In hindsight Çeviri Türkçe
181 parallel translation
It is very difficult, in hindsight, to describe what it was like living in a country where everyone was always searching for everything.
O zamanlarda herkesin sürekli bir şeyler aradığı bir ülkede yaşamanın nasıl olduğunu tarif etmek oldukça güçtü.
Which, in hindsight, turned out to be an error.
Sonradan bir sorun olduğunu anladık.
In hindsight, I am a great escape artist, is not it?
Her şeyi bir yana gerçekten harika bir kaçış sanatçısıyım değil mi?
And I guess in hindsight, it was all a big mistake.
Şimdiki büyük bir hata olduğunu anlıyorum.
In hindsight I think my sister and I we owe it to my father's death that we have survived because they selected children who had problems who'd lost parents or whose parents could no longer look after them to go on the Kindertransport.
Şimdi düşünüyorum da galiba kız kardeşim ve ben hayatta kalmamızı babamın ölümüne borçluyuz çünkü Çocuk Sevkıyatı için sorunları olan ailesini kaybetmiş veya aileleri artik onlara bakamayacak olan çocukları seçiyorlardı.
In hindsight, perhaps we should have given him his medication, O'Neill.
Belki de ona ilaçlarını versek iyi olur, O'Neill.
And in hindsight it was unfortunate.
Ve gez talihsiz oldu.
In hindsight it was a blunder, sir, that later made short work of your fine victory, and cost lives.
Gez bu bir gaf, efendim, Bu daha sonra yapılan kısa çalışma güzel bir zafer, ve maliyet hayatını.
- Perhaps in hindsight.
- Belki daha ilerde.
All right, I guess in hindsight... I probably should've let the guy eat with his hands.
Evet, aslına bakarsanız adama elleriyle yedirmem gerekiyordu.
In hindsight, Nathalie left me hanging like that on purpose.
Şimdi görüyorum ki, Nathalie başarızlığıma sanki özellikle göz yumdu.
Yeah, Robert, in hindsight, maybe faxing that letter wasn't the best idea, but I think Marie was only trying to help.
Evet Robert, o mektubu yollamak iyi bir fikir değildi ama Marie sadece... Dur bir dakika!
And in hindsight, I appreciate that.
Ve işin gerçeği, buna müteşekkirim.
In hindsight I could see it coming.
- Şimdi düşündüm de sanırım anlıyorum.
I mean, but everything's twenty-twenty in hindsight.
Ama sonradan her şeyin iç yüzü açıklığa kavuşacak.
Most miracles occur in hindsight. Why don't I ever feel better after I talk to you?
Çoğu mucize çok sonradan ortaya çıkar.
In hindsight, it was just a bad judgment call.
Sonradan düşününce kötü bir karar verdiğimi anlayabiliyorum.
In hindsight, I have to say it was not the smartest move to burgle a house belonging to a chap of the temperament of Vince Crush because he was quite excitable and very inventive in his violence.
Sonradan anlaşıldığı üzere, Vince Crush mizacında birinin evini soymak olasılıkla hiç de akıllıca bir hareket değildi çünkü şiddet açısından çabuk telaşa kapılan, oldukça yenilikçi biriydi.
That is easily said in hindsight.
Bu kolaylıkla görülebiliyor.
Maybe, in hindsight...
Belki, öyle görünüyor...
In hindsight, he could've just been shitting himself.
Kendi iğnesine olanları çok geç anladı.
Of course, I guess in hindsight, I should have seen it coming, but...
Tabii şimdi geriye bakıyorum da, bunun olacağını tahmin etmeliydim.
In hindsight.
Geçmişe bakınca.
In hindsight, I couldn't have done it without them.
Düşündüm de, onlar olmasaydı yapamazdım.
In hindsight, it's probably just as well that I couldn't.
Sonradan anladım ki, belki de doğru yapmıyordum.
Patterns like this are clearer in hindsight.
Bu tip modeller olaylardan sonra netlik kazanır.
More and more I conflate maintaining this road with maintaining my life, a life which, in hindsight, seems as if it happened to someone else, a life which seems like a novel written by another.
Gitgide bu yolu da kendi hayatıma benzetmeye başladım. Sanki başkası tarafından yazılmış, sanki başkası tarafından yaşanmış değerini sonradan anladığım hayatıma...
In hindsight, not one of their better decisions.
Daha sonradan bunun en iyi yol olmadığı anlaşıldı.
I'm not gonna sit there and have them rake me over the coals about every decision I've made these past two years that they don't agree with in hindsight.
Orada oturup son iki senede verdiğim ve aynı fikirde olmadıkları bütün kararlarım hakkında beni azarlamalarına izin vermeyeceğim.
And in hindsight, I think it was good for him.
Sonradan anladım ama sanırım bu onun için iyi oldu.
In hindsight, breaking the Sadie news to them that way?
Sadie'yle ilgili bu önemli haberi bu şekilde vermek...
In hindsight, obviously, a monumental error in judgment.
Sonradan anladığım kadarıyla, belli ki, büyük yanlış bir karardı.
In hindsight if you are not so involved in the investigation and take a suicide case as a murder case we can't find out that this Beijing girl was murdered
Şey... eğer bununla ilgilenmediysen, ve bir cinayet davasına bakmak istiyorsan öldürülen şu Beijingli kızı araştırabiliriz.
But in hindsight I probably should have informed someone.
Ama daha sonra önemini anladığımda sanırım başka birilerini de bilgilendirmeliydim.
Only in hindsight do you realize how something as small as raising your hand can change your entire life.
Önemi sonradan ortaya çıkacak küçücük bir el kaldırmanın tüm hayatınızı kökten değiştirebileceğini düşünebiliyor musunuz?
But then, of course, everyone's always smarter in hindsight.
Ama sonra, elbette herkesin aklı sonradan başına geliyor.
Well, in hindsight, maybe not so good idea.
Bir kez daha düşününce, o kadar da güzel bir fikir gibi gelmiyor.
What I wrote then, I see now in hindsight,
Sonra onları gördüm be yazdım.
In hindsight, we should have targeted the cancer.
Düşündüm de, kanseri hedef alsak daha iyi olurmuş.
And of course in hindsight as we look back, all of the signs were staring us in the face- -
Ve elbette şimdiki aklımızla geriye dönüp baktığımızda, belirtiler net olarak görünüyor- -
In hindsight, maybe that's something I should have mentioned.
Sonradan anladım ki bir şekilde ima etmeliydim.
In hindsight, I might have taken it a bit too far.
Geriye dönüp baktığımda, biraz fazla ileri gitmiş olabilirim.
They said that we would be held accountable to facts not as they are in hindsight but as they appeared to us at the time.
Her şeyin üstesinden gelinip, ört bas edilebilir demişlerdi. Onlar her ne kadar hedefte olmasa da, en az bizim kadar endişeliler.
No, although in hindsight, you're right, that should be considered the jackpot.
Ne? Hayır, ama tekrar düşününce, haklı olduğunu söyleyebilirim, o turnayı gözünden vurma olarak sayılabilir.
In other words, with the benefit of hindsight, it's obvious.
Aslına bakılırsa, şimdi anlıyorum. Çok açık.
But Dr. Butters was in the ER that day. He didn't have the luxury of hindsight, he had to call it.
Ve geçmişe bakarak rahatça konuşma lüksüne sahip değildi.
It only happens like that in hindsight.
Biliyorsunuz işte, keşke şöyle olsaydı, keşke böyle olsaydı.
In retrospect, yes, we should've canceled the horse-drawn carriage, but hindsight is 20 / 20.
Aslında faytonu iptal etmemiz gerekirdi ama akıl edemedik.
In hindsight, we realised that it was radiation, but at that time, we didn't know what it was.
"Radyasyon hastalığı", atom bombasının en önemli mirası olarak kalmıştı.
One of the best things that Sergio did... with hindsight the fact was that... on having seen that the USA had shut itself up... in the Green space and it was not going out to the streets of Iraq...
Sergio'nun, yaptığı en iyi şeylerin biri... olayların kavrama yeteneğinde o vardı... bizim gördüğümüz Amerika kilitlendi... Yeşil alanda ve o caddeleri Iraklılara bırakmadılar...
Hindsight being 20 / 20, I should have told you sooner What your role was in all of this.
Yaşanan tüm bu olaylardaki rolünü sana daha önce söylemem gerektiğinin geç de olsa farkına vardım.
hindsight 20
in his bedroom 16
in high school 193
in his infinite wisdom 17
in his own way 38
in his defense 27
in his office 49
in his heart 21
in history 31
in his car 20
in his bedroom 16
in high school 193
in his infinite wisdom 17
in his own way 38
in his defense 27
in his office 49
in his heart 21
in history 31
in his car 20
in his house 18
in his head 18
in his room 52
in high 25
in his 52
in his way 22
in his eyes 23
in his case 29
in his hands 21
in his words 17
in his head 18
in his room 52
in high 25
in his 52
in his way 22
in his eyes 23
in his case 29
in his hands 21
in his words 17