Bir zahmet Çeviri Portekizce
430 parallel translation
Susacak mısınız bir zahmet?
Fiquem quietos!
Çok iyisiniz, umarım bir zahmet vermemişimdir.
Espero não os ter incomodado.
- Bir zahmet.
Bem.
Bütün bu tayfa içinde kızıma uygun biri varsa, bir zahmet gösteriver, peder.
Bem, se houver um desses que a mereça, indique-me, senhor padre.
İyi botlar bir zahmet değildir. Bir zevktir.
Boas botas não são uma honra, são um prazer.
Anahtarı üzerinde bırakıyorum. Görevliye bırakırsınız, bir zahmet.
Vou deixar a chave aqui, quando sair, me entregue na portaria.
Tanrıların onlara verdikleri en kullanışlı şeydi. Gerçek bir zahmet azaltan araç.
Era a coisa mais útil que os deuses tinham dado, um dispositiv o que poupava tempo.
Sadece laf. İş başına para alıyorum, bir zahmet hatırla bunu.
Eu sou pago por trabalho.
Hangi asilmiş o, bir zahmet?
E que nobre, não me dirás?
Kadın bin bir zahmet edip sana göndermiş.
Ela trabalhou muito para to fazer.
- Elbette efendim. İki fincan olsun bir zahmet.
Em duas chávenas, está bem?
- Evet, evet. - Şu lanet şömineyi de yaktırıver bir zahmet, olur mu?
- E arranje-me a maldita lareira, está bem?
Peg açar mısın, bir zahmet?
Podes abrir a porta?
- Bir zahmet.
- À vontade.
Ah, şuraya koyuver bir zahmet.
Deixe-o aí mesmo.
Bir zahmet sen de gelirsin.
Importas-te de vir junto?
Bir zahmet söyler misiniz?
Diga-lhe, por favor! Vens um pouco tarde para o Halloween, não achas?
Bir zahmet. - İş konuşalım.
Também acho.
Şunu bir zahmet tutar mısınız?
Importava-se de segurar nisso?
Hayır, kapımı çalmaya zahmet eden bir tek sizdiniz.
Não, você foi o único que se deu ao trabalho de tocar à minha campainha.
Zahmet edip onunla evlenmiş bir adama öyle davranılmaz derim.
Dizia-lhe que näo é forma de tratar um homem que se deu ao trabalho de casar com ela.
Lütfen zahmet etmeyin. Zaten bir sürü şey yaptınız.
Não se incomode.
Bu gece için bana bir oda ayarlamanız zahmet olur mu acaba?
Daria muito trabalho alojar-me esta noite?
Tabii sana çok zahmet vermeyecekse. Umarım sana bir rahatsızlık vermedim.
Claro que se é demasiado incómodo, espero não o ter ofendido...
Zahmet olmazsa bir ateş alayım dostum.
A si peço-lhe lume, amigo.
- Size de çok zahmet veriyorum. - Böyle bir şeyi nasıl düşünebilirsiniz?
Não diga isso!
Bana kalan bir dolu zahmet ve Cowpen'de bir İngiliz Albayından aldığım bu uzun kuyruklu ceketi saymazsak, elde var sıfır.
E não tirei nada disso, mais que satisfação e esta casaca vermelha que lhe tirei a um coronel inglês no Cowpens.
Eğer çok farklı bir boğa istiyorsan, elde etmek için biraz zahmet çekmen gerek.
Mas se é difícil juntá-lo, a coisa muda de figura.
Görüyorsun, hiç de zahmet değil, bir bardak çay, gerçekten.
Uma chávena de chá não é incómodo nenhum, a sério.
Bay Tritt, zahmet olmazsa, Bay Logan bir miktar hisse senedini nakite çevirmek istiyor.
Sr. Tritt, por favor, o Sr. Logan quer levantar alguns títulos.
Bir uygarlık inşa etmek için zahmet çekersin ilkeler üzerine kurulu bir toplum yaratmak için.
Damo-nos ao trabalho de construir uma civilização, de erigir uma sociedade baseada em princípios de... De princípio.
Bir Fransız subayına zahmet vermek istemezsiniz herhalde?
Decerto não quer causar transtorno a um oficial francês?
Çünkü bir adam maydanozu alıp da bonfile dil balığına katmaya zahmet etmez.
Um homem não perdia tempo a pôr salsa no linguado!
İtina ve zahmet isteyen, zor bir işti.
Foi um cuidadoso e dificultado trabalho.
Bir şeker daha, size zahmet olmazsa Bay Beebe.
Mais um cubo, se o posso incomodar, Sr. Beebe.
Sana iyi bir eş bulabilmek için çok zahmet çektik.
Tivemos imenso trabalho a seleccionar uma esposa muito boa para ti.
Önemsiz bir olayı anlatmak için çok zahmet çekiyorsunuz.
Esforça-se muito para explicar um facto perfeitamente banal.
Domuz adam zahmet edip onu bir daireye bile yerleştirmemiş.
O porco nem teve a decência de lhe montar um apartamento.
Ve eğer çok zahmet olmazsa, ben de sana bir şey almak istiyorum Clark.
E se não for pedir muito, gostaria de comprar algo para ti, Clark.
- Bir parça altın için fazla zahmet.
- Tanto trabalho por um pedaço de ouro.
Artık pek az hırsız kariyerleri için bir tema.. .. bulmaya zahmet ediyor.
Raros são os ladrões que, hoje em dia, se dão ao trabalho de arranjar tema para a carreira deles.
Köylü çocukları bir de güneyliler hiç zahmet etmesinler "
Com má pronuncia escusam de responder. "
- Bir dahakine, zahmet etme.
- A próxima vez não se incomode.
Zahmet olmazsa sert bir sade kahve alacağım.
Estava a pensar se poderia pedir-lhe uma xícara de café preto e forte.
Duff ister misin? Hayır, bana bir şişe Henry K. Duff`ın Özel Stok`undan veriver sana zahmet.
Não, quero uma garrafa da Reserva Privada Henry K. Duff.
Seninle mutfakta ya da başka bir yerde konuşabilir miyim? Zahmet etme.
Posso hablarte um segundo na cozinha ou algum lugar?
Zahmet edip bir bakıver.
É só leres.
Bir dahaki sefere ben de aynı şeyi yapıp kütüphanemde oturacak başımda takke üzerimde gecelikle herkese elimden geldiği kadar zahmet vereceğim.
Para a próxima, faço o mesmo. Fico na biblioteca, de touca e camisa de dormir, e incomodarei os outros o mais que puder.
Yazıldı ama zahmet edilip okunmadı. ıki... - Bir :
- Um :
Böyle ufak bir iş için zahmet etmezler.
Eles não vão incomodar-se por tão pouca coisa.
Endişeli bir annenin zahmet etmesini beklersin.
É de esperar que uma mãe preocupada se daria ao trabalho.