Işin doğrusu Çeviri Fransızca
717 parallel translation
Hayır efendim, işin doğrusu, bulamadım.
Non, monsieur, et c'est un fait.
Bana söz verdirtti, işin doğrusu bu.
Je lui ai donné ma parole.
- Şey, işin doğrusu... - Sakın söyleme.
Ne me dites rien!
Napoli, nedir işin doğrusu?
C'est quoi cette histoire?
Bir yüzbaşının yardımıyla, işin doğrusu.
Un capitaine.
- Zimmete para geçirmeye mi? - Hayır efendim işin doğrusu...
- As-tu détourné de l'argent?
Dave, işin doğrusu onunla beraber olmanın faturası kabarınca ondan ayrıldım ama onu kolay unutamıyorum.
- Pourquoi traîner ici? Elle aime le luxe et je suis fauché, mais j'arrive pas à l'oublier.
# Büyük insanlar da azdır mizah duygusu Küçük insanlarda hiç yok işin doğrusu #
Les grands rient peu Les petits, pas du tout
Şey işin doğrusu...
Pour vous dire la vérité...
Buyurun hanımefendi, işin doğrusu bu size ait. Her neyse, zaten artık çöp.
Tenez, il est à vous, et d'ailleurs, probablement faux.
İşin doğrusu, bu kadar para sahibi olmayı hiç hayal etmemiştim...
En fait- - je n'ai jamais pensé que j'aurais autant d'argent
- İşin doğrusu hayır demem.
Oui, si vous voulez bien...
İşin doğrusu, bundan şüphelerim var.
En fait, j'en doute.
İşin doğrusu, onunla hiç karşılaşmadım bile.
Je ne l'ai pas encore rencontrée.
İşin doğrusu, film avına çıkıyorum.
Je vais à une projection corporative, choisir un film.
- Paris'te neler oluyor? - İşin doğrusu...
Et à Paris?
- İşin doğrusu bunu dört gözle bekliyordum.
J'attendais ce moment.
İşin doğrusu, ben de fazla kaçırdım.
Moi aussi, je l'avoue.
- İşin doğrusu bugün. Evet, bir müddet daha kalma durumum olabilir.
Oui, un événement survenu à l'improviste.
İşin doğrusu kadın sarışın.
En effet, elle est blonde.
İşin doğrusu, tam olarak bir muhabir değilim ama ağzınızdan laf almaya çalışıyordum.
En fait, je ne suis pas vraiment reporter, j'essayais de vous faire parler.
İşin doğrusu, bir şansım olacağını düşünmüyordum.
Je croyais n'avoir aucune chance.
İşin doğrusu, babam ziyadesiyle memnun olacak.
Je crois sincèrement qu'il sera enchanté.
İşin doğrusu, benim evim.
C'est ma patrie.
İşin doğrusu, eski dost onu bunu yarım saat önce telefonda önerdim.
En fait, mon cher, je le lui ai suggéré moi-même il y a environ une demi-heure.
İşin doğrusu birbirimiz hakkında bilmediğimiz birçok şey olabilir.
En fait... nous ignorons beaucoup l'un de l'autre.
İşin doğrusu, Rahibe Bessie, onları yedik.
Pour tout te dire, Bessie, on les a mangés.
- Bu kulübün kaç üyesi var? - İşin doğrusu -... Ozzie ve Hitchie var, bu ve bu da.
- Eh bien, il y a... il y a Ozzie et Hitchie et lui et lui.
İşin doğrusu, bu kadar kıra süreli tanıdığım kadınlar içinde en çok ondan etkilendim.
En fait, Maude, cette jeune femme m'attire de plus en plus... plus que quiconque que j'aurais connu aussi peu de temps.
- İşin doğrusu çok üzgünüm.
- Je suis très malheureux, en fait.
- İşin doğrusu...
- Eh bien, vous voyez...
- İşin doğrusu, hiçbir şey ve sonsuza dek mutlu yaşadılar. Tam olarak umduğum şey olmasa da bu havalimanı da dişe dokunur bir plan.
L'aéroport est quelque chose, même si ce n'est pas ce que j'avais espéré.
- İşin doğrusu, hiçbir şey...
- Mais, rien. Vous voyez...
İşin doğrusu, ben yenilmekten hoşlanmam.
Je déteste être battu, même par le meilleur poète.
- Ben de öyle. İşin doğrusu, hayatımda hiç bu kadar mutlu olduğum bir an hatırlamıyorum.
Moi aussi, j'en suis même très heureux.
İşin doğrusu bu halin hoşuma gidiyor.
Moi, ça me plaît.
İşin doğrusu, etrafında ne kadar az kişi olursa, o da o kadar iyi olur.
Ça lui fera du bien d'être tranquille.
İşin doğrusu onu şu üst katın kapısından uzağa çekmeyi planladım böylece yalnız kalabilecektik.
En fait, j'ai eu grand mal à le faire quitter son poste afin que nous puissions être seuls.
İşin doğrusu o gece ben de bir takım olaylar yaşadım. Belediye sarayını aradılar. Ben de yangın nöbetindeydim.
J'étais en service quand ils ont fouillé l'hôtel de ville.
İşin doğrusu Bu eski filipinli numaralarını zor yoldan öğrendim.. Yüzbaşıdan. Bonifacio'nun büyük oğluna..
En fait, une vieille ruse philippine que j'ai apprise à mes dépens, du grand-père du Capitaine Bonifacio.
İşin doğrusu, annem New Mexico'yu pek sevmiyor.
Maman n'aime pas le Nouveau-Mexique.
İşin doğrusu, kıstırılmış durumdayım.
En fait, je suis dans la panade.
İşin doğrusu, önceden benim doğum günümde onunla bir bardak içmişliğimiz var.
J'en ai bu une fois avec lui pour mon anniversaire.
- İşin doğrusu, hiç bilmiyorum.
Je n'en sais rien.
İşin doğrusu iyi para kazandırdığıda söylenemez.
La vérité c'est que ça ne paie même pas.
Bu işin sırrını çözüp çözmediğimi merak ediyorum doğrusu.
Mon Dieu.
İşin doğrusu...
Il était question que...
İşin doğrusu, tam burada.
Ici-même, d'ailleurs.
İşin doğrusu, Doktor Serizawa ile konuşmaya çalıştım. Ancak benimle görüşmeyi reddetti.
J'ai essaye de joindre le Dr Serizawa mais il refuse de me voir.
İşin doğrusu 16.5 gün majesteleri.
En réalité, seize et demi, Majesté.
İşin doğrusu, aşık olmaya hiç niyetim yok.
Je n'ai aucune intention d'aimer qui que ce soit.