Lafı Çeviri İspanyolca
15,710 parallel translation
- Lafı olmaz.
- Papa. - No, no es molestia.
Bak, bunu "doğru" şekilde yaparsan, beklersen, Howard'ın yüzüne söylersen daha ağzından "istifa ediyorum" lafı çıkmadan o da gidip pis kancalarını Mesa Verde'ye geçirir.
Escucha, tú haces esto de "manera correcta", esperas, se lo dices a Howard a la cara, él le echará el anzuelo a Mesa Verde antes de que puedas decir "Dimito".
Lafı mı olur, benim için şereftir.
¿ Estás de broma?
Claire çoğunlukla lafı gevelemez.
Claire no suele andarse con rodeos.
Lafının arkasında duracak kadar güçlü olmamaktan korkmak nasıldır biliyorum.
Sé lo que es tener miedo de ser el que no es lo suficientemente fuerte para aguantar.
İyi polis lafının üstüne arar.
Hablando del rey de Roma.
Lafı dönüp dolaştırmanın alemi yok, Will ve benden mi bahsediyorsun?
¿ Podríamos llamar a las cosas por su nombre y admitir que estás hablando de Will y de mí?
Lafı kısa keseceğim.
Voy a ir al grano.
Adam yüzü kızarmadan 2 lafın belini bile kıramıyor.
El chico no puede decir dos palabras sin ruborizarse.
Öyle söyleme! Lafını geri al.
¡ Retira eso inmediatamente!
Şu işe bak yani tanığı yönlendirip lafı ağzına tıkmışlar.
Digo, Jesús, existe el guiar al testigo y el meterle palabras por su garganta.
Yaşlı köpek daha iyi avlanır lafı doğruymuş.
Bueno, supongo que los viejos perros cazan mejor, señor.
Bunu lafını tuttum.
Te haré apegarte a eso.
Lafımı geri alıyorum.
Retiro lo dicho.
Ama şu lafımı yaz bir yere Scully. Bu insanları öldüren şeyi bulduğumuzda sadece iki gözü olacak.
Pero recuerda mis palabras, Scully cuando atrapemos a lo que está cometiendo estos asesinatos sólo va a tener dos ojos.
Bana işkence gibi geliyor. Bu çocuk her lafınızı duyuyor olabilir. Biz burada güvenini kazanıp onunla konuşmaya çalışıyoruz.
Este chico puede oír todo lo que está diciendo, y estamos tratando de ganar su confianza y hablar con él.
Ki bu da aslında lafımı son bölüşün, genç hanım.
Que es, de hecho, tu última interrupción, jovencita.
Hiçbir şey dostum, lafın gelişi söyledim.
Nada tío. Es solo un modo de hablar.
Çiftler o lafı çok sık kullanıyor.
Las parejas dicen eso mucho.
Bak, site girişinde eski bir polisin olduğunu öğrenmiştir. Evde sorunları var, kocası yeni bir sevgili bulmuş. Konuşmaya başlarlar laf lafı açar.
Mire, consigue conocer a un ex poli en la puerta de entrada, problemas en casa, el marido tiene una novia nueva, empiezan a hablar, y una cosa lleva a la otra.
Lafın gelişi.
Es un decir.
Uzun lafın kısası, gözümüz cinayetten Wayne Lowry'nin üstünde.
El punto es que estamos investigándolo por el homicidio.
- Nancy, lafını geri al.
- Nancy, retráctate.
Şu Lando lafını bırakır mısın?
¿ Quieres terminarla con Lando?
Ağzını kapa da biraz laf dinlemeyi öğren, olur mu?
¿ Por qué no te callas y haces caso de lo que te digo?
Ettiğin laf kendimi özel hissettirmez.
Eso no me hace sentir muy especial.
Onu laf dinleyip eve dönmeye ikna edemez misin?
¿ No puedes convencerle de que entre en razón y se vaya a casa?
Ağzından laf almak için sormaktan biraz daha fazlasını yapmak gerekecek.
No parece que con preguntarle vaya a ser suficiente.
Sert bir laf söylemem lazım.
Ahora di algo que suene rudo.
Heh, iyi insan da lafın üstüne gelir.
Hablando de pistoleros... Harlee, tú iras conmigo, ¿ de acuerdo?
Laf atıyordu.
Burlándose.
Oh. Sadece lafın gelişi.
Solo fue una forma de hablar.
Ailesi başta Phil Stern olmak üzere, her konu hakkında laf dalaşına girerdi.
Sus padres discutían sobre todos los temas. Particularmente Phil Stern.
Kocam adamın laf dinleyeceği konusunda kendini kandırıp duruyor. Ama adam hiç durmuyor.
Mi marido imagina que con el tiempo triunfara a la razón, pero esto no tiene fin!
- Neydi o laf?
¿ Cómo es el dicho?
Sarhoşluktan laf açılmışken geçmişte aşırı alkollüyken kanun maddelerinin oylamasına katılan bir dizi seçilmiş, namuslu senatörün ismini size burada ezbere sayabilirim.
Y si hablamos de intoxicación puedo recitar de memoria una lista de senadores actuales que votaron leyes profundamente ebrios.
Çocuk gibi "Endonezya Asya'dadır" diye laf sokmak için heba oldu her şey.
Todo por un comentario pueril acerca de que Indonesia está en Asia.
Ben "Güzel" dedikten sonra üstüne laf söylemesen olmaz mı?
¿ Por qué no te detuviste cuando dije "genial"?
Lafı gevelersen akılda kalmaz.
Los rodeos no se recuerdan.
- O lafı hiç anlayamadım. - Ben de.
Nunca entendí esa expresión.
Kendisi, sanıkla laf dalaşına girdikleri gece Bay Williams'ın yanındaymış. ve tabi Bayan Cornish'in de evinin önünde.
Estaba con el Sr. Williams cuando intercambió unas palabras con el acusado y la Srta. Cornish fuera de su casa esa noche.
- Sen bu lafı edemezsin.
- No es a su madre.
- Hiç senlik bir laf değil bu.
- Decir eso no es propio de ti.
Bu garip bir laf, Edward.
Eso es un poco raro, Edward.
Bu laf çıktı ağzından yani. Bu...
¿ Esas palabras han salido de tu boca?
Sürekli ağzımdan laf almaya çalışıyorsun.
Has seguido dándome avisos.
Önden başladın ve laf ediyorsun.
Dice la chica que tenía una enorme ventaja.
- Evet. - "Beck'e laf atmayı kesin."
- "Deja de acosar a Beck".
O zaman sana bir çift laf edeyim mi?
En ese caso, ¿ puedo ofrecer algún consejo?
- Bir keresinde Clarence Thomas dış görünümümle ilgili bir kaç laf etmişti.
- Y en un punto, Clarence Thomas hizo comentarios sobre mi anatomía.
Babam hep "insafın" acıya tahammül edemeyen ödleklerin kullandığı bir laf olduğunu söylerdi.
Mi padre siempre me dijo que "piedad" era una palabra que usaban los cobardes cuando no podían aguantar el dolor.