Not there translate Turkish
43,520 parallel translation
The way to K'un-Lun is open, and you are not there to protect it.
K'un-Lun yolu açıldı ama sen onu korumak için yoksun.
Am I still gonna have a job now that he's not there?
O artık orada olmadığına göre hâlâ bir işim var mı?
There are two types of beings in the universe... those who dance, and those who do not.
Evrende iki tür varlık vardır. Dans edenler ve etmeyenler.
So, by not saying it... you are telling the truth, and admitting that there is.
Bu yüzden söylemeyerek gerçeği söylüyorsun ve öyle olduğunu kabul ediyorsun.
"And not just to visit, I want to live there."
"Sadece gitmek değil, orada yaşamak istiyorum."
"But there is one resource that we must not neglect."
"... ama ihmal etmememiz gereken bir kaynak var. "
She's not out there.
O orada değil Gardner.
Were you there sad that you could not have children?
Çocuk sahibi olmamak seni üzdü mü?
His name is not on there.
- Burada ismi yazmıyor.
Wait a minute, ma'am. Do not go there.
- Bir dakika hanımefendi.
Since I could not spend any money on Mars, and I was there for six years...
Mars'ta para harcayamadım ve altı yılım orada geçti.
Not only to visit, but to live there.
Sadece gitmek değil, orada yaşamak istedim.
Yeah, but that doesn't mean there's not problems.
Ama bu bazı sorunların olmadığı anlamına gelmiyor.
And while black people may not feel like it, it's kind of tough out there right now for everybody.
Zenciler böyle düşünmese de, dışarıda hayat herkes için zor.
Let's not go there, man.
Oralara gitmeyelim.
But I'm not going back there.
Ama geri dönmeyeceğim.
Is there a reason you're not talking to me, Dougie?
Benimle konuşmamanın bir sebebi var mı Dougie?
There's no way I'm not using this story.
Bu hikayeyi kullanmamın imkânı yok.
There's not a thing you could do about it.
Bu konuda hiçbir şey yapamazsın.
So... there I was. not to mention you and Heather.
Sona gelmiştim. Seni, Heather'ı ve en iyi arkadaşımı kaybetmenin acısı hâlâ içimdeydi.
There's a woman's life in danger. So I'm thinking I may not take the meeting.
Bir kadının hayatı tehlikede, sense kalkmış bana toplantıya katıl, diyorsun.
I'm not sure there is a graceful way to handle this.
Bu iş kolay çözüleceğe benzemiyor.
Plus, there's not really a lot of prime surveillance spots around here.
Ayrıca civarda bundan daha iyi bir gözetleme noktası yok.
Look, I don't know why you left K'un-Lun... but whatever it is that you're looking for, you're not going to find it back there.
K'un-Lun'dan neden ayrıldığını bilmiyorum ama aradığın her neyse onu döndüğün yerde bulamayacaksın.
- There are not.
- Yok.
I'm not fucking sitting here dancing around your super-theories that a fucking super-sniper's down there, bro.
Burada oturup, senin orada bir siktiğimin süper nişancısı olduğuyla ilgili uçuk teorilerinle ilgili laf çeviremem.
Well, unfortunately, even for someone with your resources... there's not much we can do.
Maalesef sizin gibi kaynaklara sahip biri için bile elimizden pek bir şey gelmez.
There's anything not, uh, ordinary about this case.
Bu olayla ilgili sıra dışı bir durum varsa yani.
And there's nothing I'm not telling you.
Sana söylemediğim bir şey yok.
Black Sky or not, there are three of us and one of you.
Kara Gök ol ya da olma, sen teksin, biz üç kişiyiz.
If I truly mean nothing to you, if there's truly no light inside of you, why not just do it?
Senin için bir anlamım yoksa, içinde gerçekten bir ışık yoksa neden öldürmüyorsun?
Anne, there's no reason to be alarmed, this is not a lasting condition.
Anne, endişelenmek için bir neden yok bu kalıcı bir durum değil.
I'm not answering that, there's too much at stake.
Buna cevap vermeyeceğim, çok ikircikli.
But if there is one, you're not gonna find it here.
Ama bir cevap varsa bile, burada bulamayacaksın.
And she's not gonna stop there.
Ve durmayacak.
No, it's... it's not her in there.
Hayır, o - - oradaki o değil.
Oh, well... yeah, not there it is there. That was the sound of it.
Ses geldi işte.
Not out there, but they wouldn't travel without her.
Orada değil Ancak onsuz seyahat etmeyeceklerdi.
There was a time not so long ago in which I considered us as friends.
Bizi arkadaş olarak gördüğüm. Çok uzun zaman önce değildi.
There is a program that could help us with the horses, but it involves doing something I'm not comfortable with, going back to prison.
Bize, bu atlar için yardım edebilecek bir program var. Ama rahat hissetmediğim bir şey yapmayı içeriyor. Hapishaneye geri dönmek.
What's going on out there is not fancy math.
Olan biten şey, zorlu matematik değil.
- It's not finished! - I'll be right there.
- Ben yetişirim size.
- Yeah, right, right, right, right. But just let's not talk about it in there.
Ama içeride bundan bahsetmeyelim.
No, no. You're not gonna sleep there.
Hayır, hayır, orada uyumayacaksın.
No way, he's not in there!
Hiçbir şekilde, orada değil!
- I'm not going in there.
- Ben oraya girmem.
There's not much for breakfast, unless you want cold stir-fry.
Kahvaltı için çok bir şey değil. Soğuk kızartma istiyorsan tabii.
- We can't not go in there.
- Oraya giremeyiz.
Look, I'm not going back there.
Bak, oraya geri dönmeyeceğim.
And there's not a whole lot you and I can do about that.
Bu konuda yapabileceklerimiz kısıtlı.
There is a whole island of women like her? And not a single man among them?
Onun gibi kadınlarla dolu koca bir ada var ve bir erkek bile yok mu?
therese 78
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there 14012
theresa 292
there you go 7508
therefore 1419
there you are 4720
there's always hope 39
there we go 2292
there aren't any 65
there isn't 382
there he is 3176
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there you have it 213
there's no time like the present 22
there aren't 60
there it is 2912
there is no such thing 30
there's no way 389
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48