Allow me translate Turkish
5,238 parallel translation
Allow me.
İzin verin.
Allow me to show you why we're all here...
Hepimizin neden burada olduğunu göstermeme izin verin...
A little bit like this if you'll allow me to say.
Söylememi hoş görürseniz, biraz böyle bir yer.
Allow me to re-assure you, Doctor Quirke, that all the little orphans who come to us are treated with loving care.
Sizi temin ederim Doktor Quirke buradaki bütün yetimler sevgi ve ilgiyle bakılıyorlar.
I need you to step back... and allow me to handle this.
Sizden çekilmenizi istiyorum. Bırakın işimi yapayım.
Now, allow me to examine your eyes.
Şimdi, gözlerinizi muayene edeyim.
Allow me to show you how it's really done.
Beni izle de bu iş nasıl yapılırmış gör.
But in the meantime, please allow me to be your tour guide pointing out all the sights of our fair city.
O zamana kadar tur rehberiniz olarak size güzel kasabamızın güzide yerlerini tanıtacağım.
I can't, because the State of Illinois doesn't allow me to, Hank.
Ben bilemem çünkü Illinois eyaleti bunu yapmama izin vermiyor, Hank.
Allow me to explain the alternative.
izin ver sana alternatif yol ne onu açıklayayım.
I'll pass it on if you will allow me
I'll pass it on if you will allow me
What are you up to? - If you'll allow me to say somethin', Sheriff,
Başına ne oldu?
Allow me.
Banaizin ver.
Allow me, madame, to assist you.
Bana. madam. size yardımcıizin verin.
Allow me to give you the same advice you gave me then.
Sana aynı tavsiyelerdeizin ver Eğer bana verdi.
Allow me,
Banaizin ver.
Allow me to watch you while you rehearse.
Lütfen kabul edin.
Allow me to introduce my little girl.
Sizi kızımla tanıştırayım.
The only greatness... inherent in these jobs I'm interviewing for is the fact that they'll allow me to pay off my student loans.
Görüştüğüm firmalar arasında tek muhteşem zatî eğitim borcunu ödememe müsaade etmeleri.
Allow me to introduce you to shorty.
Seni Shorty ile tanıştırmama izin ver.
Allow me to doubt the good faith of your actions.
Yaptıklarınızın, iyi niyetli olmadığını düşündüğümü belirtmeme izin verin.
Allow me.
Bana bırak.
If you'll allow me.
İzin verirseniz...
My eyesight doesn't allow me to drive at night.
Gözlerimdeki sorundan dolayı geceleri araba süremiyorum.
- Anyway, gentlemen, madam, allow me to be the first to wish you bon voyage!
Neyse... beyler, hanımefendi, izninizle bunu size ilk söyleyen ben olayım... iyi yolculuklar!
I absorbed a large quantity of synthetic C.P.H.4. that will allow me to use 100 % of my cerebral capacity.
Beyin kapasitemin % 100'ünü kullanmama olanak verecek olan... yüksek miktarda sentetik C.P.H.4. aldım...
Gentlemen, allow me to introduce my business partner, Paul Meunier.
- Beyler, size iş ortağım Paul Meunier'i takdim ediyorum.
Allow me. Yah!
İzninle.
Now, I know you're all itching to get to the party, so without further ado, allow me to wish you a happy and prosperous Founders Day.
Hepinizin parti için sabırsızlandığını biliyorum o yüzden fazla uzatmadan herkesin Kurucular Günü'nü kutluyorum.
Allow me to keep mine to myself.
- Birakinda kendiminki bana kalsin.
Will they at least allow me to see Jaime?
En azından Jaime'yi görmeme izin verirler mi?
Allow me this honour, Mother of Dragons.
Bu onuru bana bahşedin Ejderhaların Anası.
Mother doesn't allow me to have visitors at night.
Annem gece ziyaretçim olmasına izin vermiyor.
Allow me to be blunt.
İzin verin bende açık sözlü olayım.
Then allow me to risk everything. Mr. Gray,
- O hâlde izin ver her şeyi tehlikeye atayım.
Why did you allow me to feel?
Neden hissetmeme izin verdin?
Allow me to think about it.
Bunu düşünmem için bana zaman ver.
And if you'll allow me, I want a chance to make you happy.
İzin verirsen, seni mutlu etmek için bir şans istiyorum.
Why can't you allow me one simple act of kindness without making me feel like a sap?
Bir kez olsun izin versen de kendimi ahmak gibi hissetmeden güzel bir jestte bulunsam.
Please allow me that.
- İzin ver bana lütfen.
I don't suppose you'd allow me to search the place.
Burayı aramama izin vereceğini de sanmıyorum.
Please, allow me to introduce myself.
Lütfen kendimi tanitmama müsaade edin.
It appears that I am now the only one with radioactive powers, which will allow me to unleash my fury...
Görünüşe göre öfkemi salmamı sağlayacak olan radyoaktif güçlere sahip sadece ben -
Allow me.
İzin ver.
- If you'll allow me to say somethin', Sheriff,
Aslında bu şehrin anahtarını size hediye etmeleri lazım.
You won't allow yourself to love me and I can't love you, because as soon as a woman does, you don't want her anymore.
Beni sevmeye kendini ikna edemezsen ve ben seni sevemem, bir kadın bunu yaptığı an, artık onu istemezsin.
Allow me.
Üç ayaklı kamerayla çekilmiş gibi görünüyor.
Please allow me to handle it.
Bu konuyu halletmeme izin ver lütfen.
For me, that's where collaboration comes in, to take an idea that is blind and unformed and that has been hatched largely in solitude and allow these strange collaborator creatures that I work with to morph it into something else, something better.
Benim için işbirliği burada devreye giriyor. Kör, şekilsiz ve büyük ölçüde tek başına kuluçkaya yatırılan bir fikri alıp... birlikte çalıştığım bu garip yaratıkların onu başka bir şekle sokmasına daha iyi bir hale getirmesine izin veriyorum.
Answer me honestly, and I shall allow you to search my house.
Dürüstçe cevap verirsen evimi aramaniza izin veririm.
But that very intimacy released something... unhealthy in me, something I cannot allow.
Fakat bu yoğun yakınlık içimdeki sağlıksız bir şeyi açığa çıkardı. İzin veremeyeceğim bir şeyi.
allow me to introduce myself 83
allow me to introduce 16
allow me to explain 29
allow me to demonstrate 21
mexico 335
metro 61
merci 624
menu 31
melanie 499
merida 43
allow me to introduce 16
allow me to explain 29
allow me to demonstrate 21
mexico 335
metro 61
merci 624
menu 31
melanie 499
merida 43