reaction went far beyond self-defence.
Bu olayda sanık, hasımları tarafından kışkırtılmıştır ama aynı zamanda şiddetli ve ahlaksızca tepkisi kendini savunmanın çok ötesine geçmiştir.
And by the time your mother and your other brothers got in the act, uh, we collared almost the whole family. And I remember you sitting at the dinette table like a frozen deer through the whole bloody thing and me thinking, "That poor kid."
Ve lanet olayın başından sonuna kadar yemek odasındaki masada, donmuş bir ceylan gibi oturduğunu hatırlıyorum ve "Zavallı çocuk" diye düşündüğümü.
At that time I was singing... Khoya Khoya Chand... Khula aasmaan and then took a shot!
O sırada da Khoya Khoya Chand Khula Aasmaan söylüyordum ve sonra topa vurdum.
That was years ago, and, at the time, I was extremely high.
Bu yıllar önceydi ve o zamanlar bayağı bir uçmuştum.
And did that part, just expressed myself, like I say, honestly expressed myself at that time.
Şu kısmını yaptım, sadece kendimi ifade ettim, hep söylediğim gibi, o zaman dürüstçe kendimi ifade ettim.
I didn't expect that... And at the same time, it couldn't end any other way!
Bunu beklemiyordum! Ve aynı zamanda başka bir şekilde de sonlanamaz!
And I could look at that picture and look at him at the same time.
Hem o resme hem de ona aynı anda bakabiliyordum.
I think that Beverly Dollarhide and Jason Dollarhide knew at one time what happened to Nicholas Barclay.
Bence Beverly Dollarhide ve Jason Dollarhide vaktiyle Nicholas Barclay'e ne olduğunu biliyor.
Figures that little tramp would be doing you and chase at the same time.
O sürtüğün aynı anda hem seninle hem de Chase'le yattığını bilmiyordum.
I really thought it was just an excuse at the time, that you were going to prison and you thought it'd be easier if you didn't have someone waiting for you, but it weren't.
Bunun bir bahane olduğunu düşündüm gerçekten. Hapse girecektin, dışarıda seni bekleyen biri olmazsa daha kolay olurdu. Ama öyle değildi, yanılıyor muyum?
This is war, Beca, and it is my job to make sure that my soldiers are prepped at go time with three kick-ass songs sung and choreographed to perfection.
Bu bir savaş, Beca ve askerlerimin mükemmel senkronla üç dehşet şarkıyı söyleyeceğinden emin olmak da benim görevim.
It's like that time when I was eight years old and I was at the petting zoo and I tried to feed the llama, but instead of taking a little lick, he grabbed my whole arm and pulled it through the fence.
Tıpkı sekiz yaşındayken evcil hayvanat bahçesine gittiğimde, lamayı beslemeye çalışırken, birazcık yalamak yerine kolumu yakalaması ve beni çitin üzerine çıkarması gibi bir şeydi.
I heard a ping that pierced me, and, well, you wouldn't have heard it unless you were an Angel at the time.
Bir ses duymaya başladım. Eğer önceden melek değilseniz siz duymamışsınızdır.
I've wanted to call you since that night at Scandals, and, look, it's taken me a while, but for the first time in my life,
Scandal'daki o geceden sonra seni aramak istedim ve- - Biraz uzun sürdü ama hayatımda ilk defa hislerim hakkında dürüst olmaya çalışıyorum.
Are you aware you are all grown men, and that as such, it should be at least somewhat beneath you to waste my time on what seems to be no more than a pissing match?
Yetişkin insanlar olduğunuzun ve bu işin zamanımı boşa harcamama sebep olan sidik yarışı olduğunun farkında mısınız?
How is it that you and I both spent so much time at the alibi, but we never hooked up?
Barda o kadar vakit geçirmemize rağmen nasıl oldu da hiç birlikte olmadık?
Digital cameras are the new aesthetic that's coming to cinema, and at the same time, we're going to mourn the loss of film.
Dijital kameralar sinemanın yeni estetiği haline geldi, ve aynı zamanda, filmlerin yok oluşunun yasını tutuyoruz.
And that was just at the same time as these cameras kind of appeared.
Ve bu kameralarda bu şekilde ortaya çıktı.
You have to be an artist and a technician at the same time, you know, and that's an interesting combination.
Aynı zamanda hem artist, hem de teknisyen olmanız gerekiyor ve bilirsiniz, bu ilginç bir kombinasyon.
And the only way to really capture that, at that time, was digitally.
Ve o zaman bunları yakalamanın tek yolu dijitaldi.
I'm good at being that guy that you find yourself spending more and more time with until you meet your husband.
Ben kocanla tanışana kadar bolca vakit geçirdiğin erkek olmakta iyiyim.
You know, if you spent less time at the black cat and more time studying for the bar exam, you wouldn't be fetching your boss anything because at law firms, they have assistants for that.
Eğer Black Cat'de daha çok vakit harcamak yerine avukatlık sınavına çalışsaydın amirini hiçbir şeyle beslemek zorunda kalmazdın çünkü avukatlık bürolarında bu işi yapan asistanlar var.
'Cause it was at a time when they were taking instruments and shit out the schools and all of that type of shit.
Çünkü her şey bi anda gelişti Enstrümanların ve diğer bokların dahil edilmesi vs. Nesil kavramlarının ( eski-yeni okul ) ortaya çıkması ve diğer boklar.
Total recluse. Disappears for months at a time and then pops up with a gadget that changes everything.
Aylarca ortadan kayboluyor ve birden her şeyi değiştirecek bir cihazla ortaya çıkıyor.
At this time, no one is being allowed in or out of the city. This blast may be related to the rash of skyscraper bombings that began with the synchronized attack in America on January 16th causing Chicago's Willis Tower and Seattle's Columbia Center collapse.
hiç kimsenin ne şehir içine girmesine nede çıkmasına izin veriliyor.
Sometimes I have to remind myself to look up and think about the things that I want, and then I did, and... ( Sighs ) And there you were, standing in the wrong place at the wrong time, I guess.
Bazen canlanmayı kendime hatırlatmam gerekir ve istediğim şeyleri düşünürüm, sonra yaptıklarımı ve sen oradaydın yanlış zamanda yanlış yerde sanırım.
Like, the bubbles that go- - You know it burns and it tickles at the same time!
sanki köpükler gibi gidiyor- - bilirsin yakar ve gıdıklar aynı zamanda!
It's no excuse, but I was pretty messed up at the time and you just kind of got caught up with that.
Bahane değil ama, zor zamanlar geçiriyordum. İşte sana da o zaman denk geldi.
And at the time of his arrest, you suspected that Mr. Harris had a partner.
Onu tutukladığınızda, bay Harris'in bir ortağı olduğundan şüphelendiniz.
The professor said that Neil thought he could see past, present, and future all at the same time.
Profesör Neil'in geçmiş, gelecek ve şu anı aynı anda gördüğünü sandığını söyledi.
Marlowe will settle up her debt to society, and I think that it's high time that I stepped up to the plate and bought a home for myself and the woman I love.
Marlow topluma olan borcunu ödemiş olacak. Bende kendim ve sevdiğim kadın için bir adım atıp yeni bir ev almanın tam zamanı olduğunu düşünüyorum.
That was scary and humiliating at the same time- - the two things that make me cry.
Hem korkunç, hem aşağılayıcı Beni ağlatan iki duygu aynı anda -
Thank you so much for coming out, you guys, and as for your question earlier, the case that we were following at the time was the David Parker ray case.
Geldiğiniz için teşekkür ederim ve önceki sorunuzun cevabı da şöyle, o zaman David Parker Ray vakasına bakıyorduk.
I mean, the baby's great, but, uh, we really haven't had time to do the whole getting married thing so that's been rough, and Sean's been working double shifts at the cannery.
Yani, bebek harika ama şu evlenme işini halledecek vakit bulamadık. O yüzden zor zamanlar geçiriyoruz ve Sean da fabrikada çift vardiya çalışıyor.
Then Dr. Webber and I decided that without any blood left to circulate, his heart would not restart, so we called time of death at 8 : 52 P.M.
Sonra Doktor Webber ve ben, dolaşım yapacak kan kalmadığı için kalbinin çalışmayacağına kanaat getirdik ve saat 20.52'de ölüm saatini ilan ettik.
I wish I'd had that kind of ability to explode like Ralph does and still control it at the same time.
Keşke benim de Ralph'in yaptığı gibi patlayan bir yeteneğim olsaydı. Aynı zamanda da bu yeteneği kontrol altında tutabilseydim.
And then of the convictions where they actually get jail time, when you work your way all the way through the numbers, what you're looking at is that out 3,223 perpetrators, only 175 end up doing any jail time whatsoever.
Ve gerçekten hapis cezası aldıkları mahkumiyetlere gelince baktığınız rakamlar arasında sonuna kadar gittiğinizde 3,223 saldırgandan sadece 175'nin herhangi bir hapis cezası aldığını görürsünüz.
Given what's happened, it's understandable that your opinion would color your testimony. But I just want to know what you said, what you did and what you were thinking at the time.
Olanlar düşünülünce, fikrinin ifadeni etkilemesi anlaşılabilir ama ben sadece ne dediğini öğrenmek istiyorum, ne dedin ve o sırada ne düşünüyordun?
Well, we... we, we met for a few drinks and a quick bite to eat, chatted for a few minutes in his car, said good night and... and, er, that's the last time I ever saw him. Where?
Birkaç kadeh bir şeyler içtik ve biraz da atıştırdık birkaç dakika arabasında sohbet ettik ve vedalaştık ve onu en son orada görmüş oldum.
It may seem strange that South African record companies didn't do more to try and track down Rodriguez, but, actually, if you look back at the time we were in the middle of apartheid, the height of apartheid.
Güney Afrikalı plak şirketlerinin Rodriguez'i araştırmaması biraz garip gelebilir,... ancak geri dönüp baktığınızda,... ırkçılığın tam ortasındaydık, ırkçılığın doruğundaydık.
Remember that one time that your foot nudged the, uh, the homecoming halftime fireworks display, and when they finally went off, they were all aimed at the...
Hani şu ayağının burkulduğu eve dönüş maçının arasında havai fişek gösterisinin olduğu zaman fişekler patladığında hepsi şeye doğru çevrilmişti. Su kulesine.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]