Hoş değil Çeviri İngilizce
5,782 parallel translation
Bariz olan haberi vermem hiç hoş değil ama şu anda olacak son şey her şeyin kontrolün altında olması.
Well, I hate to report the obvious news, but the last thing you are right now is under control.
- Hiç hoş değil.
Not cool.
Bu hiç hoş değil.
That's not cool.
Hoş değil demek?
Not cool, huh?
- Ne kadar hoş değil mi?
- OH, ISN'T THAT NICE?
Hiç hoş değil bu.
That's not very nice.
Ama bu bir kenara, bu tip barbarlık hiç mi hiç hoş değil.
But put that aside, this type of barbarism is utterly objectionable.
Baba bu hiç hoş değil.
! - Dad! That's...
- Yaptığın hiç hoş değil dostum.
- Not cool, man.
Max, bu yaptığın hiç hoş değil.
Max, that is not appropriate.
- Hayır, bir bayanın yaşını tartışmak hiç de hoş değil.
No, it's not polite to discuss a lady's age.
Elbiselerini çıkarıp başka bir insanı düzmek hiç hoş değil.
It is never OK to take off your clothes and grind on another person.
Hoş değil.
It ain't pretty.
Yani kadınlar erkeklerle aynı kapasitede iş yapamıyor diye aynı derece saygı göstermemek kesinlikle hiç hoş değil. Ve neden yapamasınlar ki?
Like, just because women don't make as much as guys do to do the same job, it's totally not cool that they aren't given the same amount of respect.
Hoş değil ama haklısın.
Not cool, but true.
Hiç hoş değil.
not cool.
Ama yüzünü boyayan kadınlar hiç hoş değil.
But women who paint their faces are not nice.
Bedava olması hoşuma gidiyor, ama... hatırladıkları son saç stillerini üzerimde denemeleri hiç hoş değil.
I like that it's free, what I don't like is they give you last hair style they remember having.
Hiç hoş değil.
Not cool.
Bu kadar arkadaşının olması içime su serpti ama insanları gözetlemek yine de hoş değil.
I'm impressed you have so many friends. But it's not nice to be a peeping Tom.
Hoş değil, ama yapılması gerek.
Not elegant, but it doesn't have to be.
Bu hiç hoş değil dostum.
Not cool, man.
Ama bardağın dolu tarafındaki Howard hiç hoş değil.
But a glass of neat Howard... that is unpalatable.
Lacey bunlar hiç hoş değil.
Lacey, this is not cool at all.
Söyle hadi lütfen Lee. Çünkü bu gerçekten hiç hoş değil.
Just tell me, please, Lee... because this is actually really not very nice.
Bu hiç hoş değil.
This is not cool.
Hiç hoş değil. Sikeyim bu işi!
This is not cool.
- Hiç hoş değil.
- Unacceptable.
Hiç hoş değil.
- Hey, that's not nice!
Hiç hoş değil.
That is not cool.
- Bu hoş değil.
- It's not nice.
Sence de hoş değil mi?
Ain't that nice?
Sence de çok hoş değil mi?
Ain't that nice?
Tüm dikkatleri üzerine çeken değil, sevimli ve hoş biri ayrıca, iki kepçe vanilyalı dondurma gibi poposu olsun. - Baba!
Not someone who steals the show, but she should be sweet and cute and have a tush like two scoops of vanilla ice cream.
Çok da kötü değil, hoş bir yer.
It's not shabby at all, it's really cozy.
- Kulağa pek hoş gelmiyor, değil mi?
Wow, that really does not sound good, does it?
Ne hoş kokuyor, değil mi?
Mmm... Doesn't that smell good?
Çok hoş bir durum değil ne yazık ki ama bu yüzü tanıyor musunuz?
This isn't very pleasant, I'm afraid but..... do you recognise this face at all?
Ben okula yeni geldim ve inanılır gibi değil yahu bu partide ne kadar çok hoş erkek var öyle.
I'm the new girl in school, and, wow, I cannot believe how many cute guys are at this party.
Çok hoş. Evet, bu ara babamla araları pek iyi değil ben de sürekli onu düşündüğümü göstermek istedim.
Yeah, she and my dad are going through a bit of a rough patch, so I wanted to do something to let her know I was thinking about her.
Ve pazardaki yanlışları ayıkladım, bunu yarattığım zaman, uygulamayı çiftlik hayvanları Telefon Sesleri vardı kulağa hoş geliyor, değil mi?
And then I sort of misjudged the market when I created this, uh, app that had all these farm-animal ringtones. It sounds great, right?
Hoş bir şey değil!
The order is wrong!
Hoş biri değil.
He's not a nice guy.
Çok hoş, değil mi? !
Aren't you delightful!
Bunu söylemek hoş bir şey değil.
That is not a nice thing to say.
Hoş bir yer değil.
It's not a nice place.
Şey, kukla değil. Kulağa hiç hoş gelmedi.
Well, not puppet, that sounds bad.
Bu da kulağa pek hoş gelmedi, değil mi?
- Okay, that didn't sound much better either, did it?
Çünkü hoş bir şey değil.
'Cause it's not a nice thing to say.
Şey... annenin çok hoş bir espri anlayışı vardı. Ama bunlar hayal değil.
Well... your mother had a wonderful sense of humor.
Seyahat umurumda değil. Hatta hoş bile denebilir.
I don't mind the drive it's rather pleasant actually.
hoş değil mi 45
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değildim 75