But to translate Turkish
376,396 parallel translation
But to sort it, to authenticate it with hard evidence... that could take years.
Ama bu kadar kanıtı sınıflandırmak ve doğrulamak yıllar sürebilir.
Friends that you see not so much on the day-to-day, but when you go away together, you're inseparable.
Günlük hayatta çok görüşmeyen arkadaşlar, ama birlikte yurt dışına çıkınca ayrılmazlar.
But on the other hand, if someone was trying to make this look like an animal, or a yeti attack, it'd probably look a lot like this.
Öte yandan biri bunu hayvan ya da Yeti saldırısı gibi göstermek istese muhtemelen böyle görünürdü.
And normally, I would have DNA to rule it out, but unfortunately, given the number of people that handled the body bringing it down the hill, isolating the killer is gonna be impossible.
Ve normalde DNA sayesinde eleme yapabilirdim, ama cesedi taşıyan o kadar çok kişi olmuş ki katili ayırmak imkansız olacak.
The knight has sworn to be honest and honor his king, but he still exaggerates because...
Şövalye krala karşı dürüst ve saygılı olmaya yemin etti, ama yine de abarttı.
The search party looked for you for three days, but they had to turn back because of the aftershocks.
Arama ekibi sizi üç gün aradı, ama artçı şoklar yüzünden geri döndüler.
- In the beginning, I thought it was important, that it could hopefully even bring my wife back to me, but no matter what I do, nothing gets better.
Başlarda önemli olduğunu ve bir gün karımı bana getireceğini umuyordum.
He's... he's stable, but you need to get him to a hospital.
Durumu iyi ama onu hastaneye götürmeniz lazım.
Noah, you are incredible, and you deserve to be with someone who makes you happy, but... it's just... it's not me.
Noah sen harika birisin, ve seni mutlu edecek birini hak ediyorsun, ama... o ben değilim.
Not to sound like my mom, but... is that what you're wearing?
Annem gibi konuşmak istemezdim ama... Bu kılıkta mı gideceksiniz?
Look. I'll tell you what I know, but first I need to find out something from you :
Bakın, bildiklerimi anlatacağım, ama önce sizden bir şeyi öğrenmem gerek.
Ethan Cahill, which means... honestly, I'm not sure what's going to happen to you, but whatever it is, it's probably not good.
Ethan Cahill, demek istediğim... gerçekten sana ne olacağını tam olarak bilmiyorum, ama ne olursa olsun büyük ihtimalle iyi bir şey olmayacak.
I'd love to, but time isn't something we have a lot of right now.
İsterdim ama şu an zaman bizim için çok değerli.
I don't know what you think you saw here, but I have a wife and son to get back to, so...
Burada gördüklerinizi ne sandınız bilmiyorum, ama karımın ve oğlumun yanına dönmem gerek.
I'm not gonna apologize for doing my job, especially considering the lengths I had to go to to keep our bargain, but a deal is a deal.
İşimi yaptığım için özür dilemeyeceğim. Özellikle de anlaşmamızı uygulayabilmek için o kadar uğraştıktan sonra, ama anlaşma anlaşmadır.
and she has no idea what she wants to do with her life, but oh, my God, does she know how to live it, and she is my best friend.
Karate de siyah kuşağı vardı ki bu gerçekten çok garip, ve hayatını nasıl yaşayacağına dair hiçbir fikri yoktu, Tanrım, nasıl yaşayacağını biliyor muydu ki, o benim en iyi arkadaşımdı.
And I am gonna do everything that I can to save you, but time travel is super unpredictable, and I don't know if I'm gonna be able to, so I just want to tell you that I...
Ve seni kurtarabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım, ama zaman yolculuğunun sağı solu belli olmuyor, ve bunu yapabilir miyim bilmiyorum, bu yüzden sana şunu söylemek istedim...
- Rittenhouse... would never allow you to take the Lifeboat, to make me sick... all to get back some girl that no one but you knows or even cares about.
- Rittenhouse... beni hasta etmen için zaman makinesini almana asla izin vermez. Hem de senden başka kimsenin tanımadığı ve umursamadığı bir kız için.
Okay, so the kingdom of corona, to be exact, but hey, let's not get hung up on semantics.
İlla gerçeği istiyorsanız tamam ; Corona'ya. Ama küçük kelimelere takılmasak diyorum.
But make no mistake, getting to the wedding day and our happily ever after would be the biggest adventure we would ever face.
Ama şüphesiz ki evlenip sonsuza dek mutlu olacağımız güne kadar hayatımızın en büyük macerasını yaşadık.
Look, rapunzel, I know this Princess thing is new to you, but you've got to at least try to act the part.
Rapunzel, biliyorum, bu prenses olayları senin için çok yeni ama en azından denemelisin.
I mean, all these royal activities are great, but do you think i might be able to catch a little downtime soon?
Tabii ki bu soylu etkinlikleri çok güzel ama birazcık ara verme olasılığım var mı acaba?
I used to have really long hair too, but- - this is a handwoven coiffure weft from the finest silk and vacuna fabrics.
Benim de saçlarım uzundu ama... Bu el yapımı bir başlık. En kaliteli ipekten ve kumaştan yapıldı.
I mean, unless you want to rent, but I hardly see how we're going to top this.
Tabii, kiraya çıkmak istiyorsan başka. Ama bundan iyisini nerede buluruz, bilmem.
But I want you to know, i meant it.
Ama şunu bil ki söylediklerimde ciddiydim.
Gentleman, lady caine is promising not only to make you all rich, but is offering you the opportunity to exact revenge on the king and his precious little Princess.
Beyler, Leydi Caine size sadece zengin olmayı değil aynı zamanda Kral'dan ve onun değerli küçük Prenses'inden intikamınızı almayı bahşediyor.
Well, maybe she does need some time to herself, but when you see her please tell her that I am looking for her.
Belki de gerçekten yalnız kalmaya ihtiyacı vardır. Ama eğer onu görürsen, onu beklediğimi söyle.
I have no idea, but we'll have to deal with it later.
Hiçbir fikrim yok. Bunu sonra düşünürüz.
But whatever it is, i just want you to know you should never feel like you have to hide anything from me.
Konu her neyse, benden bir şey saklamak zorunda olmadığını bilmelisin.
I know it's a little early for a coronation gift but... I thought you might like to see it now.
Taç giyme hediyesi için biraz erken olduğunu biliyorum ama belki görmek istersin diye düşündüm.
You're father is right about one thing, you will be queen someday, but only you get to decide what kind of queen you'll be.
Baban bir konuda haklı. Bir gün kraliçe olacaksın. Ama ne tür bir kraliçe olacağın sana kalmış.
But above all, the chief responsibility of the crown is to keep the people of corona safe from dangers, near and far. And their are many.
Fakat her şeyden önemlisi tacın sahibinin en önemli sorumluluğu Corona halkını bütün tehlikelerden uzak tutmaktır.
But try to follow along.
En azından biraz zorla.
But I promise to do everything I can until I do.
Ama kabul edene kadar durmayacağım.
I know I'm not supposed to ask questions about your bedroom noises, but it sounded like you were fighting a dolphin in there.
Yatak odandan gelen gürültüleri sormayacaktım ama sanki bir yunusla kavga ediyordun.
But just like that potato, he turned out to be rotten.
Ama sonuçta o da patates gibi çürük çıktı.
Well, I was, but only because my mother wanted to smuggle the family spoon out of Poland.
Eh, öyle aslında. Annem aile kaşığını Polonya'dan gizli getirmek istemiş.
But no one here will listen to me, so I have to find that phony and make him tell the truth.
Bu yüzden o dev sahtekârı bulup gerçeği söyletmeliyim.
Oh, but you don't want to go confronting him without practicing first.
Onunla yüzleşmeden önce alıştırma yapmalısın.
You know they were supposed to stop at 125th, but now they got that big sludgefront development with the fancy grocery store.
Aslında 125. Sokak'a kadar olacaktı ama o marketle büyük bir kenar mahalle dönüşümü başladı.
But they charge two bucks just to turn on the meter.
Taksimetreyi bile iki papele açıyorlar.
But utilitarianism would say you have an obligation to pull the switch.
Ama faydacılık der ki o düğmeye basmak zorundasın.
But Xan wants me to talk about the bunker.
Ama Xan sığınağı anlatmamı istiyor.
It's bad enough that everyone can just look me up on the Internet, but I don't want people to see me as some symbol.
İnsanların beni internette bulabilmesi zaten berbat ama bir de sembol olarak görülmek istemiyorum.
Well, it's good to see you, but I'm kinda on the clock, so let me do my pitch real quick.
Seni görmek harika. Ama şu anda çalışıyorum. Hemen tanıtım yapayım.
TSA doesn't allow weapons on planes, but when we get to Stockholm, we can print a copy of that hammer you're always carrying around with you.
TSA uçuşlarda silah taşıtmıyor ama Stockholm'e iner inmez, yanından ayırmadığın çekicin aynısından yapabiliriz.
But the thing is, I have to do it.
Ama çıkmalıyım.
Kill one person to save five. Give your extra shoes to a spider. Donate all your organs,'cause, yeah, you die, but you save, like, 100 people.
Beş kişi için birini feda et, fazla ayakkabılarını örümceğe ver, organlarını bağışla, öleceksin ama yüz kişiyi kurtaracaksın.
But I feel like all this attention is making you forget what we're trying to do here.
Bence bu kadar ilgi sana hedefimizi unutturuyor.
And you should, but does it have to be on Real Housewives?
Çıkarmalısın da. Ama Gerçek Ev Kadınları'na çıkmasam?
I'm sorry, but if you're gonna remember what it's like to be the underdog, I'm gonna have to pile some dogs on you.
Ezilmek nasıl bir şeydi, hatırlaman için seni ezenleri çağırmalıydım.