Beyaz Çeviri İspanyolca
33,678 parallel translation
CORY BOOKER ABD SENATÖRÜ... topluca hapsetme uygulamamız ve çok yüksek bir tutuklu nüfusumuz var ve sistem, beyaz olmayanlara karşı büyük ölçüde önyargılı.
SENADOR ESTADOUNIDENSE que barre y rastrea a nuestros ciudadanos más vulnerables, y es increíblemente parcial hacia la gente de color.
Amerika'da beyaz liderlerin hikâyelerini anlatırken FBI'dan söz etmeyebilirsiniz.
Pueden contar la historia del liderazgo blanco estadounidense y no mencionar al FBI siquiera una vez.
Bunu söyleyen beyaz yandaşları vardı ve onu hapisten çıkarıp Küba'ya götürdüler.
Tenía aliados blancos que dijeron eso. La sacaron de prisión y la llevaron a Cuba.
Beyaz eldivenler giyer, İsa'ya dua ederler.
Estuvieron ahí con guantes blancos, rezándole a Jesús.
Amerikan halkı, özellikle beyaz olmayan nüfusun topluca hapsedilmesine yol açan bu politikalardan birçok bakımdan zarar gördü.
El pueblo estadounidense se vio afectado por estas políticas debido a la encarcelación masiva, sobre todo de gente de color.
Beyaz olmayan topluluklar hâlâ sürekli gözetim ve kontrol altında olacaksa bu bir ilerleme sayılır mı? Üstelik şimdi kişinin parmaklıklar ardında hapsedilmesindense GPS izleme üzerinden para kazanan özel bir şirket var.
¿ Qué progreso sería si las comunidades de color aún están bajo vigilancia y control perpetuos, pero ahora de mano de una compañía que gana dinero con un monitor GPS, en vez de tener a una persona encerrada en una jaula?
BEYAZ ERKEKLER 17'DE 1
HOMBRES BLANCOS 1 EN 17
Topluca hapsetme sistemi bir kez daha milyonlarca yoksul kişiyi, özellikle de beyaz olmayan yoksulları vatandaşlık hakları hareketiyle sözüm ona kazanılmış haklardan mahrum ediyor.
Un sistema de encarcelación masiva que, otra vez, priva a millones de pobres, mayormente pobres de color, de los derechos que se supone que ganaron con los movimientos civiles.
Yüzlerce siyah, tabutun önünden geçip Güney'de beyaz ırkın üstünlüğüne inananların öldürdüğü bu genç çocuğu görmüşlerdi.
Cientos y cientos de personas negras hicieron cola para ver al joven negro que había sido asesinado por los supremacistas blancos en el Sur.
Ayrımcılığa, beyaz ve sadece renkliler ayırımına nasıl mana verebildiler? Delilik bu.
¿ Cómo racionalizaron la segregación, esto de blancos y negros solamente...?
Hayır ama istersen, yedikten sonra kusabileceğin beyaz ekmek var.
No, pero tengo un poco de pan normal, puedes vomitar después.
Çok ciddiyim. Public Enemy'deki ilk beyaz kadın rapçi mi olacaksın?
¿ La primera cantante de rap blanca que abra el show de Public Enemy?
Beyaz askerlerin katliamından Kızılderililer suçlandı ve o da ıssıza kaçtı.
Se culpó a los indios de la masacre de los soldados blancos y ella escapó al interior del bosque.
Yemin ederim, siz çığlık atmadan birkaç dakika önce ormanlık alanda büyük beyaz bir kadın ve genç bir adam gördüm.
Lo juro... Vi a una enorme mujer blanca y a un joven en el patio, junto al bosque, unos minutos antes de que gritara.
İstediğin beyazı getirdik.
Tenemos al gringo que quería.
Kımılda, beyaz.
Camina, gringo.
Jimmy Koslow adında bir beyaz.
Un gringo llamado Jimmy Koslow.
O şovda siyahi çocuk, beyaz bir aile tarafından evlat edinilmiş.
¿ Sabes, la serie de un niño negro adoptado por una familia blanca?
- Beyaz bir kadınsın sen.
Eres una chica blanca.
En azından asıl düşmanımızın beyaz erkekler olduğunda anlaşamaz mıyız?
Mira, ¿ al menos podemos estar de acuerdo en que el verdadero enemigo es el hombre blanco?
Asıl düşman beyaz Amerikan erkeğidir.
Y el auténtico villano es el hombre blanco americano.
Beyaz Amerikan erkeklerinin de başına kötü şeyler gelebilir.
A los hombres blancos americanos también les pasan cosas malas.
Ari bölgesinden beyaz kadın ziyarete geldi, hâlâ kızgın mısın?
Te visita la chica blanca de la zona aria. ¿ Sigues enfadado?
Hey, burası Beyaz Saray burada karartma olmaması gerekiyor.
Esta es la Casa Blanca. No debería haber apagones.
Beyaz Saray hattı iptal!
La conexión de la Casa Blanca se ha caído.
Görünüşe göre Beyaz Saray ağında eş zamanlı bir ihlal var.
Parece que tenemos una intrusión en tiempo real en la red de la Casa Blanca.
Beyaz Saray az önce hacklendi.
La Casa Blanca acaba de ser hackeada.
Beyaz Saray güvenliği buna tek seferlik kötü amaçlı siber ihlal diyor.
Seguridad de Intercambios en la Red lo considera una única ciberintrusión maléfica.
UGA hâlâ bütün Beyaz Saray bilgisayarlarını tarıyor.
La ASN sigue completando sus análisis de todos los ordenadores de la Casa Blanca.
Başkan Kirkman, Noel için Best Buy * hediye kartı mı satın aldı yoksa Beyaz Saray'da bir güvenlik sorunu mu var?
¿ El presidente Kirkman ha recibido una tarjeta regalo de Best Buy o la Casa Blanca está teniendo un problema de seguridad?
Leo sorunlarımızın sebebi Beyaz Saray değil.
Leo... la Casa Blanca no ha causado tus problemas.
Üst düzey bir Beyaz Saray kaynağından bir video elimize geçti.
Acabamos de recibir un vídeo obtenido de una fuente de alto nivel de la Casa Blanca.
"Gidip birkaç beyaz adam tutuklamalıyım."
"Ahora tengo que ir a detener a un tipo blanco".
Tipik bir çılgın beyaz çocuk.
Eso es "locura de blancos 101".
Demek istediğim, beyaz kat, Stetoskop, reçete yazan doktorlar..
Quieres decir bata blanca, estetoscopio, doctores dadores de pastillas.
"Beyaz" derlerse bu fil dişi demek.
Cuando dicen "blanco", se refieren al marfil.
Şöyle yapacağız. Bir başka araba daha getireceğiz. Beyaz bir 4x4.
Nosotros llegaremos en otro auto, una 4x4 blanca.
Topladığımız mermilerin arasında beyaz kaplamalı bir tane vardı.
Una de las balas que confiscamos tenía una cubierta blanca.
Şimdi, hatırla! Yüksek değerli hedef listesi Beyaz Sarayla başlar.
la lista de objetivos con alto valor solo comienza con la Casa Blanca.
Beyaz Sarayın bir sonraki hedef olmasından korkuyor.
Teme que la Casa Blanca sea la siguiente.
Beyaz Sarayda.
Trabajo en la Casa Blanca.
Beyaz Sarayda?
¿ En la Casa Blanca?
Beyaz Saray'da yaşamamızın babasının başkan olmasının ve büyük bir yatakta yatmasının dışında düşünecek olursak. Yok, farkında değil.
Aparte del hecho de que ahora vivimos en la Casa Blanca, su padre es el presidente y ella duerme en una cama muy grande, no, la verdad es que no.
Baksana, Beyaz Saray kanepesine benzedim.
Mírame, parezco el sofá de la Casa Blanca.
Başkan ve ailesi iki şekilde Beyaz Saray'dan ayrılabilir.
De dos formas el presidente y su familia pueden salir de la Casa Blanca...
Beyaz Saray'dayız, Penny.
Es la Casa Blanca, Penny.
Müslümanlara karşı artan bu şiddet olayları Beyaz Saray'ı kaygılandırıyor mu?
¿ Le preocupa a la Casa Blanca la escalada de violencia en contra de los musulmanes?
Başkent polisi Beyaz Saray'ı arayıp.. ... burada çalıştığını teyit ettirmiş.
La policía de Washington llamó a la centralita de la Casa Blanca, quería confirmar que trabajas aquí.
Beyaz Saray'ın vaziyeti çok ciddiye aldığından emin olabilirsiniz.
Les puedo asegurar que la Casa Blanca toma la situación de forma muy seria.
Kirkman'ın Beyaz Sarayı böyle işte millet.
La Casa Blanca de Kirkman, todo el mundo.
Beyaz Saray Halkla İlişkiler Bürosu'nda bir yıldız varmış.
Hay una estrella en ascenso en la oficina de comunicaciones de la Casa Blanca.