Mesele yok Çeviri İspanyolca
309 parallel translation
O zaman mesele yok.
Entonces no importa.
- O zaman mesele yok.
- Entonces no pasa nada.
Ters takla atmadığın sürece, mesele yok.
Mientras no hagas una pirueta hacia atrás.
Keyif aldığı sürece mesele yok.
Mientras se divierta.
... bana "The Observer" i uzatırsa, mesele yok.
Si me daban el Observer, la cosa iba bien.
Yürümez. Duygusallık var olduğu sürece mesele yok. Ama sonra duygusallık kaybolur ve yerini bir tür zehir alır.
Todo marcha bien mientras estamos llenos de ilusiones... pero cuando eso se termina, nos domina cierto tipo de veneno.
Doğru kızı bulursan mesele yok.
Si se halla a la chica adecuada, está bien.
- Cemaat hoşnutsa mesele yok.
- Si la parroquia puede, yo también.
O halde mesele yok!
¿ Entonces?
Birbirimize bakmadığımız sürece mesele yok.
Mientras no miremos, no pasa nada, ¿ verdad?
Eğer Bob'u, beni kızdırmak için kullanıyorsan, mesele yok.
Si le usas para ponerme nervioso, bien.
Yanılıyorsam, mesele yok.
Si me equivoco, no hay perjuicio ;
- Mesele yok.
- Está bien.
Gördüğüm kadarıyla sıhhatinizde mesele yok.
Por lo que veo, su salud es perfecta.
Hepsi buysa, mesele yok...
A mi me gustaría hacerle tal promesa, papá.
Capri'de mesele yok.
Aquí en Capri, no está mal.
Eğlendinizse mesele yok.
Espero que te hayas divertido.
Ağırlık boruları ve uçları oradaysa mesele yok.
Si hay una ventosa, el taladro y las brocas, está bien.
Sonu iyi bittiğine göre mesele yok.
Bien, bien está lo que bien acaba.
Ondan hoşlanıyorsan mesele yok.
Con que le aprecie basta.
Eğer gene ararsa... Onunla ben konuşurum, aramazsa mesele yok.
Si vuelve a llamar, tomaré la llamada.
Mesele yok.
No pasa nada.
Pinkertonlar'la aramda bir mesele yok.
No tengo pleitos con los Pinkerton.
Mesele yok o zaman.
¡ Vaya mierda!
Sağ ol, Bill. Mesele yok. Söyle işte.
Yo le digo que todo lo que sé lo leí en el periódico y ella dice que eso debo decírselo al público.
Bu kişisel bir mesele, toplumsal fikirlerle ya da politikayla bir ilgisi yok.
Es un asunto personal que no se vincula con la ideología ni la política.
Çok zamanımız yok, ve mesele, benim düşünceme göre gecikmeye izin vermiyor.
No tenemos mucho tiempo, y en mi opinión, el asunto no permite demoras.
Bir şey yok Maude. Sadece Mac ile konuşmak istediğim ufak bir mesele var.
Sólo es algo que quiero discutir con Mac.
Üzgünüm. Mesele yok.
Lo siento.
Mesele yok.
Está bien, Tonny, está bien.
Mesele yok, peder.
Está bien.
Mesele çıkaracak bir şey yok.
No conviene.
Elbette, mesele çıkaracak bir şey yok.
Sí, claro, no conviene.
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
¡ El caso es que no tenemos mucho tiempo!
Çünkü bu mesele çözülmedikçe... ve kraliçeler koloniler kurup... üremeye başlamadan bulunup yok edilmedikçe... daha kaç kraliçe karınca üreyeceğini tanrı bilir. Dünyada hakim tür olan insanın soyu... bir yıl içinde... tükenir, değil mi doktor?
Porque si no hallamos a esas hormigas reinas, y no las matamos antes de que establezcan colonias y produzcan más reinas el hombre, la especie dominante sobre la tierra será exterminada
Benim verecek bir şeyim yok. Mesele bu mu?
Y yo no tengo nada que dar. ¿ Es eso?
Şey... bu gerçekten mesele işte, kalacak yerim yok.
El caso es que no tengo alojamiento.
Mesele şu ki, askerlik hayatınız boyunca akli dengenizin bozulduğuna dair bir şey yok.
La cuestión es que durante la guerra nunca sufrió trastornos mentales.
Mesele Kit hariç bu adamı duyan hiç kimse yok.
El problema es que ella es la única que ha oído la voz.
Yok, hayır, mesele o değildi.
No, no fue eso.
Hiçbirinizin Paris'i terketme izni yok bu mesele çözülene kadar.
Ninguno de ustedes podrá salir de París hasta que este asunto esté resuelto por completo.
Yok, bir şey var sende. Mesele şu kız mı yoksa?
Hay algo. ¿ Es esa chica?
Mesele falan yok.
No hay trato.
Soruyu cevaplayacak birikimim yok. Mesele hakkında hiçbirşey bilmiyorum.
No estoy calificada para responder.
Nerede bilmiyorum, önemi de yok zaten. Asıl mesele şu. Amerikan filmi olduğu için saldırıyorlar, halbuki çok iyi filmdir.
Se ataca a un film sólo porque es americano, aunque sea bueno.
Eğer benim suratımı beğenmediyseniz bu başka mesele Zihinsel olgunlukla bunun alakası yok.
Bueno, si no te gusta mi cara, es otra cosa pero no tiene nada que ver con mi estabilidad mental.
Mesele şu : Bunun hiçbir anlamı yok.
En realidad no significa nada.
- Hayır, Verringer mesele değil Roger yüzünden. -... cesaretin yok mu? O benim onu bulmamı istemiyor.
No es por Verringer, es por Roger.
- Cüzdanlarımız ne olacak? - Zararı yok, cüzdanlar mesele değil.
- ¿ Y nuestras carteras?
Bay Poirot'nun buna hakkı yok, bu özel bir mesele.
El Sr. Poirot no tiene derecho. Es algo privado.
Mesele, bizim quarterback'e ihtiyacımız yok.
El asunto es que no necesitamos ningún'quarterback'.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65