English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ O ] / Oyun

Oyun Çeviri Fransızca

26,331 parallel translation
- Oyun oynama.
- Ne jouez pas avec moi.
Astra oyun oynadı bize.
Astra a joué avec nous.
Oyun olmadığını söylemiştim Bayan Grant.
Ce n'est pas un jeu, Mme Grant.
- Buradaki oyun bu artık.
- C'est notre truc.
Ve bu genç bir kızdı. Ama aynı zamanda bir dev yani çift onun oyun dünyasında sıkışıp kalmıştı. Kız da onlara istediğini yapabiliyordu.
C'est une petite fille... mais elle est géante... et le couple est coincé dans sa maison de poupées, elle peut leur faire faire ce qu'elle veut.
Oyun çubuğunla oyna.
Joue avec ta manette.
- Seninle oyun oynuyorlar.
Ils jouent avec vous.
Bu oyun nasıl oynanır bilmiyor muyum sanıyorsunuz? Bana duymak istediğinizi söyletmek için belgelerle oynamak...
Vous pensez que je ne sais pas comment ce jeu est mené, en assemblant des documents pour me faire dire ce que vous voulez?
Oyun başlasın.
En piste.
Garip bir oyun.
- Bizarre comme jeu.
"Peki o zaman neden bu oyun programına katılmadın?"
Elle répond : "Mais pourquoi avoir participé à l'émission?"
Bu bir oyun "blurt" olarak adlandırılır.
Ce jeu s'appelle Cracher.
Bu oyun hislerimin canı cehenneme.
- Un peu lent. Ce jeu est blessant.
Gel Casey, her zaman oynadığımız oyun bu.
Casey, viens. C'est notre jeu.
Hey, hey, oyun oynuyorum.
Hey, hey, mes excuses.
Oyun bu değil mi?
C'est le jeu, mec!
Oyun zamanı hanımlar.
C'est l'heure de jouer, mesdames.
Bir daha yapabileceği tek büyü türü oyun büyüsüydü.
"La seule sorte de magie " Qu'il ne pourrait faire était la magie des jeux.
Oyun başlıyor.
Le jeu reprend.
Sınav sadece geçemediğimde hatanın benim olduğunu hissettirmek için var. Oyun zaten şikeli.
Cet exam n'existe que pour que je culpabilise en échouant, et les dés sont pipés.
Dinle, kız üzerimizden oyun oynadı.
Écoute, elle est en train de nous entuber, Danny.
Oyun böyle.
C'est le jeu.
Ama bu oyun çok sıkıcı!
Mais ce jeu est trop chiant!
Evet, oyun bitti nasıl olsa. Arkanda.
Je pense que c'est fini de toute façon.
Oyun oynama.
Ne joue pas à ça.
Güzel oyun çocuklar, güzel oyun.
Bien joué, les garçons, bien joué.
Rollo'nun hristiyan olması sadece bir oyun.
Sa conversion au Christianisme est une plaisanterie.
Oyun kurucu ve on numara...
Demi de mêlée, un autre...
Yolun sonuna gelen bir balık gibi bize oyun oynadılar.
Ils nous tiennent, George, comme un poisson à l'hameçon.
Oyun oynayabilirsin Jake. Yelek giyiyorsun.
Tu peux faire ton petit jeu, toi, tu portes un gilet.
Bunun bir oyun olduğunu mu düşünüyorsun Baker?
Tu penses que c'est un jeu, Baker?
Öfkemi kaybettikten ve sana saldırdıktan sonra, Oyun bittiğini biliyordum.
J'ai compris dès le jour où je vous ai agressé dans un accès de colère que c'était fichu.
Go-kart, sonra laser tag ve belki de oyun salonuna gideriz.
Du karting, du laser tag, et peut-être aller dans une salle de jeux.
Öyle bir oyun oynamadık hiç. Oynadığımızı düşünmenden aşırı endişeleniyorum.
Je suis super inquiète que tu penses qu'on le fasse, terrifiée.
Neden birlikte oturup çocuklarımızın oyun oynamasını izlememiz gerekiyor?
Dis quelque chose de compréhensible. Pourquoi devrait-on tous s'asseoir et regarder nos enfants jouer?
Hayır, şu anda oyun modumda değilim.
Non, je ne suis pas d'humeur joueuse.
Bak ne diyeceğim, biz burada bir oyun oynayacağız.
Tu sais quoi, on va jouer à un jeu.
Lex, sanırım kapalı kapılar ardında dönen birçok oyun var.
Lex, je reconnais qu'il y a beaucoup de choses qui sont gardées secret.
Elbette şundan da bahsetmeliyim ki, oyun içeride sıkışıp kalanların onuruna oynanacak.
Je devrais préciser qu'ils joueront en l'honneur de ceux qui sont encore coincés dans le cordon.
Hayır, hayır, hayır sadece oyun değil.
Non, non, pas juste un jeux.
Dünya üzerindeki en yavaş oyun.
Le jeu le plus lent du monde.
Büyük oyun nasıl gidiyor?
Comment se passe le jeu?
Oyun oynamaktan.
Un jeu.
Gidip ona yeni bir oyun tahtası yapmaya ne dersiniz?
Pourquoi vous n'iriez pas lui fabriquer un jeu de société?
Üzgünüm aşkım ama oyun daha bitmedi.
Je suis désolé, mon amour, mais ce jeu n'est pas encore fini.
Ayı postu kilim, oyun odası, kayıt odası, küvet.
Tapis en peau d'ours, salle de jeux, studio d'enregistrement, jacuzzi.
# Biz oyun çağımızdayız daha # Ne diye süre koyup duruyorsun bunlara?
A cet âge qui est censé être régi par l'insouciance, pourquoi nous imposer tant de règles et de contraintes?
Oyun mu sanıyorsun bunu?
A quoi tu joues?
Üç özürde oyun biter.
Trois "désolé" et fin du match.
Şimdi de oyun gelenekleri gereği kazanan ülkenin milli marşı çalınacak.
Comme le veut la tradition, écoutons l'hymne nationale du pays vainqueur.
Joe'nun oyun randevusunu diyorum.
Un rendez-vous de jeu pour Joe.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]