English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İngilizce / [ V ] / Varsayalım ki

Varsayalım ki Çeviri İngilizce

202 parallel translation
Ama varsayalım ki nerde olduğunu biliyoruz ve iyi koşullar altında olduğunu.
But suppose we knew where there was one? It's in pretty good condition too.
Varsayalım ki motorundan indin ve bana ceza yazacaksın.
Suppose you get down off your motorcycle and give me a ticket.
- Varsayalım ki bu sefer uyarıyla geçiştireceğim.
Suppose I let you off with a warning this time.
Varsayalım ki parmaklarını kırdım.
Suppose I have to whack you over the knuckles.
Varsayalım ki feryad edip başımı omzuna koydum?
Suppose I bust out crying and put my head on your shoulder.
Varsayalım ki onu aldık, ne olacak?
Suppose we take him?
- Seni dinliyorum. Varsayalım ki, dönemi bir hafta uzattın.
Suppose the deadline was put off for a week.
Varsayalım ki, yani diyelim ki...
Like supposing, I mean if one is supposing...
Varsayalım ki, onunla hiç ilgisi yok, adı her neyse.
Suppose this man had nothing to do.
Varsayalım ki uykucu arkadaşının evine gitmesini ve görülmesini istedi.
Supposing she wanted our somnolent young friend to go to her house and be spotted there.
Varsayalım ki, bir gece bir sokakta yüzbaşı Lance ile karşılaştın.
Suppose you found yourself in a dark alley one night with Captain Lance.
Varsayalım ki yaptık.
Suppose they were built.
Varsayalım ki sen haklısın ve kızı yetimhaneye geri gönderdiler.
Suppose you're right and they send the girl back to the orphanage...
Varsayalım ki, her çeşit hile, ahlaksızlık, ihanet ve baştan çıkarma için bir kadın yaratılmış olsun o tam bir insandır.
And to think that if there ever was a woman created for every kind of deceit and vice, of betrayal and debauchery, she's the very one.
Varsayalım ki bir Fransız limanına doğru yol alıyor.
Supposing she is heading for a French port.
Evet, bu uygun tatlı cümleyi anladım ama varsayalım ki bana Rusça başka bir şey sormak istedi.
Yes, I've got that phrase down pretty pat, but suppose the general asks me something else in Russian.
- Varsayalım ki burası Kaptan'ın Tetaragua'dan götürdüğü altınların bulunduğu yer ise...
What if, by chance, that was where...? The gold! The gold that the Captain brought back from Tetaragua...
- Varsayalım ki bana yazdı.
- Let's assume, she / it wrote me.
Varsayalım ki, geminiz sert denizlerde görev yapıyor.
Let us suppose that your vessel is running in heavy seas.
Eh varsayalım ki öyle, onlara ne istediğinizi nasıl söyleyeceksiniz?
Well, maybe not as much as you might suppose.
- Varsayalım ki, kurtulduk, Kaptan...
- Assuming we get out of this...
Varsayalım ki, hepsi de bir kez karşılaştılar.
Suppose they only met once.
- Varsayalım ki doğrudur...
- Supposing it were true —
Varsayalım ki...
Suppose...
Varsayalım ki buldular. Madem olasılıkları konuşuyoruz. Ne olacak?
And if they do, just for the sake of argument?
Varsayalım ki, Profesör Forrester önemli araştırmalarının neticelerini yeğeni Walter'a bıraktı.
Let him assume that Professor Forrester left important research results for his nephew Walter.
Varsayalım ki Mr Kennicut birinin onu kontrol ettiğini gizledi.
Suppose Mr Kennicut hired somebody to check up on his wife.
Ve, varsayalım ki Mrs Kennicut bu kimseyi redetti.
Now, suppose she refuses.
Varsayalım ki vuruldum. Liderliği kim üstlenecek?
Suppose you get hit, who assumes command?
Varsayalım ki, Norris'i her kim öldürdüyse daha önceden ofis süitinizde bulunuyordu, bina dışından gelmemişti.
Let's assume that whoever killed Mr. Norris was already in your suite of offices, didn't come from outside the building.
Varsayalım ki Kisling, Elmyr... ve Modigliani'nin kendisi tarafından resmedilmiş... üç Modigliani tablosunu... yanyana koyduk.
Let's say we could find... a Modigliani made by Kisling... a Modigliani by Elmyr... and one Modigliani by Modigliani.
Varsayalım ki...
Let's suppose...
Evet ve varsayalım ki özellikle bu genç kadını arıyorum.
Yes. And suppose i say... I'm looking for this particular young woman.
Varsayalım ki bu elmalı turtadan bir parça kopardım.
Suppose I cut a piece out of this apple pie.
Ve şimdi varsayalım ki bu parçanın yarısını veya daha küçüğünü keselim...
And now suppose we cut this piece in half, or more or less.
Varsayalım ki 1971'de değiliz ama 1571 deyiz.
Suggest to it that it isn't 1971 but 1571.
Ama varsayalım ki kızınızı üzdüm?
But let's just say I make her cranky?
Varsayalım ki, böyle basit bir rol olmasaydı bir sahnede çıplak görünmeyi ya da tecavüze uğramayı ne bileyim, oynamanı istediği rolü, oynar mıydın?
But for the sake of this discussion, if it wasn't for just a cheap effect would you consider doing a nude scene, or getting raped or whatever the hell it is he wants you to do?
Şey, varsayalım ki, konuşmak istemiyorum?
Well, supposing, for argument's sake, I don't feel like talking?
Varsayalım ki, doğru Ukraynalıyı bulduk ve ona bize zehiri getirmesi için rüşvet verdik.
- Look, suppose we find the right Ukrainian, we bribe him to bring us poison.
Varsayalım ki sizin inancınız temelde doğru.
Suppose... what your faith has said was essentially correct.
Varsayalım ki, her şeyi kontrol eden, evrensel bir Akıl var.
Suppose there is a universal mind controlling everything.
Varsayalım ki onu bulduk Frank Andre Toulon'nın sırrını demek istiyorum... Bu güçle ne yapılabilir?
Suppose we found it, Frank What Andre Toulon's discovered, I mean What would you do with the power?
- Varsayalım ki işe yaramadı?
Suppose it doesn't take.
Tanrı benim gücümdür. Sıradan bir insanın, diyelim ki bir Cates veya bir Darwin'in, Tanrının kendilerine fısıldayabileceğini, Brady'nin aksini düşünmenin de kutsal olabileceğini düşünecek cesaretleri olduğunu varsayalım.
Suppose that a lesser human being, suppose a Cates or a Darwin, had the audacity to think that God might whisper to him, that an un-Brady thought might still be holy.
Ne diyebiliriz ki... kader hakkında, varsayalım ki bunu tasavvur etmek bile benim için zor...
And... well, it's hard for me to think about it...
Çalıntı mal alıp satan birine satsam, ki bir tane bulabildiğimi varsayalım beni kazıklar, değerlerinin çok az bir kısmını alırım.
If I sell them to a fence, always presuming I could find one, He'd carve me up, I'd get a fraction of their value.
"Dese ki, varsayalım, bana 1200 adam lazım, 1200'ü de hemen hazır olur mu?"
"If he asked for, say, 1,200 men, 1,000 would get through?"
Eğer haftada bir kitap okursam bütün hayatım boyunca ki ortalama bir ömrü varsayalım sadece birkaç bin kitap okumuş olabilirim.
If I were to read a book a week for my entire adult lifetime and I lived an ordinary lifetime when I was all done I would've read maybe a few thousand books.
Varsayalım ki...
I don't suppose.
Varsayalım, haklısın. Bize kim yardım eder ki?
Assuming you're right, where does it help us?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]