English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ T ] / To eat

To eat Çeviri Türkçe

24,618 parallel translation
Yeah, I used to eat like them.
Evet, eskiden ben de onlar gibi yerdim.
Let's get something to eat, and when can we get more of this shit?
Bir şeyler yiyelim. Bu maldan daha fazla ne zaman alabiliriz?
Do you want to eat something?
Bir şey yemek ister misin?
And I need to eat something with meat in it, so whatever you're going through, you multiply that shit by a thousand and you're nowhere near where I am.
Ve de içinde et olan bir şeyler yemem gerek. O yüzden başından her ne geçiyorsa bunu binle de çarpsan benim yaşadıklarımın yanına yaklaşamazsın.
Can I offer you something to eat?
Yiyecek bir şeyler ister misin?
I mean, with the others, I don't want to eat a whole can by myself.
Yani, diğerleri de varken hepsini tek başıma yemek istemiyorum.
We had to eat that family of hobbits.
O hobbit ailesini yemek zorunda kaldık.
Richard, look, I'm sorry we had to eat hobbits.
Richard, bak. Hobbit'leri yemek zorunda kaldığımız için üzgünüm.
I'm sorry we'll soon have to eat your igua- - Dragon.
Üzgünüm ama yakında yememiz gerek şey senin iguan ejderhan olabilir.
Most days we barely had enough money to eat.
Çoğu zaman yemeği bile zor bulurduk.
And don't think I wasn't tempted to eat it on the way back.
Eskiden benim de yemek için ayartılmadığımı sanma.
- Ah, two of my incubees off to eat the world.
- Kuluçkamdan çıkan iki yumurtam dünyayı yemeye gidiyorlar.
Well, can I make you guys something to eat?
Size yiyecek bir şeyler yapabilir miyim?
Do you want to debate or do you want to eat?
Münakaşa etmek mi istiyorsun yemek yemek mi?
I could use a bite to eat, though.
Randevu iptal. Ama bir şeyler yiyebiliriz.
"You're gonna have to tuck in your tie-dye if you want to eat here."
Neyse, sonra ona "Burada yemek istiyorsan renkli tişörtünü içeri sokmak zorunda kalacaksın." dedim.
I'm willing to eat some.
Ben birazını yemeye gönüllüyüm.
You're trying to eat dessert when they just served salad.
Sana salata verilmişken, tatlı yemeye yelteniyorsun.
Well, I am... off to eat.
Ben yemeğe gideyim.
All this food and nothing to eat.
O kadar gıda var ama yenecek hiçbir şey yok.
I'm not letting you kill an old woman whose only cold-blooded ruthless mission is to eat a ginger snap.
Tek acımasız görevinin kurabiye yemek olduğu yaşlı bir kadını öldürmene izin veremem.
Francisca : Do you want something to eat?
Yiyecek bir şey ister misin?
I wanted to order it, but my dad said if I did, I had to eat the whole thing, so...
Ben sipariş vermek istemiştim, Baba'da eğer siparişi verirsem hepsini yemek zorunda olduğumu söylemişti, o yüzden...
Do we have to eat it raw?
çiğ mi yemek zorundayız?
Do you want to eat dinner with me tonight?
Bu gece benimle yemek yemek ister misin?
You haven't gotten anything to eat.
- Hiçbir şey yemedin.
I can see that I'm bringing you something to eat.
Sana yiyecek bir şeyler almak emin olacak.
You want to eat?
Sen yemek ister misin?
I told him to eat more kale.
Ona daha çok lahana yemesini söylemiştim.
He will also tell the boss to eat it?
Patronun da mı içmesini söylüyor?
Make sure to eat them.
Onları mutlaka ye.
You wanna get something to eat?
Birşeyler yemek ister misin?
I'm not going to eat you.
Seni yemeyeceğim.
Why would you want to eat that in Los Angeles?
Evet. Los Angeles'ta neden onu yemek istiyorsun ki?
I just stopped for a bite to eat.
Yemek için durmuştum.
Writers are actors who gave up, so they're allowed to eat.
Senaristler, aktörlüğü bırakan insanlar oldukları için yemek yiyebilirler.
- Nothing to eat here.
- Burada yenecek bir şey yok.
I never had kids, but you got to eat.
Hiç çocuğum olmadı ama bir şeyler yemeniz gerek.
One of the guys I'm meeting was lost at sea once. Had to eat a jellyfish.
Buluşacağım adamlardan biri bir keresinde denizde kaybolup denizanası yemek zorunda kalmıştı.
I had to eat outside with the class rooster.
Yemeğimi sınıfın horozuyla dışarıda yemek zorunda kalmıştım.
Someone will bring you something to eat.
Biri size yiyecek bir şeyler getirecek.
We wouldn't have had to if you'd let us eat your stupid iguana.
Eğer aptal iguana'nı yememize izin verseydin, zorunda kalmazdık.
To make jokes, eat a meal, tell stories.
Şakalar yapabilir, yemek yiyebilir, hikâyeler anlatabilirler.
We just want to say whatever you do, don't eat the mem'bries.
Ne yaparsanız yapın, sakın "mem'berry" lerini yemeyin demek istiyoruz.
I can't be expected to have shit put in front of me, and eat it, and be ready for my race tomorrow!
Bu lanet şeyden aldığımı beklemiyordum, ve yemeyi, yarınki yarışa hazır olmayı!
You can go to the movies, eat popcorn.
Sinemaya gidip, patlamış mısır falan yersiniz.
If you're going to eat it this is the way to go, right?
Yiyeceksen böyle olması gerekiyor değil mi?
I don't like to let the members see me eat.
Üyelerin beni yemek yerken görmesini sevmiyorum.
Too sad to eat.
- Yemek çok acıklı. - Pasta bunun için değil mi zaten?
I-I can't say what I normally say, I can't even eat what I normally eat if I want people to be okay around me.
... normalde konuşmam gerektiği gibi konuşamıyorum normalde yemem gerektiği gibi bile yiyemiyorum tabii insanların çevremde olmaktan rahatsız olmamalarını istersem.
There's a very good chance he's going to kill and eat me.
Beni öldürüp yeme olasılığı çok fazla.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]