Nearly there translate Turkish
747 parallel translation
Werre nearly there.
Neredeyse geldik.
We must be nearly there.
Yaklaşmış olmamız lazım.
You're nearly there.
Nerdeyse vardın.
Come on, you're nearly there
Hadi ama, neredeyse geldik.
We're nearly there, my darling.
Geldik sayılır canım.
We're nearly there.
Yaklaştık galiba.
We're nearly there.
Baya ilerleme kaydettik.
I'm nearly there.
Neredeyse oradayım.
We're nearly there.
Neredeyse vardık.
It's nearly there.
Neredeyse geldi.
We must be nearly there!
Neredeyse geldik!
I think we're nearly there.
Bence neredeyse oradayız.
Look, they're nearly there.
Bak, neredeyse vardılar.
- We're nearly there.
- Geldik sayılır.
- Nearly there.
- Az kaldı.
But you were so nearly there.
Ama geçen sefer çok yaklaşmıştın.
- We're nearly there.
- Neredeyse General.
Nearly there.
Az kaldı.
We're nearly there.
Nerdeyse geldik.
I'm nearly there.
Neredeyse çözdüm!
And we are nearly there.
Neredeyse vardık.
- Nearly there.
- Neredeyse oradasın.
Nearly there, sir.
geliyor efendim.
She's been up there nearly a year now.
Neredeyse bir yıldır orada.
He was there nearly 20 years.
Orada neredeyse 20 yıl kaldı.
There was one $ 5 cheaper, but not nearly so handsome.
5 dolar daha ucuzu da vardı ama bunun kadar güzel değildi.
But we didn't know there'd be nearly two hours between trains.
Ama trenler arasında iki saat olduğunu bilmiyorduk.
On the other side of the lines they attacked, there were nearly as many brothers as there were enemy forces.
Saldırdıkları, hattın diğer tarafında düşman güçleri kadar, birçok kardeşlerine de yakındılar.
It was nearly two o'clock in the morning when I got there.
Oraya vardığımda geceyarısı 2 : 00'ye geliyordu.
The house has been empty for nearly four years. Office is back there.
Ev, neredeyse dört yıldır boş.
You'll be flattered to know there were nearly 50 applications.
50'den fazla başvuru olduğunu söylemem hoşuna gidebilir.
There may not be nearly so many of these creatures as you suppose.
Sayıları tahmin ettiğiniz kadar çok olmayabilir.
Well, we nearly got there.
Az daha gidiyorduk.
We nearly settled there for a while.
Bir süreliğine oraya yerleştik hatta.
There are nearly 200,000 men ashore still.
Kıyıda halen daha bekleyen 200.000 asker var.
This friend of mine, a business associate, has a house up there and he nearly forced me to use it.
Benim bir arkadaşımın, daha doğrusu iş arkadaşımın orada bir evi var, mutlaka oraya gidip görmemi istiyor.
I nearly hit a mountain back there.
Şurada az kalsın dağa çarpıyordum.
Once upon a midnight dreary... while I pondered, weak and weary... over many a quaint and curious volume of forgotten lore... while I nodded, nearly napping... suddenly there came a tapping... as of someone gently rapping... rapping at my chamber door.
Bir vakitler kasvetli bir gece yarısı düşünürken yorgun, bitkin unutulmuş eski ilimlerin garip ve acayip kitap ciltleri üzerine ben - Uykunun eşiğinde düşerken başım öne bir tıkırtı geldi birden. Odamın kapısını kibarca birisi vuruyor vuruyordu sanki tak tak.
We very nearly had the remnants of a Coal Hill School teacher in there instead of his wretched old, ragged old tie.
Bu eskimiş, yırtık pırtık kravatın yerine, Coal Hill Lisesi'nin öğretmeninin parçaları olacaktı orada aksi halde.
I've just told you, I nearly got killed down there.
Az daha ölüyordum diyorum sana.
We were in there nearly half an hour.
Neredeyse yarım saat içeride mahsur kaldık.
If these proposals be acceptable there never was a crown so nearly lost, so easily recovered.
Bu teklifler uygunsa kaybedilmek üzereyken bu kadar kolay geri alınan ilk taht olacak.
I got nearly everything I need there.
Orada ihtiyacım olan her şey var.
I have to get back to the States to... find a new partner. There's nearly always.
Neredeyse her zaman.
Walter, we have been listening to this for nearly three hours, and that's the very first time there's been the slightest suggestion of anything.
Walter, tam üç saattir bunu dinliyoruz. İlk kez ufak bir ima gördünüz.
- Well, Karen? Grandpa, Clint didn't know what he was doing out there, and we nearly ran Mr. Smith down, so we fished him out.
- Clint orada ne yapacağını bilemedi... ve az kalsın bay Smith'e çarpıyorduk.
In the meantime, there'll be a burned-out strip nearly a mile wide.
Bu arada, bir mil genişliğinde sönmüş bir şerit olacak.
Its amazing when you consider, there is not one scientific fact, in nearly 600 pages.
Yaklaşık 600 sayfalık kitapta tek bir bilimsel gerçek olmaması gerçekten inanılmaz.
One day I nearly got killed and figured there must be an easier way.
Bir gün neredeyse ölüyordum ve daha kolay bir yol olabileceğini anladım.
( man # 3 ) lf you can imagine the eftect of nearly 6,000 dead men on an island this small, and considering it's one degree from the equator, the amount of heat you have there, you can imagine the smell you get within a day or two from all this rotting flesh.
Eğer ki 6.000 ölü bedenin, ekvatorun hemen bir derece kuzeyinde bulunan yani havanın sıcaklığını hesaba katıp bu denli küçük bir adada yarattığı etkiyi hayâl edebilirseniz bir ya da iki gün içerisinde burnunuza gelen çürümüş et kokusunu tahmin edebilirsiniz.
If there was a tribal war and the enemy was nearly surrounded what should be done next?
Eğer bir kabile savaşında düşman neredeyse kuşatılmışsa ne yapılmalı?
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48