Into a translate Turkish
71,771 parallel translation
Well, if history's taught me anything, it's that good intentions don't translate into action without a steady hand to guide them.
Tarihin bana öğrettiği bir şey varsa o da iyi niyetlerin, onları yönlendirecek bir el yoksa eyleme dönüşmediğidir.
Yeah, but if hydra finds her before I do, they'll march her into a public square and put a bullet in her head. Hey.
Evet ama Hydra onu benden önce bulursa halkın içinde yürütüp, meydanda kafasına bir kurşun sıkarlar.
She wants to make herself into a real person.
Kendini gerçek bir insan yapmak istiyor.
She wants to make herself into a real person.
Kendini gerçek bir insana çevirmek istiyor.
We've built a machine in the other world which can transfer human consciousness into an organic body.
Diğer dünyada insan bilincini organik bir bedene aktarabilecek bir makine yaptık.
You're on a fugitive aircraft whose power's being drained by a machine plugged into an alternate reality.
Sen alternatif gerçekliğe bağlı bir makine tarafından gücü tüketilen kaçak bir uçaktasın.
Into a pool of molten steel?
İçinde erimiş çelik olan bir kazanı mı?
Has the little puppet finally made herself into a real girl?
Küçük kukla sonunda kendini gerçek bir kıza dönüştürebildi mi dersin?
We're born into a certain time and place, and there ain't nothing we can do about it.
Belli bir zaman ve yer için doğarız, bunu değiştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yok.
Now we turn it into a consumable.
Şimdi bunu tüketilecek hâle getireceğiz.
Legend says that in that moment, his soul shattered into a million pieces, scattering to the four corners of the Earth.
Efsaneye göre o anda ruhu milyonlarca parçaya bölünmüş dünyanın dört bir yanına dağılmıştır.
Sneaking into a criminal's apartment at night, not getting caught.
Geceleyin bir suçlunun evine yakalanmadan gizlice girmek.
If his next appointment walked into a bloodbath, they might have tied it to his previous one.
Sıradaki randevuda kan gölüyle karşılaşırlarsa önceki randevudan şüphelenebilirler.
Three priests walk into a tavern and, no, that is not the beginning of a joke.
Üç rahip bir tavernaya giriyor ve hayır, bu bir fıkra değil.
I'll stay here in your brown tract home for a few days while I adapt the solution I've used on rats into a human-grade injection.
Kahverengi, basmakalıp evinizde kalarak farelerde kullandığım solüsyonu insanlara uyarlayacağım.
- Mike, we not only found her, we got enough to force that bastard into a settlement.
- Mike kadını bulmakla kalmadık, o pisliği anlaşmaya zorlayabiliriz.
We actually got into a fight about it last night.
- Evet istemedi. - Aslında dün gece bu konuda kavga ettik.
You just told me you found out you were working with a criminal and you turned it into a promotion.
Bir suçluyu öğrendiğini ve bunu terfiye çevirdiğini söyledin.
Tara and I got into a huge fight.
Tara ile büyük bir kavga ettik.
We got into a huge fight and I was... such an asshole.
Büyük bir kavga ettik. Ben... Pislik gibi davrandım.
We got into a huge fight.
Çok büyük bir kavga ettik.
Your honor, they can dress this up all they want, but the fact is the deceased entered into a contract in bad faith by claiming she was no longer a smoker.
Sayın yargıç istedikleri kadar başka şekilde göstermeye çalışsınlar ama somut gerçek merhumun sigara içmediği yalanıyla kötü niyetle sözleşme yapmış olması.
Your honor, they're claiming that my client entered into a policy in bad faith.
Sayın yargıç müvekkilimin kötü niyetle sözleşme yaptığını iddia ediyorlar.
We will get you into a shelter.
Seni bir barınağa götüreceğiz.
"You fit into me like a hook into an eye"
Beni tamamlıyorsun, bir kanca gibi.'
Wait, you put him back into a coma?
Onu komaya geri mi soktunuz?
He scammed a few months'disability, turned his hobby into a fulltime job.
Birkaç ay sakatlık maaşı aldı. Hobisini mesleğe dönüştürdü.
Don't worry. We'll get you home before you turn into a pumpkin.
Sen balkabağına dönmeden önce eve gideceğiz.
In order to save her, I had to bring her consciousness into the Framework.
Onu kurtarmak için bilincini Framework'a aktarmak zorundaydım.
You put yourself into the framework.
Kendini Framework'a bağladın.
No, it's not exactly a weapon, but it can make you into one.
Tam olarak silah sayılmaz ama seni bir silaha dönüştürebilir.
Shades of flesh color programmed into the framework.
Framework'a programlanan cilt renk tonları.
She's hacked into the framework.
Framework'a sızdı.
So the idea is that I built a back door into the Framework so they can escape, but the problem is, I can't make them use it.
Çıkabilmeleri için Framework'a bir arka kapı inşa etmeyi planlıyoruz. Sorun şu ki onlara zorla kullandıramam.
I wager if someone's gonna buy into that valley, they're gonna make a lot of money, and I'd like it to be you and me.
Bu vadiye yatırım yapacak kişinin çok para... kazanacağına bahse girerim, ve isterim ki o kişiler biz olalım.
I'm real sorry, but only a fool would sink money into the Rio Grande Valley right now.
Üzgünüm ama, şu an Rio Grande Vadisine para gömecek bir aptal bulamazsınız.
Please tell me you didn't break into his house and put a gun to his head.
Lütfen bana evine zorla girip kafasına silah doğrulttuğunu söyleme.
You think I prayed to bring a baby into this house?
Bu eve çocuk doğurmak için mi dua ettim sanıyorsunuz?
We're bringing a new life into this world.
Dünyaya yeni bir hayat getireceğiz.
If I have to put them down, I dim the lights, play Mozart, get them high on nitrous oxide, and then drive a tiny, mint-flavored toothpick into their brains.
Onları öldürmem gerekirse loş ışıkta Mozart dinletir, nitröz oksitle kafalarını güzel yapar, sonra da minik nane aromalı bir kürdanı beyinlerine saplarım.
- Look, the only thing we did wrong was make a deal to get me into the Bar.
- Tek yanlışımız benim için BARO'da görüşme ayarlamamızdı.
You said you were doing this case as a way to get into the Bar.
Bunu tekrar avukat olabilmek için yaptığını söylemiştin.
But there is no way in hell I'm getting into business with a career legal secretary.
Ama hayatta bir hukuk sekreteriyle iş yapmam.
The other day, when I didn't want to tell you what I was upset about, I was trying to figure out a way to get Mike Ross into the Bar.
Geçen gün, neden kötü bir gün geçirdiğimi söylemek istemediğimde Mike Ross'u baroya sokmanın bir yolunu arıyordum.
You said you're doing this case as a way to get into the Bar.
Bunu tekrar avukat olabilmek için yaptığını söylemiştin.
I paid you good money to do a job, and if you don't put some more effort into this,
- Bana bak sana iyi bir para ödedim.
- Harvey, I understand wanting to make a statement, but, you rush into this, the only statement you're making is that you're not ready.
- Harvey, gücünü göstermek istemeni anlıyorum fakat bu işi aceleye getirirsen yapacağın tek şey hazır olmadığını göstermek olacak.
Heroin comes into the suburbs, and all of a sudden, they got magic powder.
Eroin banliyölerie gelir, ve aniden, sihirli tozu alırlar.
Don't make a move until I figure out just what the hell we're walking into.
Nasıl bir şeye bulaştığımızı anlayana kadar, bir yere kımıldamayın.
We must be crossing the Charles into Boston.
Charles Nehri'ni geçip Boston'a giriyor olmalıyız.
I took the train into Boston, like we planned.
Planladığımız gibi trenle Boston'a gittim.
adios 283
all right 154529
angela 1455
alla 16
angel 1665
actually 30667
are you okay 10556
andale 45
anyway 21649
agua 21
all right 154529
angela 1455
alla 16
angel 1665
actually 30667
are you okay 10556
andale 45
anyway 21649
agua 21
adele 237
allo 105
andre 702
agnes 524
apparently 5721
america 556
are you all right 6257
access 59
area 145
alex 6381
allo 105
andre 702
agnes 524
apparently 5721
america 556
are you all right 6257
access 59
area 145
alex 6381