English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ A ] / Allowing

Allowing translate Turkish

1,852 parallel translation
In a few years, we may look back and wonder what we did, allowing more and more tons of meat to be consumed.
Bir kaç yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, neden tonlarca zehirli et tüketilmesine göz yumduğumuz için kendimizi sorgulamak zorunda kalabiliriz.
I thought we dealt with that subject you raised with me before and were allowing time for reflection.
Bu konuyu daha önce konuşmuştuk ve etkisini görmek için kısa bir süre daha bekleyecektik. - Eminim ki onu kastetmişsinizdir.
We can't be in a position of Allowing the fellow to get away With this kind of wholesale
Aksi halde herkes hükümetten bilgi sızdırmaya başlayacaktır.
- If he exists, why is he allowing it?
- Eğer Tanrı varsa, neden onlara izin veriyor?
It is the Queen that is allowing it to happen.
Buna izin veren Kraliçe idi zaten.
By not allowing the surgeon to reattach your fingers, You're literally cutting off your ability to work.
Cerrahların parmaklarını yerine dikmesine izin vermeyerek çalışma yeteneğini de yok ediyorsun.
I'm concerned that you're allowing yourself to become distracted.
Dikkatinin dağılmasına elverişli bir haldesin diye endişeleniyorum.
If our rules didn't force change on human nature, only allowing managers to see their wives every three years...
Kurallarımız insan tabiatını değiştirmeye çalışmasaydı en azından müdürlerin karılarını üç yılda bir görmelerine izin verilseydi-- -
Well, that and allowing her to keep her bathroom light on.
Bu ve banyonun ışığını açık bırakmak yaradı.
We're simply allowing people to perish who were meant to perish.
Biz bu amaç için ölmesi gerekenlerin ölmesine izin veriyoruz.
A single bullet at this close proximity, even allowing for it having to go through the rear of your seat, should disable but not kill you immediately, causing unimaginable pain.
Bu mesafeden bir kurşun..... oturduğunuz koltuğun içinden geçerek bile.. .. sizi hemen öldürmez ama yaralar. Bu da inanılmaz bir acı verir.
And these rays are able to penetrate and pass through matter, allowing them to be captured on this photographic plate.
Bu ışınlar objelerin içinden geçebilirler ve fotoğraf tepsisinde yakalanırlar.
Within seconds, their body temperature would melt the wax. Allowing the poison to exude into the bloodstream.
- Zehir de kana karışır.
Allowing the murderer to simply walk away from the scene with no one the wiser.
Katil de kimse fark etmeden olay mahallinden uzaklaşır.
She did allow herself to be put in a vulnerable position, allowing men to put things around her neck and so on.
Onu savunmasız pozisyonlara sokmalarına izin vermiş. Adamların boynuna bir şeyler bağlamasına izin vermiş.
Not allowing him to watch T.V. Can't be a justification.
Televizyon seyretmelerine mani olmak için. Her ne kadar mazeret olmasa da.
The bears were learning to trust Jeff, allowing him to get even closer.
Ayılar Jeff'e güvenmeyi öğreniyor ve daha da yaklaşmasına izin veriyordu.
Once miniaturized, the device can actually be implanted inside subjects, allowing them to harness their ki to cause massive destructive effects.
Minyatür şekillerde imal edilirse, cihaz deneklerin bedenine yerleştirilerek vücutlarındaki Ki enerjisi aşırı yıkıcı sonuçlar doğurabilir.
'The definition of a field trip is an educational journey'allowing students to observe events outside their usual experience.
Arazi gezisi ; öğrencilerin, sıradan olaylar dışında gelişen olayları gözlemlere şansı vermek demektir.
These are merely electrodes allowing the transfer of data.
Onlar sadece veriyi aktarmaya yarayan elektrotlar.
By allowing these new men to buy a stake in the kingdom, Mr. Cromwell makes sure of their loyalty To the king and to himself.
Bay Cromwell bu adamların krallıktan pay almalarına izin vererek, onların, Kral'a ve kendisine olan sadakatini de garanti altına alıyor.
The mask could have been used by the killer to dehumanize the victim, allowing whoever decapitated her to distance himself from the ugly reality of her death.
Katil, kızın başını keserken, ölümünün çirkin gerçekliğinden kendini uzaklaştırmak için bu maskeyi kullanmış olabilir.
I am not allowing this drug addict to bunk in my house.
Bu uyuşturucu müptelasının evimde yatmasına izin vermiyorum!
The question Is, are you allowing the Lord to be behind you?
Soru şu : Tanrı'nın seni korumasına izin veriyor musun?
giving youths money and power and allowing war supporters to launch missiles... is a means of restoring this country.
Görünen o ki, Saldıran Amerika ama hiç kanıt yok, sadece söylenti. Ama kimse bir şey kabullenmiyor.
Think of them more as a collective rather than individual beings, and yes, I believe they're what's allowing him to fly.
Onları bireysel varlıklar yerine topluluk olarak düşün. Ve evet. Onun uçmasını sağlayanların onlar olduğuna inanıyorum.
- your agents released a malevolent entity Into the warehouse, Allowing it access to dangerous artifacts.
Ajanların, kötü bir varlığı serbest bırakıp onun depodaki tehlikeli objelere ulaşmasına neden oldu.
Allowing you to do whatever you want.
Bu da sana istediğini yapma özgürlüğü veriyor.
ROBERTS : Someone came up with the idea of filling paddy fields up with water and then allowing it to evaporate.
Birisi, çeltik tarlalarını önce su ile doldurup daha sonra da buharlaşmasına göz yumma fikriyle ortaya çıktı.
The mid-ocean ridge is the line along which the tectonic plates move apart from one another, allowing hot, molten rock from the interior of the Earth to well up and to form new ocean floor - - the youngest part of the world as we know it.
Orta okyanus tabanı tektonik katmanların birbirini hareket ettirdikleri çizgi olup yeryüzünün içinden sıcak, erimiş kayaların çıkarak yeni okyanus zemini oluşmasını sağlar. Bildiğimiz kadarıyla bu alan dünyanın en genç parçasıdır.
It's not allowing us the time to get to the birds, or the sharks to get to them.
Bizim kuşlara ulaşmamız ya da köpek balıklarının onlara ulaşması için bize zaman tanımıyor
So it doesn't seem so far-fetched to imagine that the very first people to reach America might also have had small boats, allowing them to travel from one headland to the next, in the hope that around the corner the ice would have melted enough to allow them to feel dry land again.
Bu yüzden, Amerikaya ulaşan ilk insanların ; buzun, tekrar karada hissetmelerine imkân verecek kadarıyla erimesinin eli kulağında olduğunun umuduyla, bir burundan diğerine seyahat etmelerine imkân veren küçük teknelerinin olabileceğini tasavvur etmek çok iddialı görünmüyor.
Lord, we know our lives are not about football, but we do thank you for allowing us to play tonight.
Tanrım, hayatımız futboldan ibaret değil, ama oynamamıza izin verdiğin için teşekkürler.
"A courageous U.S. Marshal put himself in harm's way... " by allowing a contract killer to infiltrate his team... in an effort to derail a plot to murder a cooperating federal witness. "
"Cesur bir A.B.D. federal ajanı, federal bir tanığı korumak için ekibine giren kiralık katilin önüne geçmek için kendini zorluklara attı."
I'm amazed they won after allowing 30 hits!
30 vuruş yaptırıp da, kazanmayı nasıl başardılar, aklım almıyor.
As you listen to my voice, keep breathing, getting heavier with each exhale, again, allowing yourself to fall into a deep... Deep sleep.
Sesimi duydukça, nefes almaya devam edin, her nefeste ağırlaşacaksınız tekrardan, kendinizi derin bir uykuya teslim edin.
The second call was placed to someone within range of three cell phone towers, allowing me to triangulate a position.
İkinci arama üç baz istasyonunun kapsama alanında olan birine yapılmış ki bu da bize yerini üçgene alma imkânı verdi.
I can't believe they're allowing this.
Böyle bir şey imkansız. Ne cüretle...
But i'm allowing it.
Ama ben izin veriyorum.
his nighttime vision is near-perfect allowing him to spy the tiniest fish swimming below.
Gece görüşü aşağıdaki en ufak bir balık kıpırtısını görebilmesini sağlayacak kadar mükemmeldir.
By coming out in support of you and allowing you to tell your story I'Il force Nathan to take responsibility.
Sana destek olup, hikayeni anlatmana izin vererek, Nathan'ı, sorumluluk alması için zorlamış olacağım.
Thank you, Dr. Goss, for allowing my return to the floor.
Dr. Goss, yer görevine dönmeme izin verdiğiniz için, teşekkürler.
Here's a copy of the court order Allowing us to visit your compound and conduct our research.
Arazinizi gezmemiz ve araştırmamızı yapmamız için çıkarılan mahkeme emrinin bir kopyası.
What was my one condition for allowing you to tag along?
Peşimden gelmene izin vermem için tek şartım neydi?
The counterplan just got cut off at the knees.They're trying to grab onto us with their generic economy links, but there's nothing to refute that we lower state deficits, allowing a payback on all federal spending.
Karşı plan desteği kesmekti. Hep aynı ekonomik iddialar sunuyorlar. Ama bütçe açıklarını azaltacağı açık.
It's like some being... is allowing us a glimpse of what's to come.
Sanki, birileri neler olacağına dair işaret veriyor gibi.
It's like some being is allowing us a glimpse of what's to come.
Sanki birileri neler olacağına dair işaret veriyor.
Allowing his buddies, a bunch of degenerate souls... my hard-earned souls by the way... to escape from hell.
Zorlukla ele geçirdiğim ruhlar olduğunu da ekleyeyim.
their hooves are like suction cups, allowing the ibex to climb near-vertical cliffs.
Kamçatka'nın derin dondurucu kışında bu sahne kendisi yıllarca oynar.
his feet are so broad, they work like snowshoes, allowing him to skim across the deep snow, targeting larger, slower animals.
Ama durup, arkasına bakma hatasına düşüyor.
His bones are full of clues. And new techniques are allowing scientists to decipher them.
Michel çenenin bir parçasini ihtiyaci olan testleri yapabilecegi dünyadaki az sayidaki yerlerden birine götürüyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]