Zamanında Çeviri Portekizce
18,368 parallel translation
Zamanında General Lazar'ın sağ koluydu.
Era o braço direito do general Lazar.
İşte burada. Tam zamanında.
Aqui está, mesmo a tempo.
Bunu zamanında nasıl düzelteceğiz?
- Como consertamos isto a tempo?
- Evet! - Tam zamanında.
Tempo!
Doğrusu, zamanında bakabileceğimizden çok daha fazla çocuğumuz vardı.
A verdade é que, tínhamos mais crianças do que aquelas com que conseguíamos lidar na época.
Neredesin? Zamanında dışarı çıktığından emin olmak için seni aramaya çalıştım.
Tentei ligar-te para ter a certeza que saías a tempo.
Büyük anne, beni tam zamanında yakaladın.
O avô ligou-me mesmo a tempo.
İnsanı anlamayacağı bir teknolojiyi içeren üç meteor yollamışlardı zamanında.
Eles enviaram três meteoritos contendo tecnologia para além da compreensão humana.
Neden bunu zamanında kimse söylemedi?
Porque não me disseram na altura?
Zamanında annesini tanırdım.
Em tempos, conheci a mãe dele.
Zamanında?
Em tempos?
Ve belki sen zamanında iyi bir adamdın.
E talvez tenham sido bons homens antes.
Kral ile zamanında çok yakındık ancak kendisi bunu teyit edebilecek durumda değil gibi görünüyor.
O Rei e eu fomos próximos outrora, mas, ele parece não estar em condições para mo dar.
Hayır, tam zamanında geldin.
Nem por isso, chegaste mesmo na hora.
Zamanında gidemedim ama daha önceden görmüştüm.
Não cheguei a tempo, mas já vi essa coisa antes.
Ateşli kızlar zamanında gelmez. Peki ya biz?
- As sensuais atrasam-se sempre.
Tam zamanında geldin.
Vieste mesmo na altura certa.
Belki de zamanında kocanla çocuk yapmayışınız bundandır.
Talvez seja por isto que nunca tiveste bebés.
Yani Bashir belli bir terör örgütüne üye değil mi? Yani Bashir belli bir terör örgütüne üye değil mi? CIA zamanında nakit ödeme yapan herkes için çalışacağını söylüyor.
Bem, a CIA diz que ele trabalha para qualquer organização terrorista que pague a tempo e em dinheiro.
8. sınıftayken bir matematik sınavında kopya çektim 16 yaşındayken bir mağazadan mezuniyet elbisesi çaldım üniversite birinci sınıftayken kulüpten bir kızla yattım ve 2007 yılında vergilerimi zamanında ödemedim.
copiei num teste de Matemática no oitavo ano. Roubei um vestido de gala quando tinha 16 anos. Experimentei com uma colega no meu ano de caloira.
Zamanında Cobal Knight olarak, Retro Girl ve Supershock'ın yanında savaşmıştı, ama son zamanlarda anti-Powers kampanyasının yüzü olarak manşetlerde.
Como Cobalt Knight, chegou a lutar ao lado da Retro Girl e do Super Choque, mas tem feito manchetes recentemente como impulsionador principal da lei anti-Powers.
Akşam yemeği hazırlamak için zamanında döneceğim mi?
Vou voltar a tempo de fazer o jantar, okay?
Bir gün Zoom, sizle kızım arasında bir seçim yaptıracak bana ne zaman olursa olsun gözümü kırpmayıp bir an olsun düşünmeden kızımı seçeceğim.
Um dia, o Zoom obriga-me a escolher entre vocês e a minha filha. E sem hesitar, vou escolher a minha filha.
Bir babam asla olmadı ama ben her zaman bebeğimin yanında olacağım.
Nunca tive um pai, mas, o meu bebé irá ter-me aqui o tempo todo.
Bebek sahibi olmaya başladıklarında kilometrelerce ötede olursam ve sen onların hâlâ sahibiysen işte o zaman her gün ölürüm.
E quando eles começarem a ter bebés, eu estaria a milhares de quilómetros de distância. E quando visse que ainda era o "Massa" deles, morreria a cada dia.
Bunu isteyen insanların çoğu bekleme sıralarında olmak, istemiyordu ve fahiş fiyatlara, çoğu zaman güçleri yetmiyordu.
A maioria das pessoas que procura isso não quer passar pelo interminável período de espera e, além disso, muitas vezes eles não podem pagar custos absurdos.
Ancak, zaman geçtikçe, Durumu hakkında düşündükçe, Adam hakkındaki fikrimi değiştirdim.
Mas, com o passar do tempo, quanto mais eu pensava na situação, mais eu mudava de ideias sobre esse homem.
Tamam o zaman, kampüs dışında bir daire tutarım.
Deixa lá. Eu arranjo um apartamento fora da universidade.
Zamanımız azalıyor o yüzden kadının sabıka dosyasını ve Lowry hakkında topladığımız tüm delilleri getirdik.
Estamos a ficar sem tempo, por isso trouxemos o ficheiro dela e tudo o que temos sobre o Lowry.
On yaşında çocuktum o zaman.
Bom, eu era um miúdo de dez anos.
Kanıtların gösterdiğine göre maruz kalma ve ölüm arasındaki zaman 48 saatin altında.
Todas as provas... indicam que o tempo desde a exposição... até à morte... É inferior a 48 horas.
Burada sıkışıp kaldığımızı oğluma söylemek zorunda kalan, ve ne zaman eve döneceğimiz hakkında en ufak fikri olmayan ben. Bunları ne daha katlanılabilir hale getirirdi biliyor musun?
Eu, quando disse às crianças que estão presas aqui que não faço ideia quando irão para casa e, sabes o que tornaria isso um bocadinho melhor?
- Zaman gemisi aslında ama evet, aynı zamanda uzayda da yolculuk yapabilir.
- Uma nave temporal, mas sim, ela também viaja através do espaço.
Hangi zaman periyodlarında yapacak bunu peki?
Certo, de que períodos do Tempo estamos a falar?
Ama aslında Serena'yla zaman geçirmeyi umuyordum.
Na verdade, esperava poder passar algum tempo com a Serena.
Her zaman yanında olacağım.
Estarei sempre aqui.
Ve dikkatli bakışları altında Paris her zaman güvende olacak.
E sob o seu olhar vigilante, Paris estará sempre segura.
Evet hayır, sen değil aslında benim zamanımdaki sen.
Não tu, tu... Do tempo que eu sou.
Bir zaman hayaletinin buraya gelip bizi neredeyse öldürmesi dışında nasıldı?
Para além do facto de que um Espetro do Tempo ter cá vindo e nos ter quase morto, como foi?
Yaz aylarında güneş oldukça sıcaktı. Ne zaman izin versem çıplak omuzlarımı yakıyordu.
O sol nos meses de verão foi exageradamente quente, e queimava os meus ombros nus sempre que eu o deixava.
Her zaman yanında olacağız.
Vamos estar sempre aqui para te proteger.
CIA zamanında nakit ödeme yapan herkes için çalışacağını söylüyor.
Quando pensas nisto, Jack, isto não faz nenhum sentido.
Codwell ve terörist arkadaşlarının ne planladığını öğrenmeliyiz. Codwell ve terörist arkadaşlarının ne planladığını öğrenmeliyiz. Codwell'in geçmişine bakarsak MI6'den ödünç alınmış ve 2004 yılında işkence zamanı Ebu Garib'de sorgucuymuş.
Bem, de acordo com o passado da Codwell, em 2004, ela era uma interrogadora cedida pelo MI6 em Abu Ghareb quando aconteceu o abuso.
Codwell'in geçmişine bakarsak MI6'den ödünç alınmış ve 2004 yılında işkence zamanı Ebu Garib'de sorgucuymuş.
Ela também passou algum tempo em 2006 a trabalhar num dos locais negros da CIA nos Balcãs.
O zaman neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok.
Então, não sei do que falas.
Neden yanında tutuyorsun beni o zaman?
Então porque estás a prender-me aqui?
Ben aslında taşınmak için iyi bir zaman olduğunu düşünüyordum.
- Não, estava a pensar que... Era uma boa altura para sair daqui.
O zaman neden Rusya anlaşmasında onunla aynı ekipte yer aldın?
E depois? Porque se juntou novamente a ele para o negócio com a Rússia?
Fakat Aguirre şehrin güney yakasında her zaman daha zayıf olmuştur.
Mas o Aguirre tem poucos apoiantes na zona sul do condado.
o zaman aynı kişinin kiraladığı araçla, FBI eski ajanını kaçırdığının da farkında mısınız?
Também sabe que o carro usado no rapto de ontem de um ex-agente do FBI foi alugado no mesmo nome?
Şu an ile o zaman arasında Han'ı ezmenin bir sürü yolu var.
Há modos de vergar o Khan até lá.
zamanı 41
zaman 286
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zaman 286
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37