Eat more Çeviri Türkçe
993 parallel translation
Eat, Menachem, eat more
Yiyin, Menahem, daha yiyin.
I wish you'd eat more.
Keşke daha çok yeseydin.
Ought to eat more fruit, eh?
Tombulun teki, değil mi? Daha fazla meyve yemesi gerekiyor.
You'll eat more spaghetti and like it.
Daha da çok yiyip seveceksin.
You must eat more solids...
Katı yiyecekler tüketmelisiniz...
Eat more, get fat.
Biraz ye de, kilo al.
I'll just eat more food.
İçkileri alalım. İçmek yerine biraz daha yiyeceğim.
You eat more.
Nedir bu tavır?
Them miners can eat more beans than they raise in all of Boston.
Madencilerin hepsi Boston'da büyüdüğü için daha çok fasulye yiyebilirler.
Indians eat more spicy.
Kızılderililer daha baharatlı yerler.
Eat more reassured.
Daha güvence altına alın.
The priest wants you to eat more.
Peder senin daha fazla yemek yemeni istiyor.
Eat one more!
Bir tane daha dene.
I wanted to eat Christmas pudding once more in my life
Hayatımda bir kez daha Noel pudingi yemek istemiştim.
All we want to hear out of you is one more little yip, and we'll cut ya up and eat ya raw.
bu belli oluyor. Hepimiz havlamanı tekrar duymak istiyoruz seni parçalara ayırıp çiğ çiğ yeriz.
Don't eat any more sandwiches.
Norman, daha fazla sandviç yeme.
If that weighs more than 2, I'll eat the cat-o'- nine-tails.
Eğer bir kilo gelirse kırbaçlanayım.
I need more. I don't eat less hearty than he does.
Onlardan daha az yiyo sayılmam.
But I can eat twice more. - Get out of here!
Fakat ben iki defa daha yiyebilirim.
Stéphane, an hotel with a bed and perhaps something more to eat.
Stéphane, yatağı olan bir otel belki de yiyecek bir şeyler daha buluruz.
Don't eat it any more.
Artık yeme.
A bigger pie, more slices, more to eat for everybody!
Daha büyük pasta, daha çok parçaya ayrılacak.
It would have meant more to eat.
Daha fazla yiyeceğimiz olurdu.
Eat your fill, there, s plenty more.
İstediğin kadar ye, daha bir sürü var.
I thought you... I thought you weren't gonna eat any more chocolate.
Artık çikolata yemeyeceğini sanıyordum.
Have more to eat.
Bunu yemeyecek mi?
Sure you got nothing more to eat than crackers?
Demek şu krakerlerden başka yiyecek birşeyin yok, ha?
At first we will have to work more and eat less.
İlk etapta daha çok çalışıp daha az yemeliyiz.
All of the animals do more work and eat less than on other farms.
Diğer çiftliklerde hayvanlar daha çok çalışıp daha az yiyorlar.
The more words you say, the more you'll have to eat.
Ne kadar çok konuşursan o kadar çok lafını yutarsın.
We never fished nor killed any more than we could eat.
Ihtiyacimiz olandan fazla avlanmadik.
But you have to eat a few more dumplings first!
Biliyorum. Sen bizim kahramanımızsın!
In Paris, people eat better and in Paris people make love, well, perhaps not better but certainly more often.
Paris'de insanlar daha güzel yemek yer..... ve Paris'de insanlar sevişir. Şey belki daha iyi değil ama..... kesinlikle daha sık.
They say that the more of them you eat, the more they increase by adding water.
Onlardan ne kadar çok yersen su katarak da o kadar çok çoğaldıklarını söylüyorlar.
Let's not eat pumice stones any more
Bundan sonra sünger taşı yemeyelim.
You eat tomatoes in bed once more, and you scrape the seeds off the sheets.
Bir daha yatakta domates yiyip de çekirdeklerini çarşaflara sıvama.
- So, enough politics. Eat some more.
- Bu kadar siyaset yeter.
You need more to eat.
Daha çok yemek yemelisin.
He will not eat it, my dear any more than you are eating yours.
Yemeyecektir, canım senin yediğinden daha fazlasını yiyeceğini sanmıyorum.
You got to eat, honey. it's more than just yourself you're eating for, remember?
Yemeğini yemelisin tatlım. Unutma artık yalnız kendin için yemiyorsun.
The trattoria won't let us eat any more.
Lokanata artık bize yemek vermez.
I promise that we'll still eat soup together in Paris. The only difference will be that it'll be more nutritious!
Sanırım Paris'te birlikte içeceğimiz çorba... çok daha besleyici olacaktır!
When this earth gets enough to eat and there are no more wars or diseases or famines, this is going to be a garden of eden.
Dünyada herkese yetecek yemek olduğunda... ve savaş, hastalık ve kuraklık yok olduğunda burası bir cennete dönüşecek. İyimserliğiniz iç ferahlatıyor, Bay Chambers.
I've brought you men who love to fight even more than they love to eat!
Sana yemek yemekten çok savaşmayı seven adamlar getirdim.
I don't eat less'earty than he does and I drink a lot more.
Ondan daha iştahsız diilim, üstelik... daha fazla içiyom.
Just to eat and live - he had more fight in him for that than he knew what to do with, and I watched him with a feeling of awe.
Sadece ye ve yaşa - yapacağını düşündüğünden de fazla mücadele etti bu uğurda, ve ben de huşu içinde izledim onu.
There's much more than we can eat.
Yiyebileceğimizden fazla var.
She might believe you more if you gave her something to eat.
Eğer ona yiyecek bir şey verirseniz size daha çok inanır.
Eat some more.
Biraz daha ye.
I can't take it any more, you eat
İnat etme! ye!
Eat a couple a more meals.
Birkaç öğün daha yemek yersiniz.
more 1904
moreno 58
moretti 68
moreau 46
morello 30
morelli 46
more or less 614
more than you know 97
more than you think 24
more drinks 21
moreno 58
moretti 68
moreau 46
morello 30
morelli 46
more or less 614
more than you know 97
more than you think 24
more drinks 21
more tea 49
more than you 43
more than ever 118
more than you can imagine 30
more than anything else 28
more than me 30
more than enough 37
more than you'll ever know 22
more to the point 94
more than anything 252
more than you 43
more than ever 118
more than you can imagine 30
more than anything else 28
more than me 30
more than enough 37
more than you'll ever know 22
more to the point 94
more than anything 252