To be happy Çeviri Türkçe
10,885 parallel translation
We want you to be happy And taken care of.
Mutlu olmanı ve sana bakılmasını istiyoruz.
I'd like her to be happy.
Onun mutlu olmasını isterim.
I'm happy, and I want everyone to be happy.
Ben mutluyum ve herkesin mutlu olmasını istiyorum.
Pretend to be happy.
Mutlu gibi yapamıyordum.
You don't have to pretend to be happy for me.
Benim için mutlu olmuş rolü yapmana gerek yok.
- I love you and want you to be happy.
- Çünkü seni seviyorum ve mutlu olmanı istiyorum.
Matthew loved you and wanted you to be happy.
Matthew seni sevdi. Mutlu olmanı isterdi.
We just want Linus to be happy.
Linus mutlu olsun istiyoruz.
You could at least pretend to be happy for me.
Benim adıma seviniyormuş gibi davranamaz mısın?
Because otherwise we had a mama that was trying to be happy with the family, but she was a little bit bored with the family.
Çünkü aksi takdirde, annemiz ailesiyle mutlu görünmeye çalışan biri oluyordu. Ama ailesiyle biraz da sıkıldığı aşikardı.
He always wants people to be happy and he does his best to make that happen.
Her zaman insanlar mutlu olsun ister. Bunu sağlamak için de elinden geleni yapar.
You deserve to be happy.
- Mutlu olmayı hak ediyorsun.
I don't get to be happy, Max.
Ben mutlu olamam, Max.
I want you to be happy, Syd.
Senin mutlu olmanı istiyorum, Syd.
Do you not want him to be happy?
Onun mutlu olmasını istemiyor musun?
Of course I want him to be happy.
Elbette onun mutlu olmasını istiyorum.
I mean, I want him to be happy, I don't want him to...
Mutlu olmasını istiyorum, ben sadece onun...
I want him to be happy.
Mutlu olmasını isitiyorum.
But you don't want him to be happy with someone else?
Ama başka birisiyle mutlu olmasını istemiyor musun?
Maybe I'm not supposed to be happy.
Belki de benim mutlu olmamam gerekiyor.
I just didn't have time to be happy.
Sadece mutlu olmaya zamanım yoktu.
You're just trying to remember what it feels like to be happy.
Sadece mutlu olmanın nasıl bir duygu olduğunu hatırlamaya çalışıyorsun?
Naturally I'd be happy to take as much of the credit as possible, but it was really Mrs Harding's idea.
Elbette mümkün olduğunca tüm iltifatı üstlenmek isterim fakat aslında Bayan Harding'in fikriydi.
Your mom and dad must be happy to have you coming home.
Annen ile baban eve döndüğün için çok seviniyordur.
There are many men who will be happy to hear she is no longer engaged.
Onun artık nişanlı olmadığını duyunca sevinecek çok adam var.
Please, I'm just so happy to be able to help.
Lütfen, yardım edebilirsem ne mutlu bana.
Tell me, Brown Jenkins, is it possible to get everything one wants and not be happy?
Söyle bana Brown Jenkins... her şeyi istediğim gibi elde ederek mutlu olamaz mıyım?
Oh, the old girl is set at her lowest strength, but I'd be happy to show you what she's capable of.
Yaşlı kız en düşük kuvvetine ayarlı. fakat onun ne kadar yetenekli olduğunu gösterirsem mutlu olacağım.
I'd be happy to give both a try.
Her ikisini de denemek isterim.
Oh, and if you ever feel like doing a little free shopping I'd be happy to turn the other away.
ve eğer bedavaya alışveriş yapmak istersen diğerini geri çevirmekten memnun kalırım.
Can we just, can we just take this-this time right now, to be happy about something? The fact that we got Bennett and his crew.
Benett'i ve ekibini yakaladık mesela.
Which is hardly to be wondered at, when her only sister has wrecked her chances of a happy, fulfilling life.
Biricik kız kardeşinin, mutlu ve tatmin edici bir hayat yaşama şansını elinden aldığı düşünülürse gittiğine şaşırmamak gerek.
I believe we are right together but I so very much want to feel that you're happy for me, as I'd be happy for you, my darling.
Birlikte olmamız gerektiğine inanıyorum. Fakat senin de benim adıma mutlu olduğunu hissetmeyi öyle istiyorum ki. Tıpkı benim de senin için mutlu olacağım gibi, hayatım.
It's a boy. I never knew I'd be so happy to have a son.
Bir oğlum olacağı için hiç bu kadar sevineceğimi düşünmezdim.
And-and I'm just happy to be here.
Ve burada olduğuma çok mutluyum.
Oh, I-I just assumed after that incident in the parking lot with that bitch in the Lexus, you wouldn't want me to. But, yeah, I'd be happy to help out in the class.
Otoparkta duran Lexus'un içinde yaşanan o fahişe hadisesinden sonra beni istemezsiniz diyordum ama tabii, sınıf işlerine seve seve yardımcı olurum.
I don't know how happy they'll be to see you, but you don't belong here anymore, either.
Seni gördüklerinde ne kadar sevinirler bilmem ama sen de buraya ait değilsin artık.
I want you to see the gifts I offer, the happy lives that they can live... and what you'll be ripping away from them... if you still refuse to join me.
Onlara sunduğum hediyeyi görmeni istiyorum. Yaşayabilecekleri mutlu hayatları görmeni istiyorum. Ve bana katılmayı reddedersen onlardan neyi söküp alacağını.
- Okay, well, you'll be happy when you don't have me to worry about anymore.
- Tamam çok güzel, artık benim için üzülmeyeceğine mutlu olmalısın.
They will be happy to see me here.
Ne zaman beni görseler yüzlerinde güller açıyor.
I'm just happy I get to be out front here.
Artık önplanda olacağım için mutluyum.
You will be happy to know I spent my honeymoon in England.
Balayını burada geçirdiğimi bilsen çok sevinirsin sanırım.
I've tried to put up with daily sadness and be happy.
Kötülükleri bir kenara bırakıp mutlu olmayı deniyordum.
We were so happy to be together again.
Tekrar birlikte olduğumuz için çok mutluyduk.
Anyway, I'm so happy. I prefer to be alone.
Ama çok mutluyum, yalnız olmayı tercih ederim.
I do not think Brujo would be happy to see me.
Büyücü'nün beni gördüğüne sevineceğini sanmıyorum.
Well, then, any information you have, I'd be more than happy to pass it along.
Öyleyse elindeki bilgileri seve seve ona iletirim.
I'd be happy to help you.
Size yardım etmekten mutluluk duyarım
Well, I'm happy to be here.
Burada olduğum için mutluyum.
I would be more than happy to have officers stationed on-site.
Memurları görevlendirmekten mutluluk duyarım.
I don't think I'd ever been as happy to be cold as I was then.
Üşüdüğüme bir daha hiç o kadar sevinmeyeceğim bence.
to be continued 170
to be honest 1950
to be on the safe side 18
to better days 18
to be loved 19
to bed 99
to be more precise 22
to be blunt 18
to be quite honest 33
to be or not to be 51
to be honest 1950
to be on the safe side 18
to better days 18
to be loved 19
to bed 99
to be more precise 22
to be blunt 18
to be quite honest 33
to be or not to be 51
to be with you 30
to begin with 126
to be honest with you 224
to be free 36
to be fair 354
to be completely honest 27
to begin 33
to be perfectly honest 76
to be frank 90
to be sure 151
to begin with 126
to be honest with you 224
to be free 36
to be fair 354
to be completely honest 27
to begin 33
to be perfectly honest 76
to be frank 90
to be sure 151
to be clear 133
to be specific 31
to be precise 156
to be 126
to be alone 26
to be married 16
to be safe 60
to be exact 289
to be truthful 21
to be specific 31
to be precise 156
to be 126
to be alone 26
to be married 16
to be safe 60
to be exact 289
to be truthful 21