But in time Çeviri Türkçe
6,262 parallel translation
But in time She won't remember a single thing.
Ama zamanla, birini bile hatırlamaz oldu.
But in time you can get reconstructive surgery.
Ama yerine estetik ameliyat olabilirsin.
Take your time, 007, but in five minutes the head of the Joint Security Service is going to walk through that door, and I've got to explain to him how one of our agents decided to potter off to Mexico, all on his own, and cause an international incident.
Acele etme 007 fakat beş dakika sonra Birleşik Güvenlik Biriminin yöneticisi şu kapıdan içeri girecek ve ona ajanlarımızdan birinin nasıl kendi başına Mexico'ya gitme kararı aldığını ve uluslararası bir olaya neden olduğunu açıklamam gerekecek.
But I think I can say that for the first time since I've been in America, I'm really happy.
Ancak Amerika'ya geldiğimden beri ilk defa gerçekten mutlu olduğumu söyleyebilirim.
but I've felt stuck in the middle for a long time and that's been a real challenge.
ama kendimi uzun zamandır arada kalmış hissediyorum ve bu gerçekten çok zor.
You and I could both spend a lot of time and money in court to prove that I'm right... but that would just make our lawyers wealthy... while my product dies instead of being on television... like it could be right now.
Haklı olduğumu kanıtlamak için ikimiz de mahkemelerde para ve vakit harcayabiliriz. Ama bu sadece avukatlarımızı zengin eder. Ürünüm de televizyonda olması gerekirken yok olur gider.
But, she said the greatest book of all time... is called Leo's Toy Store... by some old guy called Warren...
Ama dediğine göre gelmiş geçmiş en büyük kitap... Lev'in Tostosu. Yazarının adı da Savaş...
And none of us knew it at that time, but our world was about to explode over the issue of slavery in America.
O sırada hiçbirimiz bunu bilmiyorduk ama dünyamız Amerika'daki kölelik olayları yüzünden perişan olmak üzereydi.
Well, it's just... It's just nothing feels better than sitting in that tub but it just gets so dull looking at your toes all the time.
Sadece, hiçbir şey o küvette öylece oturmanın tadını vermiyor ama sürekli ayak parmaklarına bakmak, sıkıyor bir müddet sonra.
No doubt it's gonna help you in court, but after what you've done, you're gonna serve time.
Mahkemede sana faydası olacaktır ama yaptıkların için hüküm giyeceksin.
I have some two dozen boys and girls in the club, not all of them attend regularly, but considering the short time, we've made good progress.
Kulübümüze hatırı sayılır miktarda öğrenci geliyor,... bir kısmı devamlı gelmiyor,... ama kısa süre içinde oldukça ilerleme kaydettik.
But in four years, a man has time to think.
Uzun süre hapiste kalınca insanın düşünmeye vakti oluyor.
( SOPHlE ) Now she's one of Britain's brightest talents, ..but the singer Amy Winehouse has cancelled yet more gigs, ..this time in Norway,
Britanya'nın en büyük yeteneklerinden Amy Winehouse hastaneye yatırıldıktan sonra bu sefer Norveç'teki birkaç konserini iptal etti.
To beguile the time, look like the time. Bear welcome in your eye, your hand, your tongue. Look like the innocent flower but be the serpent under't.
Büyülemek için zamanı, zaman gibi görünsen ve gözünde, elinde, dilinde memnuniyet bulundursan zararsız bir çiçek gibi görünüp altında yatan yılan olsan.
Our hostess keeps her state but in best time we will require her welcome.
Ev sahibemiz yerinden ayrılmasa da isteyeceğim sizlere "hoş geldiniz" demesini uygun bir zamanda.
A fire started but we managed to get out in time and you were never here.
Yangın başladı ama zamanında çıkmayı başardık ve sen orada hiç olmadın.
Well, I've been sucker punched a lot in my time, but never by a girl.
Hayatım boyunca birçok kez kandırıldım ama hiçbiri bir kız tarafından değildi.
When something truly terrible happens, it causes ripples in time, but they can go both ways!
Korkunç bir şey yaşanacağı zaman zamanda dalgalanmalara sebep olur, ama iki şekilde de gerçekleşebilir.
It's normal to seek comfort in your time, and to look to God or to Jesus but you're gonna need to take your hands off my body!
Böyleme bir zamanda rahatlama aramanız ve Tanrı ve İsa'ya dönmeniz normal ama ellerinizi bedenimden çekmeniz gerekiyor!
But time made me realize.. ... that we were both living in two different stories at the same time.
Ama zamanla fark ettim ki, aynı anda iki farklı hikâyede yaşıyorduk.
But in the past few days. " After spending some time with myself.. ... in the middle of the sea, I was haunted by the same questions again.
Ama geçen bir kaç günde, kendimle biraz zaman geçirdikten sonra denizin ortasında, aynı sorular aklıma takıldı.
"As with all the cases, " you can walk away at any time, " but if you don't get to the location in time,
"Bütün çantalarda istediğiniz an vazgeçebilirsiniz ama zamanında oraya ulaşamazsanız bomba patlayacak."
Sometimes I feel that I am in England but it's just for a short time.
Bazen İngiltere'ye kısa bir süreliğine gelmişim gibi hissediyorum.
And I think they're having a great old time up there and, you know, I hear from him now and then, but it was tough for him to live in Philadelphia.
Orada iyi vakit geçiriyordur herhalde. Arada bir ondan haber alıyorum. Ama Philadelphia'da yaşamak ona biraz zor gelmişti.
It's time to do it again, but in the here and now.
Bunu tekrar yapma vakti ama bu sefer burada.
I don't know, but the next time that I could see, I was in a small room, and everything was red, like, um, like a darkroom.
Bilmiyorum, ama bir sonraki gördüğüm şey küçük bir odadayım ve her şey kırmızı sanki fotoğraf karanlık odası gibi.
- Of course, that's not what the movie is about at all, but I loved that my mom, to her, that's what the movie was about, a boy who goes back in time and hangs out with his mom.
Film elbette sadece bununla ilgili değil. Ama annem için filmin, geçmişe gidip annesiyle takılan bir çocukla ilgili olmasını sevdim.
But then again, they didn't wanna get me down in between takes all the time.
Her çekim arasında beni aşağı indirmek istemiyorlardı.
People come in and out of our doors all the time, Ken, but they don't walk out with $ 4 million of Birds Eye products. Of course they do.
İnsanlar kapımızdan sürekli girip çıkar Ken ama giderken 4 milyon dolar değerindeki Birds Eye ürünlerini alıp götürmezler.
I'm not saying this to lead you on or make you more interested, but the next time you come in here, please bring a date.
Bunu seni ayartmak ya da daha fazla ilgini çekmek için söylemiyorum ama buraya bir daha geldiğinde lütfen yanında bir kadın da getir.
You know, I just had a little time on my schedule, so I thought we'd squeeze this in, but what in the hell is going on in here, man?
Evet, programımda boşluk vardı. Bunu araya sıkıştıralım istedik. Burada neler oluyor?
Now, Mr. Burke, I know that you think that nothing seems to make sense in this town, but one very important detail you haven't mentioned is that you were in a big-time accident with a very large semi,
Bay Burke, bu kasabadaki hiçbir şeyin mantıklı görünmediğini düşündüğünüzü biliyorum ama bana bahsetmediğiniz çok önemli bir ayrıntı var. Büyük bir tırla çarpışarak bir kaza geçirmişsiniz.
Now, each of these things on their own could be a coincidence, but the likelihood that all of them would happen together to the family and friends of this same group of people in the same span of time is astonishingly low.
Bu olayların her biri tek başına tesadüf olabilirdi, ama tüm bu olayların aynı gruptaki insanların aile yakınları ve dostlarının başına aynı anda gelmiş olması ihtimali şaşılacak derecede düşüktü.
I thought I was just a tomboy. So, I got into sports, I started coaching football, and I wrestled hogs in my free time, but no matter what I did, I never felt at home in my own skin.
Bu yüzden spor yapmaya başladım, futbol koçluğu yapmaya başladım boş zamanlarımda domuzlarla güreştim ama ne yaparsam yapayım kendi bedenim evimmiş gibi hissetmedim.
But all that time, like for years, or really for, like, decades really, this one tree has been sitting in this one place not doing anything until tonight, when it, like, stopped the car.
Ama onca zaman, hatta onyıllar boyu belki de o ağaç, olduğu yerde duruyor, hiçbir şey yapmıyordu ta ki bugün o arabayı durdurana kadar.
But at the same time, something died in us both.
Ama aynı zamanda, her ikimizde de birşeyler ölmüştü.
Not that you'd understand that or care, but I looked in on her from time to time.
Sizin anlayabileceğiniz bir şey değil ama zaman zaman ona göz kulak oldum.
I... I've been trying, but I ran out of what Dr. Dan gave me last time.
Deniyorum, ama geçen sefer Dr. Dan'in verdiği bitti.
Normally loyal to their orginization but only in a time of emergency will they help.
Normal zamanlarda kendi ülkeleri için çalışan bu kişiler acil durumlarda bize yardım ederler.
His back hurt a little, but not like some other time in the past... when the pain was intolerable
Sırtı ağrıyordu fakat eskiden acının dayanılmaz olduğu zamanlardaki kadar değil.
I was sent back in time to kill Hitler, but I accidently went too far back in time and ended up in this place.
Hitler'i öldürmek için zamanda yolculuk ettim, ama yanlışlıkla zamanda fazla geri gitmişim. Kendimi burada buldum.
Many have gossiped about it in whispers, and every one of us in the room already Kent it well, but that's the first time I've ever heard Dougal proclaim he's Hamish's father.
Pek çok kişi fısıldayarak dedikodusunu yaptı ve odada bulunan her birimiz gayet iyi biliyorduk ama Dougal'ın Hamish'in babası olduğunu ilan ettiğini ilk defa duydum.
In time ye can do what ye want, but not until I give my permission.
Vakti gelince istediğini yaparsın! Ancak ben izin verinceye kadar değil!
Um, well, only for... I mean, you know... we met in Houston, then we spent a few days together, and then this whole week... you know, I came here... but, you know, I've been at his place the whole time so...
Yani sadece, biliyorsun Houston'da tanıştık sonra birkaç gün birlikte geçirdik sonra bu koca hafta var, buraya geldim ama biliyorsun, o zamandan beri evindeydim, yani...
But... how did you manage all this in so little time?
Lakin bu kadar kısa zamanda tüm bunlarla nasıl başa çıktın?
But I want your hotel in a month's time.
Ama bir ay içinde otelinizi istiyorum.
But this time, in Central Park, for a crowd of children and only a few feet off the ground.
Fakat bu sefer, çocuklar için Central Park'ta ve yerden yalnızca 4 metre yükseklikte.
It's hard work at first, and you'll need the extra training, but you'll be on 24k straightaway, and there's no reason why you couldn't be on 30 +, in a couple of years time.
Başta zor gelebilir, eğitim alman gerekecek ama maaşın hemen 24 bine çıkacak birkaç yıl içinde de her şey yolunda giderse 30 bini geçebilir.
But for the first time, there is to be a man aboard, just three weeks after the Russians say they orbited Yuri Gagarin around the earth.
Fakat ilk defa Yuri Gagarin'in yörüngeye ulaştığının söylenmesinin ardından üç hafta geçmişken bir insan uzaya çıkmak için hazırlanıyor.
Now Rene's got her own ideas, but every time I call, no answer.
Rene'in kendince fikirleri var ama ne zaman arasam cevap alamıyorum.
But... every time I shut my eyes, all I see is him, trapped in that capsule.
Ama ne zaman gözlerimi kapatsam tek gördüğüm şey onun kapsülde tıkılıp kalması.
but in the end 317
but in order to do that 29
but in my defense 43
but instead 336
but in the meantime 283
but in a good way 48
but in 118
but in my experience 31
but in fact 88
but in my opinion 26
but in order to do that 29
but in my defense 43
but instead 336
but in the meantime 283
but in a good way 48
but in 118
but in my experience 31
but in fact 88
but in my opinion 26