Bakmadım Çeviri Portekizce
999 parallel translation
Trene bindiğimizden beri ona bakmadım.
Eu próprio não o vejo desde que entrou no comboio.
Bakmadım. Öyle şeylere dikkat etmediğimi bilirsin.
Não vi. Não tomo atenção a essas coisas.
Biliyorsun Jim, Aylardır takvimdeki aylara bakmadım, ama içimde bir his var, yarın korkunç bir gün olacak.
Você sabe Jim, eu nunca olho pra folinha... mas, tenho um palpite que amanhã vai ser um dia cheio.
Tabii ki bakmadım.
Claro que não.
Bu akşam sahneye bakmadım.
Não olhei para o palco a noite inteira.
- Hayır bakmadım.
- Não, não olhei.
Kulübe geldiğin günden beri başka kadına bakmadım.
Não olho para outra mulher, desde a primeira noite em que entraste aqui.
Oradan uzaklaştım ve hiç arkama bakmadım.
Eu fui embora e nunca olhei pra tràs.
Ölüm ona, " Ona tehdit ederek bakmadım.
A Morte respondeu-lhe, " Não fiz um gesto ameaçador.
- Senin gözünle bakmadım.
- Não vi o que viu.
Neden mi bakmadım telefona?
Como pude atender?
Ama yukarı kata bakmadım ki.
Mas eu nem sequer fui ver lá acima.
Dikkatli bakmadım. Zehir Hafiye mi sandın beni?
Não os vi. Não sou Perry Mason.
Bu güne kadar size hep bakmadım mı, Edna?
Não te cuidei sempre?
Bakmadım. Farz ediyorum ki, yani...
- Nem olhei... presumi, quer dizer...
Gussie'nin odasına bakmadım.
Eu não pareci em quarto do Gussie.
Onlara ben de bakmadım.
Eu também não olhei.
Frenlere ve direksiyona daha bakmadım.
Não vi travões, engrenagem nem direcção.
Hayatımda kimseye bakmadım.
Nunca cuidei de ninguém.
Yüzüne hiç doğru düzgün bakmadım.
Eu nunca lhe vi a cara.
Ben onlara bakmadım.
Näo olhei para elas.
Oh, bilmiyorum, bakmadım.
Não sei, não vi.
Bilmiyorum, bakmadım.
Não procurei. Eu já volto.
Parayı her yerde aradık. Ama bakmadığımız bir yer var.
Sabes, procurámos o dinheiro em todo o lado, mas há um sítio onde não procurámos.
Sana bakmadığım bir anda, benden çaldığın hayatımı korumak için bunu yapıyorum.
Faço-o para salvar a minha vida que tirarias quando não estivesse a olhar.
İşte tadına bakmadığımız bir Dan şarabı!
Está aqui um jarro de vinho de Dante Nós ainda não o provamos
Birbirimize bakmadığımız sürece mesele yok.
Contanto que não olhemos, um para o outro, não importará.
Emin olmak için geri dönüp bakmadınız mı?
E ele morreu lá mesmo onde caiu. Não voltaram lá para ter certeza?
- Senin gömülü kartlarına bakmadın mı?
- Não olhou para as cartas viradas.
Size asla iyi bakmadığımı söyleyemezsiniz.
Sempre me encarreguei que você.
- Bakmadın mı?
- Verificaste?
Eğer sana iyi bakmadığımızdan korkuyorsan, orduya geri dönebilirsin!
Ou queres desertar? Tens medo de voltar à tropa, quando te curarmos?
Hangi donun kayıp olduğuna bakmadınız mı?
Não verificou que cuecas tinham desaparecido?
Tatlım, sana hiç bakmadılar mı?
Querida, cá não te dão de comer?
Sevgili Moneypenny, başka kadınlara asla bakmadığımı bilirsin.
Querida Moneypenny, sabe que nunca olhei para outra mulher.
Senin gibi beş para etmez biri için bakmadık yer bırakmadım ben.
Não andei tanto à tua procura apenas para fazer isso.
Fakat son gittiğim yerdeki bir adam neden bir de Middleburg'teki Garrod'a bakmadığımı sordu.
No último sítio, disseram-me que tentasse no Garrod's, em Middleburg.
Söyleyin, bakmadınız mı?
Bom, não foi?
Güzel, bakmadığım sırada beni yumrukladın.
Esmurrou-me ao apanhar-me distraído.
Kimsenin bana bakmadığı bir yerde, özel bir şey yapacağım.
Preciso de fazer uma coisa em privado, sem ninguém a ver.
- Oraya bakmadılar mı?
- Não olharam aí?
Kendi başımızın çaresine baktık mı bakmadık mı?
Conseguimos defender-nos ou não?
Yukarı kata bakmadın mı?
Não foste ver lá acima?
Bir tek orası kaldı bakmadığımız.
Só não fomos lá.
Tanrım, dişlerime bakmadığı için şanslıyım.
Meu deus, ainda bem que não examinou os meus dentes!
Doğru dürüst binip binemediğime bile bakmadın yürümekte bile zorlanır durumdayım.
Me movo com dificuldade.
Henüz bakmadığımız başka bir yer var mı?
Haverá algum lugar onde ainda não tenhamos procurado?
Bakmadığımız bir yer varmış.
Não revistámos um lugar.
Altına bakmadığımız taş kalmadı.
Não nos escapou nada.
Sanırım icabına bakmadığımız son bir şey kaldı, değil mi?
Parece-me que só temos uma ponta para atar?
Arkadaşım, tıpkı sizin gibi kendini taburcu etti. Londra'ya gitti, Brixton'da oda tuttu ve bir daha geriye bakmadı.
Ele deu - se alta, tal como o senhor, o meu amigo apanhou o comboio para Londres, ficou em Brixton e nunca lamentou.