Dem Çeviri İngilizce
492 parallel translation
"Evet, evet azizim, " kıdem tazminatını da unut o zaman, ha? "
"Yes, yes my dear, except for the elimination commision, eh?"
Babamın treni kalkmadan önce, kalan son saatlerinden dem vurarak muhtemelen muhteşem bir zaman geçiriyorlar.
Ah, they're probably having a grand time talking about the few hours they got left before Pop's train leaves.
Şapkalı olan kadın.
Die Dame mit dem Hut.
- Şuradaki masadan.
Von dem Tisch dadruben.
Stolpchensee'de kışları gecelerin çok uzun olduğundan ve yapacak pek bir şey olmadığından dem vurdu.
The evenings were so long, there's nothing to do at Stolpchensee. Very well.
" Uyanık tutar onları işte o dem...
" that slepen all the night with open eye -
Çanlar çalmaz mısınız?
Won't you ring dem bells?
Bu kıdem ve tecrübeyle geri dönmenize izin mi verdiler?
They let you go back with your experience and seniority?
Dağlardan dem vuruyorsun madem, milyonlarca dönüm toprak atsınlar üstümüze!
If thou prate of mountains, let them throw millions of acres on us.
Benim hanım her dem yalnız kalmayı hiç sevmediğinden yakınıyor.
My old lady's always complaining. She doesn't like being left alone.
Oh, evet, ne dem...
Oh, yes, I see the...
Sırra kıdem bastı sanki.
He seems to have vanished.
İşte yine o terimler.
WELL, THERE GO THOSE TERMS AGAIN. TO FURNISH YOUR, "DEM ISE,"
Vefatınız sonrası normalin üzerinde sıkıntı çekecek bir karınız ya da aileniz var mı?
Now do you Have a wife or fam i ly Who might su ffer beyon d A reasonable po i nt Your dem ise?
ama thompson kıdem sahibidir.
But thompson has seniority.
- Tik tak sesleri geliyor.
Was ist in dem Paket? Was tickt denn da?
Burada masa ve... kıdem söz konusu.
It's about this desk... and seniority.
Sizin devlet adamlarınız ve politikacılarınız, huzurlu bir şekilde bir arada yaşamaktan dem vurup vursunlar. Biz burada bunu gerçekten yaşıyoruz.
Your statesmen and politicians keep talking about peaceful coexistence but here, in our milieu, we really practise it.
Sen devam et.
Was ist los mit dem?
Babacığım, bu kıdem tazminatını almak için çok mücâdele ettik.
Papa, we fought hard for this severance pay.
Yasadan dem vuracaksanız önce siz uygulayın.
If you want to cite law, then obey it yourself.
# Dem vuruyorlar aşkın köleliğinden Sanki inanıyorlarmış gibi gönülden #
Talk of romance's thrall as if they believed it all
Kıdem tazminatımla bir kıyafet aldım.
I bought a suit with my severance pay.
İki yıllık sınır görevi kıdem için dört yılla eşdeğerdir.
Two years on the border count double for seniority.
Kıdem.
Seniority.
Kıdem, evet.
Seniority. Yeah.
Bana kıdem vermeleriydi...
I could just see them pinning captain bars on me and...
Ne dem ¡ st ¡ m?
What did I tell you?
Dün gece ne dem ¡ st ¡ m, hatirliyor musun?
Do you remember what I was talking to you about last night?
Franz, bu kuşa bir sandalye getir.
Franz, ein Stuhl unter dem Vogel.
Kamyondan inin!
- Ja. Kommt von dem Wagen runter. Los, dalli.
Kıdem olayı.
Seniority.
Ben onu yıkamam, yıkamam!
Dem-o-li-tion! Dem-o-li-tion!
Oh them golden slippers Sanırım şöyle
Oh, Dem Golden Slippers. It goes like this. They played at the Starlight Bar on Hester Street.
Biliyor musun, kıdem tazminatımla ve kitabımdan gelecek avansla Peru balayımızı gerçekleştirebiliriz şu güneş tapınaklarını görmeye gideriz, ha?
You know, with my severance pay and the advance on my book... I think we can afford that honeymoon trip to Peru... to the temples of the sun.
İyi şanslar dem, bu kötü şans getirir.
Don't say that, it's bad luck.
Her dem taze ağaçların bile budanmaya ihtiyacı vardır!
Even evergreens need pruning!
Dostluğunuzdan dem vurmuş.
He spoke of your friendship.
Bu kürkler yüzünden biz de mecburen eve gitmek üzereydik içinde elma suyu ve hintli hava alanı var.
Und wir muss gehen zu dem Hause, bitte, for es gehe eine Freunde sind there in the appelsuss, or in der Flugplatz.
Tek bildiğim, çok sayıda personelin işten çıkarılacağı üstelik, kıdem sırası da gözetmeyecekler.
All I know is that they've got to fire a large number of people.. .. and not even going by seniority.
Rüzgarın varlığı ise her dem bakiydi ezeli rüzgar sürekli olarak sinirleri harap ediyordu.
And always there was the wind... the ever present wind, constantly grating on the nerves.
Kendiliğinden büyüyen bir ormanı hayatta ilk sefer gördüğünden dem vurdu korucu saf saf.
It was the first time, the forester told him naively, that he had ever seen a forest grow of its own accord.
Kahretsin, çok salağım!
Dem, I'm so stupid!
Kararı veren mahkemeler azınlık işçilerinin haklarını korumak için geçerli kıdem sistemlerini bozmamıştır.
The ruling held that courts could not upset valid seniority systems to protect the rights of minority workers.
Kupu ne demıştım?
What's her cup size?
Sürekli sevişmek isteyen kadınlar kullanır bunu.
Women, It Make Dem Wan'Love All The Time, Yuh Know.
- Arkamda Jimmy Fingers oldukça beni hiçbir hapishane tutamaz. Tahliye mi edildin?
- Dem Let You Out?
Kimi spor ceketinden, kimi tenis ayakkabısından dem vuruyordu.
We were arriving, ones with porting coats e others with tennis,
Yıkamam!
Dem-o-li-tion...
Yazdığı her sayfada artan endişesinden dem vuruyor.
And every subsequent entry is replete with the anxiety that he feels.
Kahretsin!
Dem!
deme 332
demiş 290
dempsey 21
demir 35
demek 970
demek istediğim 2063
demektir 116
demetrius 36
demiştin 153
demedim mi 43
demiş 290
dempsey 21
demir 35
demek 970
demek istediğim 2063
demektir 116
demetrius 36
demiştin 153
demedim mi 43
demek istiyorum ki 208
demek istedim 68
demek istiyorum 56
demek öyle 522
demek istiyorsun 52
demek istediğim şu 35
demek ki 147
demek istedim ki 26
demek istiyor 19
demek istediğini anladım 17
demek istedim 68
demek istiyorum 56
demek öyle 522
demek istiyorsun 52
demek istediğim şu 35
demek ki 147
demek istedim ki 26
demek istiyor 19
demek istediğini anladım 17