English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ D ] / Diye

Diye Çeviri Fransızca

118,203 parallel translation
Başkalan bizi cezalandırdı diye daha kendimizi ne kadar cezalandıracağız?
Combien de temps encore nous allons nous punir car d'autres nous ont punis?
Bana efendim diye seslenme.
Ne m'appelez pas madame.
Burada arkadaţ diye bir ţey yok.
Nous ne sommes pas amies.
- Savaţ iyi gidiyormuţ diye duydum.
La guerre ce passe bien, apparemment.
Moira diye tanýdýđým biri yok.
Je ne connais pas de Moira.
Daha öncesi diye bir ţey kaldý mý hiç?
Y avait-il vraiment "avant".
Çünkü artık'onlar'diye bir şey var.
Car maintenant, il y a un "eux".
Babasına benzeyecek diye çok korkuyordum.
J'avais... J'avais peur... qu'elle ressemble à son père, comme Caleb ressemblait au sien.
Başkaları kullansın diye bedenimden feragat ederim.
J'abandonnerai mon corps à l'usage des autres.
İyi misin diye bakmak istedim.
Je voulais juste vérifier si vous alliez bien.
Alma söyledi diye hayatını riske atıyorsun.
C'est n'importe quoi.
Sadece iyi misin diye bakmak istedim.
- Je venais prendre des nouvelles.
Hazır buradayken bu gece için... her şey yolunda mı değil mi diye kısa bir kontrol yapayım.
Autant profiter de votre présence. Je vais m'assurer que tout est en ordre, pour ce soir.
Artık hijyenik adam diye bir şey yok.
Il n'y a plus d'homme stérile, désormais.
Evet, ailem üniversite sınavında işe yarar diye düşünmüştü.
Mon Dieu, oui. Mes parents trouvaient ça utile pour mes études.
Bir kerelik de olsa kirayı çıkarabilecek miyiz diye endişelenmeyeceğiz.
Pour une fois, on a pas à s'inquiéter du loyer.
- Sana açık açık bir şey var mı diye sordum ve bana yalan mı söyledin?
Je t'ai demandé clairement s'il y avait quelque chose, - et tu m'as menti?
Yarım saat önce lavaboya diye gittin ama şampanyan geri gelmedin.
Tu as dit que tu devais aller dans la salle de bain il y a une demi-heure, mais tu n'es jamais revenu pour ton champagne.
O halde ne diye bu görüşmeyi ayarladınız?
Alors pourquoi avez-vous organisé cette rencontre?
Dün kararları vermemle sorunun var mı diye sordum ve olmadığını söyledin.
Je t'ai demandé hier soir si tu avais le moindre problème à ce que je dirige, et tu m'as dit ne pas en avoir.
Davaya benim yerine sen bakar mısın diye merak ediyorum.
Je me demandais si tu accepterais de reprendre le dossier.
- Tara'yı düşünüyor olman işine engel oluyor diye anlıyorum bu durumu.
Je présume que vos pensées concernant Tara se sont mis - en travers de votre travail. - Quoi?
Sadece, ortak olmanın bir anlamı olmalı ve burada ortak olmanın eskisi gibi anlamı kalmayacak diye endişe ediyorum.
Je veux juste dire que devenir associé signifie quelque chose, et je suis inquiète qu'en devenir un ici ne signifiera plus la même chose.
- Yeni ofisin olabilir diye düşünmüştüm.
Je pensais peut-être dans votre nouveau bureau.
Okumak hoşuna gider diye düşündüm.
J'ai pensé que vous aimeriez le lire.
Sıcak tutsun diye montu aldım.
La veste, c'est pour avoir chaud.
June Osborn diye bir kadın tanıyor musun?
Connaissez-vous une certaine June Osborn?
Biraz yalnız kalırız diye düşündüm.
J'ai pensé qu'on pourrait se rapprocher.
Komutan eve aç gelir diye düşündüm.
Le Commandant a souvent faim, quand il rentre.
Bu kavuşma, hoşuna gider diye düşündüm.
J'ai pensé que vous apprécieriez ces retrouvailles.
Alma söyledi diye hayatını riske atıyorsun. Boş ver Alma'yı.
Risquer ta vie pour cette conne d'Alma?
Hayalet diye bir şey yok!
Les fantômes n'existent pas!
Üniversitedeyken ek gelir olsun diye yaptığım bir şey vardı.
J'ai fait un truc à la fac, pour gagner un peu de fric.
Ben de öyle bir ilişkideyim diye söyledim.
J'en parle, car je vis ce genre de relation.
Kaza diye bir şey yoktur.
Il n'y a pas d'accidents.
Ağlıyorum ve ters giden neydi diye merak ediyorum.
Je pleure et me demande ce qui a cloché.
Silah sende diye her şeye karar veremezsin.
C'est pas parce que tu as le flingue que tu peux tout décider.
Ayrıca işe yarasın diye herkesin talebini almalıyız.
Réunissons les revendications pour avoir du poids.
Eğlence olsun diye çıkıyorlar. - Eğlence demek.
Ils sortent ensemble pour s'amuser.
Kral Arthur. "Güç, zorbalığın acımasızlığına dönüşmesin diye doğruluğa hizmet etmeli." diyen o değil miydi?
Le Roi Arthur dit qu'il faut bien servir, de peur que ne fleurisse la tyrannie.
Onlar şövalye, biz kaçabilelim diye savaşıyorlar.
Ce sont des chevaliers, ils nous permettent de partir.
İstediğin için mi sustun, yoksa o dedi diye mi? - Cevap vermesini sağla.
Tu l'as fermée car tu le voulais, ou car il te l'a ordonné?
Sence neden kampa dönünce "Yu hu!" diye bağırdım.
Pourquoi crois-tu que j'ai crié "yoo-hoo" avant de revenir?
Bir hücrede ebediyen çürüyebilesin diye canını bağışladım.
Je t'ai épargné pour que tu pourrisses dans une cellule pour l'éternité.
Guardiancılık felan yaparsın diye düşündüm.
Je pensais que tu devais Guardian-iser ou je sais pas.
Ve seninde öyle olman gerek diye düşünüyorum.
Et je pense que tu devrais l'être aussi.
Sanırım birazcık yardım hiç fena olmaz diye düşündüm değil mi Supey Bebek?
Tu avais besoin d'aide, Super-Bébé.
Ama illa kötü bir şey olacak diye düşünme.
Ça ne veut pas dire que c'est mauvais.
Senin gibi pislikler geçmişimi bir daha müvekkillerime karşı kullanamasınlar diye yapıyorum.
Je le fais pour que les enfoirés comme vous n'essayent plus jamais d'utiliser mon passé contre mes clients.
Beğenirsin diye düşündüm.
J'ai pensé que ça vous plairait.
Lena Luthor'un beyanını, ayrı yaşayan kızının kızgın boş lafları diye nitelendirerek önemsiz göstermeye çalıştı.
"les divagation d'une fille négligée"

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]