A place translate Turkish
55,033 parallel translation
You're thinking from a place of fear.
Korku içinde düşünüyorsun.
A place no one knows about, where no one can get to you.
Kimsenin bilmediği, kimsenin sana ulaşamayacağı bir yer.
I got a job at a place right by the beach.
Sahilin hemen dibinde bir iş buldum.
Eight or nine bankers with ties to this part of the state, all looking for a place to park their cash.
Sekiz, dokuz banker. Buralarla ilgililer. Parayı bağlayacak yer arıyorlar.
You know, I never knew a place like this could exist.
Böyle bir yerin var olduğundan bile bihaberdim.
But my knee's getting better, and my company director says he'll have a place for me as soon as I get my act together, so...
Ama dizim iyiye gidiyor ve rejisörüm diyor ki... Kendimi toparladığım an benim için bir yer ayarlayacakmış, yani...
And it's a relief to be in a place where I don't have to keep it a secret. Secret?
- Hem sır olarak tutmak zorunda olmadığım bir yerde bulunmak da güzel.
And that's a great thing, so... do you need anything... clothes, help finding a place to stay?
Ve bu harika bir şey. Bir şeye ihtiyacın var mı? Elbise, kalacak yer bulman için yardım?
Found a place to figure out next steps.
Plan yapmak için bir yer buldum.
I want a map to this Phaeacia place.
Phaecia'ya giden haritayı istiyorum.
It's a place no cameras have ever been before, until now, and as the blood drive heads straight into the scar, bringing our racers facetoface with their deepest fears...
Daha önce kameranın girmediği bir yer. Ama şimdi Kanlı Yarış Yarığın içine yol alıyor. Yarışçılarımızı en büyük korkularıyla yüz yüze getirecek.
A place where there's no electricity?
Elektriğin olmadığı bir yere.
I sent you to a place where I knew you would be cared for.
Seni iyi bakacaklarını bildiğim bir yere yolladım.
I know a place in SoHo that has the best lamb kebab this side of Marrakesh.
SoHo'da bir mekan var. Marakeş usulü harika kuzu kebap yapıyor.
We can give you a home, a team, and a place to better train the use of your power.
Sana bir ev, bir ekip ve gücünü kullanmada kendini daha iyi eğitebileceğin bir yer verebiliriz.
The recycling place gets mobbed on a Saturday, so we can talk about it when I get back.
Çöp toplama alanı cumartesileri kalabalık oluyor döndüğümde konuşuruz.
I was saying that if we're talking about some sort of mythical creature that's so powerful the only safe place to put it is in the Wild Hunt, then we have a serious problem.
Eğer çok güçlü bir tür mitik yaratıktantan ve onun için en güvenli yerin vahşi av olduğundan bahsediyorsak ciddi bir sorunumuz var demektir.
I haven't been in a good place, Sara.
Kendimde değildim, Sara.
It's no place for a white man with an American passport, no command of Arabic, to just show up on a whim.
Arapların komutasında olmayan, Amerikan pasaportlu beyaz bir adam için bir hevesle gidilecek bir yer değil.
I know it's hard, moving to a new neighborhood, new place, new school.
Yeni bir muhite, yeni bir yere, yeni bir okula alışmak zordur biliyorum.
That must be a nice place to be.
Orada olmak güzel olmalı.
Look, I know it's a little fuzzy in there, but I'm pretty sure I must've had a two-week notice policy in place here.
Bak, kafamın biraz bulanık olduğunu biliyorum ama eminim ki burada iki hafta önceden bildirme politikası uygulanıyordur.
We got to show the world South Texas is a great place to do business.
İnsanlara Güney Teksas'ın iş yapmak için mükemmel bir yer olduğunu göstermemiz gerek.
Oh, this girl from the last place I was in had a permanent tube in her stomach.
En son kaldığım yerdeki kızın midesinde kalıcı tüp vardı.
[Sam] Well, let me just place you on a brief hold because...
Şey, sizi telefonda biraz bekletmeye alacağım çünkü...
You asked for a map of this place.
Bu yerin haritasını istemiştin.
It's just that I think we need to have a plan in place.
Sadece yer için bir plânımız olsun istiyorum.
She's a receptionist at this healthcare place, and I don't qualify for financial aid'cause my dad has problems with the IRS.
Sağlık merkezinde danışma görevlisi. Babamın vergi dairesiyle sorunları yüzünden burs da alamıyorum.
It's like you never felt a single fucking thing walking around this place until it goes through your body.
O şey vücuduna girene kadar dünyada bir sik hissetmemişsin gibi.
A boat is the last place i expected to find you, buddy.
Gemi, seni bulmayı beklediğim son yerdi, dostum.
This place is gonna be swarming with cannibals in a few minutes.
Burası birkaç dakikaya yamyamlarla dolup taşacak.
- No, no, that's a good place to start.
- Hayır, hayır bu iyi bir başlangıç noktası.
What better place to test a passion potion than the uptight little hamlet of Meadeville?
Bir tutku ilacını denemek için Meadeville'in tutucu küçük bir köyünden daha iyi bir yer olabilir mi?
This is a holy place.
Burası kutsal bir yer.
I like to make this place a safe zone for those who are about to drown their relatives in eggnog.
Akrabalarını sert kokteyller içinde boğmayı düşünenler için güvenli bir yer yapmak istiyorum.
It was a nice place to be a kid.
Büyümek için iyi bir yerdi.
I've been trying to find a way... to sneak you out of that place.
Seni oradan çıkarmanın bir yolunu arıyordum.
Every day we go out on patrol, we have a choice... to make this city a better place... or make a violent world more violent.
Devriyeye çıktığımız her gün elimizde bir tercih şansı var. Bu şehri daha iyi bir yer yapmak. Ya da zaten berbat olan dünyayı daha da berbat hale getirmek.
When I went to chuck's place last week, It was like the inside of a jiffy pop wrapper, All right?
Geçen hafta Chuck'ın evine gittiğimde içerisi uzay mekiği gibiydi.
That's why it's lunch at a public place.
Bu yüzden halka açık bir yerde.
The street's a dangerous place.
Sokaklar tehlikeli.
she got some new furniture, so it almost feels like a totally new place.
Sadece... Yeni mobilyalar almış. Yepyeni bir yer gibi olmuş.
The world's a safer place without that thing wreaking havoc.
O şeyin zarar vermediği bir dünya daha güvenli bir yerdir.
It's only a matter of time before Valentine hits this place.
Valentine'ın burayı bulması uzun sürmez.
Not too many people know this, but... when I was living in London, in the early 1870s, I was in a bad place.
Bu diyeceğimi çoğu kişi bilmez ama 1870'lerin başında Londra'da yaşarken ruh sağlığım yerinde değildi.
It's a nice place.
Güzel bir ev.
I thought his way was the only way to make the world a better place.
Ancak onun yöntemleriyle dünya daha iyi bir yer olacaktı.
A safer place.
Daha güvenli.
And, um... in a good place.
Yanlış bir yerde değilim.
Huh. So you're kinda like a shark who'll die if you stay in one place.
Aynı yerde kalırsa ölecek bir köpek balığı gibisin.
You know, from what I hear, there are plenty of nut cases running around Star City, looking to make it a better place.
Benim duyduğuma göre Star City, orayı daha iyi bir hale getirmeye çalışan delilerle kaynıyormuş.