Bir anlamda Çeviri Fransızca
1,021 parallel translation
Şairin hayatı onun işidir. Özel bir anlamda, işi de hayatıdır.
j'entends par là... que la vie d'un poète est une œuvre en soi... et que son œuvre est sa vie, dans un certain sens.
İlginç bir meslek. Bir anlamda da sanat.
C'est un travail intéressant, artistique, en un certain sens.
- Değiş tokuş bir anlamda. - Doğru.
Un échange.
Ama burada saldırgan bir anlamda kullanıldı.
- Mais dit ici, ça me révulse. - Pourquoi?
Bir anlamda.
D'une certaine façon.
Bir anlamda, bendim.
D'une certaine façon, c'est moi.
Bir anlamda bunu yaptık.
C'était un peu vrai.
Şey, bir anlamda evet.
Dans un certain sens.
Bir anlamda, burada bulunmamın nedeni o.
C'est un peu à cause de lui que je suis ici.
- Bir anlamda.
D'un côté, je...
Burayı asla terk edemem, ama bir anlamda, burası benim evim.
ne pourrai jamais partir, mais d'un autre, c'est chez moi ici.
- Bir anlamda evet.
Si on veut.
Seninkilerde bir anlamda komik sayılır.
Les vôtres aussi.
Ben en genç memurlardan biriyim, bu yüzden bir anlamda evet.
Un peu. Je suis un des dirigeants.
Yine de bir anlamda yaşamış olmalı.
Mais y avait quand même quelque chose de vivant.
Sen daha güzelsin. Ama bir anlamda birbirimize benziyoruz.
Tu es bien plus jolie, mais nous nous ressemblons dans un sens.
Bir anlamda öyle beyim, bir anlamda öyle.
Façon de parler, chef, façon de parler.
"Bir anlamda öyle" de ne demek?
Comment ça, "Façon de parler"?
Evet, Bir anlamda.
Ouais, dans un sens.
Bir anlamda süpermendiler.
C'étaient des surhommes.
- Bir anlamda. Ne söylediğimizi biliyor.
Il sait ce que nous disons.
Kızları ağlatmayı hiç sevmiyorum. Güzel bir ders oldu ona, gözlerini açtım bir anlamda.
- J'ai horreur de faire pleurer les filles, mais il fallait que je lui ouvre les yeux.
Ve bu konuda düşününce, evlat belki bizim de hatamız var bir anlamda.
Et à la réflexion, fils... peut-être est-ce aussi notre faute... dans un sens.
Bir anlamda, bu yüzyılın başında bilim rakamlara dayalıyken onu algılayış biçimimizle ilgili olabilir.
En particulier, qu ´ est ce que cela à affaire avec la manière que nous avions l'habitude de comprendre la science au début de ce siècle, quand la science était que des nombres?
Bu süreçler bir anlamda Darwin ile Wallace'ın bile kavrayamadığı,... kimyasal yapıların rol oynadığı ve İngiliz doğabilimcilerden ziyade, ... Fransız bilim insanlarının alanı olan,... bir kalıtım mirasına bağlıydı.
les processus par lesquels ceci s'est produit en partie dépend... de l'hérédité que ni Darwin ni Wallace n'avait vraiment compris et en partie de la structure chimique qui, encore, était la province des scientifiques français,
- Bir anlamda evet. - Hayır.
- Plus ou moins.
Bir anlamda cebinde güneşi taşır.
Il aura littéralement le soleil dans la poche.
Bir anlamda.
En quelque sorte.
Her neyse, bir anlamda şeytan uzun zamandır iş başında.
ça fait un sacré bout de temps.
Evet, bir anlamda.
Oui, d'une certaine façon.
"Bir anlamda sanırım birbirimize vurulduk."
On peut dire que c'est le coup de foudre.
- Bak bir anlamda yaşlandıkça daha duygusallaşırsın.
On devient émotif en vieillissant.
Çalışan sınıf üzerine, erotik anlamda gerçekten hoş bir düşünce.
L'érotisme dans la classe ouvrière!
Samuray onurunun gerçek anlamda büyük bir yanılgı olduğunu düşünüyorsan o halde bizi etkilemek için hiçbir zaman bir şansın yoktu.
Comment pourrions-nous écouter un ronin pour qui l'honneur est une façade? Nous ne comprendrions pas.
Erkek işinde çalışan bir kadın rekabeti arttırır. Cinsel ve ekonomik anlamda.
Faire le métier d'un homme, c'est être sa rivale.
Al, bu anlamda bir rüya gibiydi.
C'est la dynamique de notre relation.
- Demek güvenlik. Teorik anlamda bir şeyler yayınlayabilirdiniz.
Vous auriez pu publier votre théorie.
Türlerin erkeklerinin cinsel anlamda zirveye 14 yaşında ulaşmaları bana hep kaderin bir cilvesi gibi gelmiştir.
Je trouve très ironique que le mâle atteigne la plénitude sexuelle à 14 ans
ancak burada pek bir şey yok - çalı, kaya, mineral parçaları, bildiğimiz anlamda silah ortalıkta yok.
Il n'y a pas grand-chose : broussaille, rochers et gisements de minéraux, mais aucune arme au sens propre du terme.
İkimizin bildiği anlamda bir heyecanın olmadığı bir dünyadan geliyorum.
Je viens d'un monde où les sensations n'existent pas. Cela m'excite.
Kişisel anlamda ilginizi çeken bir adam bulmuş olmanız...
Cette fascination personnelle que vous avez pour cet homme...
Genel anlamda bir ayakkabı fetişisti ayakkabılarla ilgili bir cinsel sorunu olan kişidir.
Disons qu'en général... c'est quelqu'un qui a un problème sexuel en rapport avec les chaussures.
Her anlamda bir kahramandı. Hayatını bir hiç uğruna kaybetti.
C'était un véritable héros, et pourtant il a sacrifié sa vie pour rien.
Bu anlamda tam bir dâhiydi.
Un vrai génie en la matière.
Gerçek anlamda bir işte çalıştın mı daha önce?
Vous avez vraiment déjà travaillé?
Bu bilimsel anlamda, çağdaşlarının ulaşamayacağı,... temel ve yeni bir fikir getirmişti.
C ´ est une idée fondamentalement nouvelle dans l'explication scientifique, tout à fait inaccessible à ses contemporains.
O gerçek anlamda sıradışı ve zaptedilmez bir kişilikti.
Il avait vraiment un caractère trés extraordinaire et trés sauvage.
Galile, politik anlamda, tuhaf bir şekilde bana masum gelmiştir.
Galilée me semble avoir été étrangement innocent au sujet du monde de la politique.
Wagner Münih'ten atıldı, çünkü o bir dahiydi. Bu anlamda, o dışarıdan biriydi. Diğerlerinden farklıydı.
Wagner a été chassé de Munich car c'était un génie, donc un étranger
Siskins tam anlamda hoşlandığım tipte bir erkek.
Siskins est exactement mon genre.
Gerçek anlamda tuhaf bir tip.
Un barjo.
bir ay sonra 33
bir anda 56
bir adam var 42
bir avukat 38
bir alman 26
bir ara 40
bir ay 77
bir an 49
bir at 67
bir adam 202
bir anda 56
bir adam var 42
bir avukat 38
bir alman 26
bir ara 40
bir ay 77
bir an 49
bir at 67
bir adam 202