And just in time translate Turkish
1,523 parallel translation
And just in time, I see!
Bakıyorum da, tam zamanında!
And just in time, too.
Hem de tam zamanında.
Sometimes for the sake of vanity... sometimes for reasons you're not old enough to understand yet... but a lot of the time we just reach out and expect nothing in return.
Bazen sadece kibirden bazen de yaşın gereği anlayamayacağın sebeplerden ötürü birçok kez birbirimize uzanıyor ve karşılığında hiç birşey beklemiyoruz...
I was just teasing you. It just would be nice if y'all didn't just count on me all the fucking time, and surprise me every once in a while with pot. I'm not angry.
Ben sadece dalga geçiyordum.
We've put in the paperwork and it's just gonna take a little time.
Resmi işlemlere başladık ve bu biraz zaman alacaktır.
You think they might be a lot happier over there if they could just get women and booze in the same room at the same time?
Sence, kadın ve içkiyle aynı mekanda bir arada olmak onları daha mutlu etmez mi?
You feel like everything real is in there and all this out here is just a waste of time.
Gerçek olan ne varsa... orada olduğunu sanırsın ve buradaki her şey sadece zaman kaybıdır.
There are shop boys and... there are boys who just happen to work in shops for the time being.
Tezgâhtarlık yapanlar ve geçici bir süreliğine bir dükkânda çalışanlar vardır.
You're just there, in that moment, in that special place and time.
Oradasın, o özel yerde ve o özel zamanda.
I'm not in good health and I just can't afford to spend time discussing four old novels that aren't even in print any more.
Sağlığım yerinde değil ve artık baskısı bile mevcut olmayan dört eski romanı tartışarak vaktimi harcamayamam.
So if there's somebody special in your life, I mean, who knows, maybe even someone you just met, and you are ready to make a commitment, maybe now's the time.
Eğer hayatınızda özel biri varsa kim bilir, belki de yeni tanıştığınız biri ve ona teklif etmeye hazırsanız belki de tam zamanıdır.
You see, if my report says I thought something was out of the ordinary, then the department assigns a special investigator, and he or she'll just drop in from time to time unannounced over the next three or four months.
Anlayacağınız, raporumda sıradışı bir şey gördüğüm yazıyorsa o zaman departman özel bir dedektif atıyor o da ara ara geliyor üç-dört ay sonra durumu açıklıyor.
And being a working parent myself I know just how little time there is in the day.
Ben de hamarat bir anne olduğum için, günde ne kadar az zaman kaldığını iyi bilirim.
If you ever need to come over at any time, for any reason, just let yourself in, and...
İstediğin zaman, istediğin sebeple içeri girebilirsin. Ve...
I'd say I'm just in time. And I'd say things are different now.
Artık işler değişti diyebilirim.
Like the time I told everybody in town that I wrestled three gators at once when really it was just two slow kids and a basset hound.
Haydi anlatalım, bazıları elmalı pastanın bile burada icat edildiğini söyler.
Every time she takes Gulley for Communion, and I just stay there in the pew... it is a big deal, Ellen.
Gulley'i ne zaman ayine götürmek istese benim orada durup... Bunun önemi büyük, Ellen.
Train stops first thing tomorrow morning for an hour and 45 minutes... which is just enough time for a quick visit to Temple of a Thousand Bulls... probably one of the most spiritual places in the entire world.
İlk olarak, Tren yarın sabah 45 dakikalık bir mola verecek, ki bu süre dünyadaki en kutsal yerlerden olan Bin Boğa Tapınağını görmek için yeterli bir süre.
You know, this might sound kind of forward, but well, we're just in town for a party tonight, and I was wondering what time you get off work.
Yanlış anlamazsan kasabaya yeni geldik de... Geceki parti için. Merak ettim de işten ne zaman çıkıyorsun acaba?
And as I was saying, the first time some folks make the jump to quantumspace they just puke their guts out fouling themselves in the most awful ways you can imagine.
Ve dediğim gibi, kuantum uzaya sıçrama yapanların bazıları tahmin edebileceğin en korkunç derecede tiksindirici şekilde kusuyorlar.
Meanwhile Booth gets the cut of his profits and a nice public victory. Just in time for campaign season.
Bu arada Booth da kardan payını alıp, apaçık zafere koşuyor tam da kampanya döneminde.
It's just like that time when we were in Austin, and you got a beer without asking me if I wanted one.
Aynı Austin'de olduğu gibi bana almadan kendine bir bira almıştın...
You know, you just keep grinding it out and you'll be out of your hole in no time.
Sen böyle çalışmayı sürdür. Her şey daha da iyi olacaktır.
We just about get there in time for the second half, and then we go down 4-0 without fucking fighting.
Oraya vardığımızda ikinci yarı başlamak üzereydi, ve kavga yapamadan 4-0 yenilmiş olduk.
In time... in time, it will just be you and I and the baby.
Zamanla... Zamanla sadece sen, ben ve bebeğimiz olacak.
But, uh... like, I remember this one time, um, I was sitting in that chair over there, and he was, like, lying on his stomach, like, on the bed, and we were just listening to music and stuff, and I, like... I never would have, like, asked anyone this before, but he was lying on his stomach, like, reading a book, and I was just like, "Hey, Scott, can I ask you something?"
Fakat bir keresinde hatırlıyorum oradaki sandalyede oturuyordum ve o sanki yatakta yüzükoyun ayatıyordu ve müzik ya da o tür bir şeyler dinliyorduk ve ben bunu daha önce kimseye sormamıştım ama yüzükoyun yatmış, kitap okuyor gibiydi ve ben de ona "Scott sana bir şey sorabilir miyim?" dedim.
No, just the bad stuff, like The Matrix sequels and that time we went skiing and I got my lip mole stuck in the zipper of my puffy coat.
Hayır, yalnızca kötü olanlar. Matrix üçlemesi, kaymaya gittiğimde dudağımdaki et beninin paltomun fermuarına sıkışmasını.
And that's just about the time Brian moved in with you, isn't it?
Brian da senin kaldığın odaya tam o sırada gelmişti, değil mi?
Instead of going to work he just spent all his time in Grace's room going through her things over and over and... and one day I found him lying in his office.
İşe gitmek yerine tüm zamanını Grace'in odasında, onun eşyalarıyla geçirirdi. Ve bir gün onu ofisinde ölü buldum.
I'm telling you, they're everywhere, and since I don't know which one A.J. is every time one walks in the door, I just smile at him.
Sana söylüyorum. Onlar her yerde. Hangisinin A. J. olduğunu bilmediğim için de içeri her biri girdiğinde ona gülümsüyorum.
And he's moving in today, and we were just wondering if maybe either of you were interested in showing him a good time?
Okula bugün yerleşiyor da acaba ikinizden biri onunla biraz vakit geçirmek ister mi diye merak ediyorduk?
We add in the same time and we're back to just environmental.
İkisini birbirine ekledik ama sonra "çevresel" e geri döndük.
Hey, Ray, I don't know if you noticed, but there's a party going on here. Everybody's having a good time, dancing, so any time you feel like, you know, jumping in, you know, just get off your little stool and, uh...
Ne zaman katılmak istersen, taburenden kalk.
It was just a matter of time before the Wraith got organized - and started hitting back.
- Wraith'in organize olup karşı saldırıya geçmesi çok uzun sürmedi...
It's just that every time I think about running away, I look at the fat guy in the track suit with a giant rabbit head, and he doesn't say anything.
Ne zaman kaçmaya karar versem, eşofman giymiş, tavşan kafalı şişko adama bakıyorum ve hiçbir şey söylemiyor.
And we haven't talked about this in a long time and I just don't know how you're even gonna take it.
Uzun süredir de bunu konuşmadık. Nasıl karşılayacağını bile bilmiyorum.
And by spring, I looked like my old self in my new apartment, just in time for the baby shower.
Ve baharın gelmesiyle, kendimi hediye alan küçük bir bebek gibi yeni evime taşındığım ve eski halime döndüğüm için mutlu hissediyordum.
Last time I was here, Karl kept throwing his perfect life in my face, and I just wanted to come back here and show him that we were doing well, too.
Geçen gün buraya geldiğimde, Karl, mükemmel hayatını yüzüme vurup durdu. Ben de yine buraya gelip, bizim de gayet iyi olduğumuzu ona göstermek istedim.
And give Betty enough food, it's just a matter of time before she falls in love.
Betty'nin karnını doyurmak yeter, hemen aşık olur.
I just thought I'd come by and get in some extra studio time.
Fazladan çalışmak için gelmiştim.
I just want to let you know That I spoke to the administrators at the group home and they've done everything they can, but their quota is filled, so it's not possible to take Joe Junior on, not in the time that we discussed.
Size şunu söylemek istiyorum, grup eviyle ilgili yöneticilerle konuştum ve ellerinden geleni yaptılar ancak kotaları dolmuş, yani Küçük Joe'yi konuştuğumuz tarihlerde okula almamız mümkün değil.
Can you just... Can you just go to Dan's hearing, and then we can find a time to deal with this later?
Dan'in duruşmasına git olur mu, bunu halletmek için başka bir zaman buluruz.
And then, I don't know, after she was gone, I remember lying in bed for the first time and just feeling silence, you know? And then realizing that for the rest of my life it was gone.
Ve sonra, annem öldüğünde yatağıma uzandığım ilk anda sessizliği hissettiğimi ve hayatımın geri kalanı boyunca, artık onun olmayacağını farkettiğimi hatırlıyorum.
When's the last time you got in that cool car of yours, turned up the stereo and just drove?
En son ne zaman havalı arabanı alıp,... radyoyu açıp, öylece sürdün?
There's A Weak Link In Every Chain, And It's Just A Matter Of Time Before This One Snaps.
Her zincirde zayıf bir halka vardır ve kopmadan önce, bir zaman sorunu vardır.
I've got a time bomb in my brain and my brother is making jokes. Not just making jokes.
Beynimde saatli bomba var ve kardeşim şaka yapıyor.
And just so we don't get sued, the next time someone comes in here with an outrageous request, you'll double-check their background first.
Ayrıca dava edilmemek için, gelecek sefer buraya aykırı isteklerle gelen herkesin geçmişini iki kez kontrol edeceksin.
In relation to what Francois just said, he forgot his things most of the time this term... and didn't do much
François'in az önce söyledikleriyle bağlantılı olarak çoğu zaman eşyalarını getirmemeye devam ediyor ve pek ders çalışmıyor.
We'll it just that this is the second time you've been in today and same order, Chicken Fried rice.
Bugün buraya ikinci gelişin ve aynı sipariş olan kızarmış tavuklu pilav istiyorsun.
She and her mother got out just in time.
Neyse ki annesiyle birlikte tam zamanında kaçabilmiş.
They'll be on the ferry... and should arrive just in time for the ceremony.
Vapura binecekler ve tam düğünden önce buraya getirecekler.
and just like that 171
and just so you know 170
and just 169
and just think 21
and just now 18
and just for the record 41
and just remember 20
and just so we're clear 26
and just to be clear 26
just in time 248
and just so you know 170
and just 169
and just think 21
and just now 18
and just for the record 41
and just remember 20
and just so we're clear 26
and just to be clear 26
just in time 248
in time 438
in times like these 17
and jim 21
and jane 16
and joseph 27
and j 39
and jimmy 16
and john 44
and jeff 16
and james 16
in times like these 17
and jim 21
and jane 16
and joseph 27
and j 39
and jimmy 16
and john 44
and jeff 16
and james 16